Kasvetli Ev’den Hukuk ve Hukukçu İzlenimleri
-
21 Ekim 2022
Ursula K. Le Guin, Yazma Üzerine Sohbetler’de, Charles Dickens’ı Kasvetli Ev’de uyguladığı biçimsel yenilikler nedeniyle taltif eder ve eserin “olağanüstü bir kitap” olduğunu söyler[1]. Gerçekten de hem hikâyenin aktarıldığı zaman kipinde hem de anlatıcının bakış açısında yapılan ustalıklı geçişlerle Kasvetli Ev, yalnızca içeriğiyle değil, yazım tekniğiyle de okuması ilginç ve keyifli bir romandır. Ancak eser sadece edebiyat meraklılarının değil, başka bir yönden, hukukçuların da ilgisini çekebilir. Zira hikâye uğursuz bir miras davasını takip ederken döneminin hukuk anlayışına ve yargılama pratiğine yönelik oldukça sert bir eleştiri getirir. Dickens’in bu eserinde — bir tarihçi ve hukukçu titizliğiyle olmasa da — döneminin hukukuna ışık tuttuğu iddiası ciddiye alınacak olursa[2]; hukukun Kasvetli Ev’de ele alınış biçiminden çıkarılacak dersler çoktur. Bu bağlamda bu kısa yazı, eseri önce dönemin İngiltere’sinde filizlenmeye başlayan hukuki pozitivizmin belirlilik arayışı üzerinden; ardından, daha genel bir perspektiften hukukun sıradan yurttaşları edilgen kılan dışlayıcı bir dile sahip olduğu eleştirisi üzerinden ele alacaktır.
Bilindiği üzere, hukuka yaklaşımlarında birbirleri arasında da oldukça farklılaşabilen hukuki pozitivizmleri bir araya getiren temel kaygılardan biri, hukukun doğasını anlamaya ve bilmeye yönelik girişimlerde hukuku ahlaki argümanlar ile iyi-kötü değerlendirmelerinden sıyırarak onu kendine has bir çalışma alanı olarak diğer disiplinlerden ayırmaktır. Hukuk ve ahlak kavramlarının birbirinden ayrılması olarak bilinen bu temel, hukuki pozitivizmin öncülerinden Jeremy Bentham’da, özellikle de dönemin İngiliz yargı mekanizmasına yönelik bir güvensizlikle, neyin hukuk olduğunun açıkça, önceden bilinmesine ve yönetilenlerin hukuku uygulayanların keyfî değerlendirmelerinden kurtarılmasına yönelik bir belirlilik arayışı şeklinde tezahür eder[3]. Bu arayış çerçevesinde Bentham’ın, teamüllere ve tabii yasaya uygunluğuyla savunulan İngiliz common law pratiğini, uygulamalarını gerekçelendirmekte nesnel bir kriter sunamaması üzerinden eleştirdiği yaygınca bilinir[4]. Bu bağlamda, hukukçunun özgül ağırlığının daha fazla olduğu söylenebilecek common law pratiğine karşı Bentham hukukun kodifikasyonu ile yazıya dökülmesini savunur ve hukuka dair pozisyonunu tabii hukukçu, belirsiz kavramlar üzerinden savunan kimselere kuşkuyla yaklaşır. Zira bu tür gerekçeleri ileri süren kimseler çoğunlukla kendi öznel fikirlerini adalet, tabii yasa /hak, doğal eşitlik gibi muğlak kavramlar ardına gizleyerek tabiata yansıtmaktan başka bir şey yapmazlar Bentham’a göre[5].
Kasvetli Ev’de karşımıza çıkan hukukçu ve yargı örgütlenmesi imgesi de bu kuşkuyla mimlenmiştir. Hikâyenin takip ettiği meşhur miras davası Jarndyce Jarndyce’e Karşı, adını duyan avukatların ağzını sulandıran, adliyede herkesçe bilinen, nesiller boyu çözülememiş bir miras davasıdır. Şüphesiz, davayı karmaşıklaştıran birtakım somut nedenler de vardır. Ancak davanın çözülememesinin öne çıkan sebebi, Dickens’ın hem karakterlerin ağzından hem de anlatıcı pozisyonundan belirttiği üzere hukukçuların — süreçten sağlayacakları çıkarları arttıracak biçimde — davayı o mahkemeden bu mahkemeye yollayarak sürekli karmaşıklaştırmaları ve hantallaştırmalarıdır. Öyle ki, davayı takip eden avukatlardan kimileri bu işi, kendileri de Jarndyce Jarndyce’e Karşı’dan bir servet kazanmış babalarından devralmışken, dava sürerken doğan mirasçılar yaşlanıp ölmekte ve eğer bir gün gerçekten dosya karara bağlanırsa varislere kalacak miras da suyunu çekmektedir. Ancak davanın sonuçlanması ihtimali o kadar uzaktır ki, dosyanın adı katipler arasında bir şakaya dönüşmüştür: “… Bay Blowers bir şeyin ancak kırmızı kar yağdığında mümkün olabileceğini söylediğinde zamanın Başyargıç’ı “ya da biz Jarndyce Jaryndce’e Karşı’yı bir hükme bağladığımızda, Bay Blowers” diyerek konuyu gayet güzel özetlemişti; bilhassa asacıların, saymanların, yazmanların pek hoşuna giden bir latifeydi bu.”[6]
Gerçekten de, varislerden John Jarndyce’e göre çığrından çıkarak arapsaçına dönen davanın ne zaman, nasıl sonuçlanacağını bilen yoktur; dosyada açık ve kesin olan tek şey dosya masraflarının ödenmesi gerektiğidir. Bu izlenimini özetleme biçimi, Bay Jarndyce’in davanın görüldüğü Chancery Mahkemesi’nden çıkacak sonuca dair karamsarlığını da gözler önüne serer: “Başyargıç ve bütün uyduları etrafında dönüp duruyoruz, (…) soruşturuyoruz, evrak hazırlıyoruz, karşı evrak hazırlıyoruz, tartışıyoruz, mühürlüyoruz, teklif sunuyoruz, dilekçe yazıyoruz ve Masraflardan gelecek tozlu bir ölüme doğru vals ederek yaklaşıyoruz. Zaten en önemli mesele de Masraflar. Geri kalanların hepsi olağanüstü bir biçimde eriyip gitti.”[7] Burada bir karakterin ağzından ima edilen, çok daha sonra bizzat anlatıcı tarafından açıkça söylenecek olan şey, dönemin adalet anlayışının en önemli prensibinin “kendi kendine iş çıkartmak” ve hukuktan medet umanların parasını almak üzere oluşturulmuş bir tertip olduğu iddiasıdır.[8]
“Jarndyce Jarndyce’e Karşı devam ediyor. Korkuluğa dönen bu dava zaman içinde öyle karmaşık bir hal almış ki soluk alan tek kişi bile zırnık anlamaz. Hele hele davanın tarafları hiç anlamaz; ama şu da gözlemlenmiştir ki ne zaman iki Chancery avukatı bir araya gelip davadan söz etmeye kalksa beş dakika içinde ana maddelerde tam bir fikir ayrılığına düşerler. Bu davaya sayısız çocuk doğmuştur; sayısız genç evlenmiştir; sayısız ihtiyar ölmüştür. Jarndyce Jarndyce’e Karşı bittiğinde yeni bir tahta ata kavuşacağı müjdelenen küçücük davalı ya da davacılar büyümüş, kendilerine gerçek atlar almış, sonra da bu alemden göçmüşlerdir.[9]”
Tabii Dickens’ın dönemin yargı mekanizmasını yererken Bentham’ın tabii hukuk düşüncesine yönelik eleştirilerinde olduğu gibi teorik bir açıklıkla hareket etmediğine ve Bentham’ın şikâyet ettiği şeylerden özel olarak yakınmadığına dikkat edilmelidir. Bentham’ın aradığı hukuki belirlilik ile Dickens’ın şikâyet ettiği, insanları mağdur eden hukuki belirsizlik kuramsal düzlemde doğrudan eşleşmeyebilir. Ancak yine de kuramcının eleştirdiği hukuki pozisyonla hikayecinin yerdiği şey arasında bir ortaklık olduğu, Dickens’ın hukukçulara yönelik güvensizliğini besleyen kuşkunun hukuki uyuşmazlıkların nasıl çözüleceğini saptayan belirli ve açık kuralların yokluğunda daha da kuvvetleneceği üzerinden ileri sürülebilecektir. Nitekim Holdsworth, Dickens’ın Kasvetli Ev’i de besleyen Chancery Mahkemesi deneyimleri sırasında mahkemenin o dönemki yapısı hakkında Bentham’la aynı izlenimlere kapıldığını yazar. Hikâyenin geçmesi gerektiği dönemler açısından mahkemenin işleyişini Holdsworth de sorunlu bulur ve mahkemenin, işleyişini belirgin kılan kurallar bulunmadığı yahut bunlar düzgün uygulanamadığı için her işi yavaşlattığını yazar. Dahası, bazı örneklerde, mahkeme yetkilileri işlerine gelmeyen kuralları umursamamakta ve kendi çıkarlarına olan eski kuralları uygulamakta ısrar etmekte ve hukuka başvurma yolunu iyice masraflı bir hale getirmektedirler[10].
Şüphesiz, Kasvetli Ev’de bu kadar kuşkuyla yaklaşılan hukuk ve hukukçu imgesinin, iğnelemeyi hedeflediği şeyleri belirli bir oranda karikatürize ettiği ve hukukçuluk hakkında — her türlü genellemenin de mustarip olduğu — hatalı bir genellemeye kapıldığı doğrudur. Her ne kadar Dickens kitabın önsözünde burada oluşturduğu Chancery Mahkemesi ve İngiliz yargı pratiği temsilinin gerçekten sapmadığı konusunda son derece kendinden emin görünse de[11]. Ancak Bentham’ın da dönemin İngiliz yargı pratiğini kamuya açık olmamak, belirsizlik ve hantallık üzerinden eleştirdiği hatırlanacak olursa[12], Dickens’ın gözlemlerinde bir doğruluk payı olduğu kabul edilebilecektir.
Nitekim Kasvetli Ev’de hukukla muhatap olan her sıradan insan, önünü sonunu kestiremediği bir akıntıya kapılmış bir şekilde tasvir edilir. Tâbi oldukları kuralları ve bunların nasıl uygulanması gerektiğini bilemeyen bu insanlar, içine düştükleri dilekçeler, cevaplar, cevaba cevaplar, duruşmalar silsilesi içerisinde oradan oraya savrulur ve ne kadar uğraşsalar da anlam veremedikleri bu karmaşık süreçten gelecek adaleti yine de umutla beklerler. Bu hukukzede tipinin hikayedeki en güzel örnekleri, ikisi de Jarndyce Jarndyce’e Karşı’nın sonuçlanmasına bel bağladığı için hayatları kararan Bayan Flint ve Richard Carstone’dur. Bunlardan ilki, davaya henüz küçük bir çocukken müdahil olmuş ve ömrünü bu davanın duruşmalarını takip ederek harcamış; durumun kendi lehine sonuçlanması için çantasında sürekli birtakım belgeler taşıyan, katiplerin ve avukatların asla ciddiye almadığı yaşlı bir kadındır. Duruşmaları rahat takip edebilmek için mahkemeye yakın bir yerde oturan ve evinde davanın sonuçlanacağı gün azat etmek üzere baktığı kuşları — dava bir türlü sona ermediği için — sürekli yenilemek zorunda kalan Bayan Flint’e ilk tanışmalarında bir meczup gözüyle bakan genç Carstone’un kaderi de onunkinden pek farklı olmayacaktır. Yine —şüphesiz Dickens’ın karikatürize ettiği— bir açgözlü avukatın tahrikiyle davaya iyice batan[13], varını yoğunu masraflara yatırarak mirastan alacağı paya bel bağlayan Richard da bu girdaba kapılacaktır. Ancak, dosyayı öğrenebilmek için bir avukatlık bürosunda çıraklığa başlamasına rağmen o da bu konuda muvaffak olamayacaktır. Davanın onu sürüklediği belirsizlik içerisinde yaşadığı buhranlardan hasta düşüp, en nihayetinde bütün mirasın masraflarla tüketildiğini öğrenince iyice kötüleyerek yaşamını yitirecektir[14].
“Chancery Mahkemesi budur işte; (…) para sahibi güçlülere, doğruyu örseletecek her türlü vasıtayı bol miktarda temin eder; parayı, sabrı, cesareti, umudu öylesine tüketir, beyni öyle hırpalar, gönlü öyle yaralar ki ona maruz kalan her şerefli adam “Buraya gelmektense her türlü haksızlığa katlan daha iyi!” demekten kendini alamaz[15].”
Bu noktada bir başka yönden, Kasvetli Ev’deki hukukzedelerin talihsizlikleriyle hukuki belirlilik arasında kurulan ilişkiye itiraz edilebilir: Esasa ve usule dair kurallar belirli ve kamuya açık olsa da bu Bayan Flint ve genç Richard’ın içine savrulduğu felaketleri önleyebilir miydi? Şüphesiz, hiç değilse avukatlığı öğrenmeye başlamış Richard açısından durum belki farklı bir şekilde cereyan edebilecekse de Bayan Flint ve hukukun dilini anlamayan sıradan yurttaşlar açısından bu önemli bir fark yaratmayabilirdi. Zira, Dickens’ın yaşadığı dönemden bu yana yasa ve içtihatlar da dahil olmak üzere hukuk metinlerine ulaşmanın kolaylaşmış olmasının durumu pek değiştirmediği söylenebilir. Gerçekten de, hukuk dilinin gündelik dilden farklılaşması sebebiyle sıradan insanı dışlaması ve onu edilgen kılması, çağdaş hukuk sistemleri açısından da hala geçerli bir eleştiridir. Yasalara ulaşabilecekse de sıradan insan için bunların nasıl yorumlandığını, menfaatlerini koruyabilmek için hangi işlemleri hangi sırayla yapması gerektiğini bilmek oldukça güçtür. Her şeyden önce, aynı dil konuşulsa da sözcüklerin gündelik dilde kullanılan anlamları hukuk dilinde farklılaşır; kavramlar hayatı radikal bir şekilde etkileyebilecek nüanslar üstlenir. Üstelik, yasanın spesifik bir menfaati koruduğunu yahut korumadığını bilmek de yetmez; bu durum çoğu zaman hukukun öngördüğü usullerle ve yine onun öngördüğü sürelerle hukuk alemine tanıtılmak zorundadır. Son olarak, tüm bunlar bilinse bile, en nihayetinde yalnızca deneyimlenerek öğrenilebilecek yahut bir uzmanın hizmeti satın alınarak aşılabilecek bir yargı bürokrasisi sizi bekler[16]. En nihayetinde, tüm bunları kapsayacak bir şekilde “hukuk dili”nden yoksun olmanın, hukukla mesleki bir ilişki kurmayan insanları onun karşısında çaresiz kıldığı söylenebilecektir.
Bu açıdan Kasvetli Ev, hukuki belirsizlik meselesinden daha geniş bir bağlamda, Dickens’ın erken evrelerinden birine tanıklık ettiği modern hukukun bir eleştirisi olarak da okunabilecektir. Ancak yazarın hukuka ve hukukçulara yönelik antipatisinin sebeplerini — yukarıda öne çıkarılan temalar hariç — görece muğlak bıraktığı hesaba katılırsa, Kasvetli Ev’i burada geliştirilenlerden çok daha başka biçimlerde de okumak mümkün olabilecektir. Son tahlilde eser, hem dönemin İngiltere yargısına dair bir fikir edinmek isteyenler için hem de hukuka dair bir dışarıdan bakış sunması sebebiyle hukukçular için keyifli bir okuma olarak değerlendirilebilecektir.
Dipnotlar
[1] Ursula K. Le Guin, Yazma Üzerine Sohbetler, çev. Özde Duygu Gürkan, Metis Yayınları, İstanbul, 2020, s. 39.
[2] Bu bağlamda William S. Holdsworth, dönemin hukuk kurallarına ve yargılama usulüne dair bazı teknik hatalar yapsa da, Dickens’ın edebi metinlerinin reform öncesi İngiliz hukukunun ruhunu anlamak için başvurulabilecek önemli kaynaklar olduğunu kaydeder; bkz. William S. Holdsworth, Charles Dickens as A Legal Historian, Yale University Press, New Haven, 1929, s. 7. Holdsworth, Dickens’ın hukuk tecrübesinin, küçük yaşta, babasının borcunu ödeyememesi yüzünden hapse atılmasıyla başladığını ve sonra çeşitli avukatlık bürolarında ara pozisyonlarda çalıştığı dönemlerde geliştiğini not eder, bkz, Holdsworth, s. 9. Bunun yanında Dickens’ın, Bir Noel Şarkısı isimli kitabının korsan basımlarını engellemek için bizzat bir hukuki mücadeleye giriştiği ve başarılı olmasına rağmen yargılama masrafları yüzünden mahkemeye başvurmayı nafile bir çaba olarak değerlendirdiği söylenir, John Maarshall Gest, Lawyer in Literature, Sweet & Maxwell, Londra, 1913, s. 8.
[3] Raymond Wacks, Understanding Jurisprudence: An Introduction to Legal Theory, Oxford University Press, Oxford, 2012, s. 62.
[4] Elise, G. Nalbandian, “Early Legal Positivism: Bentham & Austin”, Mizan Law Review, c. 2. s. 1 Ocak 2008, 147-155, s. 148.
[5] Jeremy Bentham, Yasamanın İlkeleri, çev. Barkın Asal, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2017, s. 9-10.
[6] Charles Dickens, Kasvetli Ev: Cilt I, çev. Aslı Biçen, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2020, s. 57.
[7] Dickens, Kasvetli Ev: Cilt I, s. 159.
[8] Charles Dickens, Kasvetli Ev: Cilt II, çev. Aslı Biçen, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2020, s. 651.
[9] Dickens, Kasvetli Ev: Cilt I, s. 56.
[10] Holdsworth, s. 86. Aynı bağlamda, Marjorie Stone, mahkemelerin takdiri ve farazi argümantasyonlarıyla iyice belirsizleşen hukuk pratiğine eleştirileriyle Bentham’ın Dickens romanlarındaki hukuki kurgulara ve hukukçulara yönelik tavrın belirleyici unsurlarından biri olduğunu söyler, Marjorie Stone, “Dickens, Bentham, and the Fictions of the Law: A Victorian Controversy and its Consequences”, Victorian Studies, Güz 1985, 125-154, s. 128.
[11] Dickens, Kasvetli Ev: Cilt I, s. 46.
[12] Wacks, s. 62-3. Kasvetli Ev 1852 yılında yayınlandığında, Bentham’ın ölümü üzerinden yaklaşık yirmi yıl geçmiş olsa da; şikayet edilen hukuki yapının büyük oranda aynı olduğu söylenebilir. Nitekim Gest, Dickens’ın eserlerinde hicvettiği hukuk pratiğinin, aralarında Bentham’ın da bulunduğu reform yanlılarınca uzun zamandır eleştirilmekle birlikte, 18. yüzyıldaki yapısını hemen hemen koruduğunu yazar, Gest, 12. Gest aynı zamanda, tam da Kasvetli Ev’in tefrika edildiği yaklaşık iki yıllık süreçte, eserde eleştirilen mahkemenin yapısının köklü bir şekilde yenilendiğini, ancak Dickens’ın bu reforma kitapta yer vermediğini not düşer, s. 28. Holdsworth, eserin yayınlandığı sene değil de eserdeki olayların geçmesi gerektiği tarih (1827) düşünülürse, Dickens’ın burada çizdiği tablonun isabetsiz olmadığının anlaşılacağını söyler, Holdsworth, s. 79-81.
[13] Dickens, Kasvetli Ev: Cilt II, s. 656-657.
[14] Dickens, Kasvetli Ev: Cilt I, s. 310; Kasvetli Ev: Cilt II, s. 942, 1003.
[15] Dickens, Kasvetli Ev: Cilt I, s. 55.
[16] Rabia Sağlam, “Hukukî Şiddet”, Güvenlik Çalışmaları Dergisi, c. 17, s. 3, 2015, 37-55, s. 39-43.
-
Doğukan Bingöl
Ar. Gör.KHAS Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı
[email protected]