T.C ANAYASASI VE ULUSLARARASI HUKUK DÜZLEMİNDE MENSTRÜEL ÜRÜNLERE ERİŞİM HAKKI*
-
17 Haziran 2022
Zeynep Erdem/Özge Yiğitalp
Menstrüel ürünlere erişime ilişkin hak savunuculuğu son zamanlarda hem Türkiye hem de Dünya gündeminde yer alan önemli konu başlıklarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Oysa ki menstrüasyon insanlığın var oluşunun ilk gününden bu yana süregelen yaşamsal döngünün en önemli parçalarından birini oluşturuyor. Toplum genelinde çoğunlukla kadınlara atfedilen bu döngü, doğru bilinen pek çok yanlış ve bunlardan kaynaklı tabularla beraber yıllardan beri görünmez bir sır olarak halının altına süpürülüyor. İşte tüm bu tabular ile mücadele etmeyi ve menstrüel ürünlere erişim problemini görünür kılmayı hedefleyen aktivistler, yaptıkları araştırmalar ile menstrüel ürünlere erişim hususunda yaşanan problemleri görünür kılarak “regli onurlu bir şekilde idare etme hakkı”nın hukuk sistemleri tarafından da benimsenmesini ve konuya ilişkin düzenlemeler getirilmesini amaçlıyorlar.
Peki menstrüel döngü insanlık tarihinin başlangıcından itibaren bilinen bir gerçekken ve esasen insanlığın devamı için olmazsa olmaz bir olgu iken niçin yeni yeni konuşulmaya başlanıyor?
Esasen bunun en büyük sebebi regl döngüsünün yalnızca kadın bedenine endeksli bir olgu olarak ele alınması ve kadın olmaya atılan bu adımla beraber “kadınlığın” saklanılıp gizlenilmesi gereken bir şey olarak düşünülmesidir. Bilhassa muhafazakâr toplumlar tarafından mahrem sayılan “kadın” ve onunla özdeşleştirilen bu döngü, regl olan bireyler bakımından kapsayıcılıktan uzak ve tabularla dolu bir dünya yaratarak onları bundan utanmaya ve saklamaya sevk eder. Patriyarkanın hâkim olduğu devlet yönetimlerinde, kadınlara son birkaç yüzyıldır yer verildiği düşünülürse bir “kadın” meselesi olarak görülen bu döngünün yıllardan beri ataerkil devlet yönetimleri tarafından görmezden gelindiği kolayca anlaşılacaktır. Zira bu konu onları yeteri kadar alakadar etmemektedir.
Tüm bunların bir yansıması olarak uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde bakıldığında da menstrüel ürünlere erişim hakkının, insan hakları belgelerinde de açıkça düzenlenmediği görülecektir. Ancak menstrüasyona ilişkin yürütülen çalışmalar sayesinde devletler, iç hukuklarında yaptıkları düzenlemeler ile menstrüel ürünlere erişimde adil ve eşit bir sistematiği yakalamaya çalışmaktadır.
Bu makale temel bir biyolojik gerçekliğin insan haklarından yararlanma noktasında nasıl ayrımcılıklar doğurduğunu ve uluslararası insan hakları belgeleri ile iç hukuk düzenlemeleri kapsamında menstrüel ürünlere erişim hakkının hangi kapsamda ele alındığını ortaya koymaktadır. Bunun ışığında menstrüel ürünlere erişimin insan hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile bağlantısı açıklanacaktır.
A. Menstrüel Ürünlere Erişim
Menstrüasyon, halk arasında daha yaygın olarak “regl” veya “adet döngüsü” olarak bilinmektedir. Regl olan bir kişi hayatı boyunca ortalama 450 menstrüel döngü yaşar ve her döngü 5 gün olarak kabul edildiği takdirde bu, kişinin ömrünün yaklaşık 6.5 yılına tekabül eder. Bu denkleme göre regl olan bireyler hayatlarının 6.5 yılını regl olarak geçirmektedir. Bu sürecin sağlıklı bir şekilde geçirilmesi için de hijyenik menstrüel ürünler olarak adlandırılan ürünler kullanılmaktadır. Menstrüel ürünlere erişim meselesini daha iyi anlayabilmek için öncelikle menstrüel ürünlerin neler olduğu tanımlanmalıdır. Regl olan bireyler yıllar boyunca bez parçaları gibi yöntemlerle bu döngüyü sürdürmüş ve nihayet 19. yüzyılın sonlarına doğru menstrüel ürünler ile tanışmışlardır. Ancak hem kapitalist düzen hem ekonomik yetersizlikler hem de devletler tarafından uygulanan yüksek vergi politikaları sebebiyle toplumun her kesimi eşit bir biçimde menstrüel ürünlere erişim hakkından yararlanamamıştır.
Regl olan bir birey hayatı boyunca yaklaşık 9000 ped kullanır ve günümüz Türkiye koşullarında bunun bireylere maliyeti toplam 20.167 Türk lirasıdır. 2022 yılı itibarıyla Türkiye’de regl olan bireylerin %73,6’sı menstrüel ürünlere erişimde zorluk yaşamaktadır. Bununla birlikte Sahra altı Afrika’da kız çocuklarının okula devam edebilmek amacıyla menstrüel ürünleri satın alabilmek için seks işçiliği yaptığı raporlanmaktadır. 2017 yılında Plan International’ın yürüttüğü bir araştırmaya göre Birleşik Krallık’ta 14-21 yaş arası regl olan her 10 bireyden 1’i menstrüel ürünleri satın alamamakta ve tuvalet kağıdı, çoraplar, gazete kağıtları gibi alternatifler bulmak durumunda kalmaktadır.
Bireylerin menstrüel ürünlere ve menstruasyona ilişkin yeterli bilgiye erişmemesi literatürde “regl yoksulluğu” olarak adlandırılmaktadır. Regl yoksulluğu kollektif olarak menstrüel materyallere, hijyenik bir ortama ve regl ile ilgili yeterli bilgiye erişememeyi kapsayan geniş bir kavramdır. Bu kavram kapsamında erişim, üç farklı perspektiften değerlendirilir. Maddi erişimsizlik, adaletsiz vergiler, ekonomik yetersizlikler ve ulaşılabilirlik problemlerinden kaynaklı olarak ped, tampon ve adet kapı gibi toplum tarafından en çok bilinen hijyenik ürünlere erişememeyi kapsar. Bunun beraberinde temiz bir tuvalet, su, sabun ve tuvalet kağıdı gibi koşulları elverişli olan bir fiziksel ortama erişememek ise regl yoksulluğunun ikinci ayağını oluşturur. Son olarak ise regle ilişkin yeterli ve güvenilir bilgiye erişememek de bu sorunun üçüncü aşamasıdır.
Her ne kadar fiziki ortama erişim, sıklıkla gözden kaçırılan hususlar arasında yer alsa da yapılan araştırmalar sonucunda gelişmekte olan ülkelerde nüfusun yalnızca %27’sinin el yıkama tesisatına erişebildiği saptanmıştır. UNICEF’e göre bu durum, regl olan bireylerin regl dönemlerini sağlıklı geçirmesine engel olmakta ve gündelik yaşantılarını dahi kısıtlamaktadır. Pandemi ile beraber erişim sıkıntısı pandemi öncesine nazaran 2 katına ulaşmıştır. Menstrüel ürünlere ve hijyenik bir ortama erişim sağlanamadığı takdirde regl olan bireylerin mikrop kapma ve enfekte olma riski artar. Nitekim menstrüel ürünlere erişimsizlik sorunu nedeniyle Türkiye’nin güneydoğusunda yaşayan Suriyeli mülteci gruplar içinde vajinal enfeksiyonlarda ciddi bir artış olduğu belirtilmektedir. Belirtildiği üzere bu durum çeşitli sağlık sorunlarına sebep olmakla birlikte kişilerin sosyal hayatlarında ve iş hayatlarında da çeşitli olumsuzluklarla karşılaşma riskini ortaya çıkarır.
Dünyanın her yerinde çoğunluğu kadınlardan oluşan pek çok birey, regl döngüleri süresince tüm bu ürünlere ve ortamlara erişmekte pek çok zorlukla karşılaşmaktadır. Bu durum kimi zaman gerekli materyallere sahip olmamaktan kimi zaman ise yeterli hijyeni sağlamayı zorlaştıran ayrımcı kültürel normlar veya uygulamalarla karşılaşmaktan kaynaklanır. Bu zorluklar bireylerin regl döneminde temel insan haklarından mahrum bırakılmalarına neden olabilir ve basit bir biyoloji gerçeği, toplumsal cinsiyet eşitliğinin önünde bir engele dönüşebilir. Uluslararası insan hakları hukuku kapsamında, görünüşte tarafsız görünen ancak belirli bir grup tarafından hakların kullanılması üzerinde orantısız bir etkiye sahip olan yasalar, politikalar veya uygulamalar, “dolaylı ayrımcılık” teşkil eder. Hem devletler hem de uluslararası hukuk; kırılgan gruplara ve esaslı ayrımcılığa neden olan veya devam ettiren koşul ve tutumları önlemek, azaltmak ve ortadan kaldırmak için önlemler almalıdır.
Sağlık hakkı ve çalışma hakkı devletin vatandaşlarına sağlaması gereken en temel insan hakları arasında yer alır. Tam da bu sebeple devletler bilhassa kamusal alanlarda menstrüel ürünlere erişimi sağlamalı ve ülke genelinde ise menstrüel ürünleri erişilebilir kılmak adına menstrüel ürünlerden alınan vergileri minimalize etmeli ve mümkünse kaldırmalıdır. Özellikle gün içerisinde yoğun bir nüfusa ev sahipliği yapan okul, işyeri, devlet binaları gibi kurumsal birçok alanda menstrüel ürünlere erişimin sağlanması sayılan bu haklardan toplumun büyük bir kesiminin tam anlamıyla yararlanmasına katkı sağlayacaktır.
B. Menstrüel Ürünlere Erişim Hakkının Hukuki Dayanağı
Uluslararası insan haklarının düzenlendiği hukuk belgelerinde temel bir insan hakkı olarak menstrüel ürünlere erişim hakkı düzenlenmemektedir. Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında ve çeşitli ülkelerin anayasalarında da konuya ilişkin spesifik bir düzenlemeye yer verilmemektedir. Ancak bu hak, neredeyse her belgede karşılaştığımız sağlık hakkı ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağı ile bir arada değerlendirilmektedir. Bu sebeple konunun hukuk düzlemindeki yeri sağlık hakkı ve ayrımcılık yasağı olmak üzere iki ayrı başlık altında incelenecek ve son olarak vergilendirme sistemine değinilecektir.
a. Sağlık Hakkı Bakımından Menstrüel Ürünlere Erişim Hakkı
Dünya Sağlık Örgütü’nün kuruluş belgesinde sağlık hakkı, “ulaşılabilir en yüksek sağlık standartlarından yararlanmak” olarak tanımlanmış ve bu yararlanma hakkının ırk, din, politik inanç, ekonomik ve sosyal koşullar gözetmeksizin her insanın temel haklarından biri olduğu ifade edilmiştir. Türkiye’nin de taraf olduğu Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 12. maddesi ve T.C. Anayasasının 56. maddesinde düzenlenen sağlık hakkı, menstrüel ürünlere erişim hakkının kesiştiği hukuk normlarından biri olarak karşımıza çıkar. Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi, yayınladıkları Genel Yorum ve Genel Tavsiyeleri ile taraf devletlere erişim konusunda tavsiyelerde bulunmaktadır. Bu kapsamda taraf devletlere bilhassa kırsal kesimde yaşayan ve regl olan bireyler için menstrüel ürünlere erişim hakkı, buna ilişkin gerekli sağlık önlemlerinin alınması ve regle ilişkin tabuların ortadan kaldırılması hususunda tavsiyelerde bulunulmaktadır.
Menstrüasyon döngüsünü yaşayan her bireyin bu süreci hijyenik bir biçimde, güvenli bir ortamda ve arzu ettiği ölçüde gizlilik içinde geçirmesi insan onuruyla doğrudan ilişkilidir ve sağlık hakkının uluslararası araçlarla korunmasını sağlayan yukarıdaki tüm düzenlemelerin, menstrüasyon korumasını da kapsaması beklenmektedir.
b. Vergi Hukuku Bakımından Menstrüel Ürünlere Erişim Hakkı
Menstrüel ürünlere ilişkin iç hukuk düzenlemeleri esasen vergi hukuku kapsamında karşımıza çıkmaktadır. Halk arasında tampon vergisi olarak da bilinen menstrüel ürünler vergisi, son zamanlarda özellikle de gelişmiş ülkelerdeki düzenlemeler çerçevesinde sıklıkla gündeme gelmektedir. Menstrüel ürünlere erişimdeki maddi engellerin başında vergilendirme sistemleri yer almaktadır. Her ülkenin kendine özgü vergi sistemi içerisinde menstrüel ürünlerden alınan vergilerin yüksek oranda olması bu ürünlere erişimi güçleştirmekte ve ekonomik olarak ulaşılabilir olmaktan uzaklaşmasına neden olmaktadır.
Menstrüel ürünler vergisi en temelde cinsiyet temelli bir vergidir. Her ne kadar yalnızca kadınların değil, non-binary ve trans bireylerin de regl olabildiği bilinen bir gerçekse de vergilendirme sistemi bakımından ikili cinsiyet temelli bir yaklaşım esas alınmıştır. Bu vergi ile vergi yükü, regl olan bireylere yüklenmekte ve bu durum cinsiyet ayrımı bulunmayan ürünlerden alınan vergilerle kıyaslandığında orantısız bir maddi yüke neden olmaktadır. Bununla birlikte erkeklerin kullanımı için üretilen prezervatif ve cinsel güç arttırıcı ürünlerde ise menstrüel ürünlere kıyasla çok daha düşük bir vergilendirme sistemi ile karşılaşılmaktadır. Tüm bu bilgiler ışığında ataerkil devlet düzeni tarafından görmezden gelinmeye diretilen regl ürünlerinden alınan bu vergilendirme, toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığın gerçekliğini gözler önüne sermektedir.
2018’den bu yana pek çok ülkede regl ürünlerinden alınan vergilerin kaldırıldığı görülmektedir. Avustralya’da 18 yıllık kadın mücadelesi sonucu tampon vergisi kaldırılmıştır. Bununla birlikte Ruanda, İrlanda, Kanada, Hindistan, Malezya, Kenya ve ABD’nin bazı eyaletlerinde de menstrüel ürünlerden hiç vergi alınmamaktadır. Bunun yanı sıra AB ülkelerinde ise “Lüks değil ihtiyaç” sloganıyla yapılan eylemler sonucunda tampon vergisinde ciddi indirimler ve kamusal alanlarda ücretsiz ped dağıtımları söz konusu olmuştur. Bu kapsamda İrlanda hariç diğer AB ülkelerinde, menstrüel ürünlere uygulanan KDV oranı %5’e kadar düşürülmüştür. 2019’da İspanya, vergileri ’dan %4’e, Fransa ise %20’den %5.5’e indirme kararı almıştır. Birleşik Krallık ise bu oranı ’den %5’e düşürülmüştür.
Türkiye bakımından değerlendirildiğinde ise 2022 yılının Mart ayına kadar lüks ürün vergisi olarak nitelendirilen ’lik vergilendirme sistemi menstrüel ürünlere de uygulanmaktaydı. Oysaki buna karşılık prezervatif ve cinsel güç arttırıcı ürünlerden dahi yalnızca %8 vergi alınıyordu. Konuya ilişkin meclise sunulan yasa teklifleri ise yıllardan beri değerlendirmeye dahi alınmamıştı. Geçtiğimiz Mart ayında yayınlanan ve KDV indirimine ilişkin düzenlemeye yönelik olarak çıkarılan Cumhurbaşkanı Kararı ile menstrüel ürünlerden alınan vergi oranı %8’ düşürüldü. Bu durum her ne kadar madden bir kazanım olsa da yayınlanan kararda “menstrüel ürünler” ibaresinin açıkça yer almayıp bu ifadeye yalnızca karar cetvelinde değinilmesi, alanda çalışan aktivistler tarafından eleştirilere neden oldu.
Yukarıda belirtildiği üzere Dünya genelinde her ne kadar konuya ilişkin umut verici gelişmeler yaşanıyor olsa da menstrüel ürünleri temel bir ihtiyaç olarak görmeyen bazı ülkelerde yüksek vergi oranları uygulanmaya devam etmektedir. Bu oranlar, Bulgaristan’da %27, Hırvatistan, İsviçre ve Danimarka’da %25, Slovakya’da ise %20’dir.
c. Ayrımcılık Yasağı Bakımından Menstrüel Ürünlere Erişim Hakkı
Ayrımcılık yasağı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre “Bu Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan sağlanır”.
Devlet politikalarının ve uygulamalarının beraberinde regl olan bireyler ile olmayan bireyler arasında temel bir insan hakkı ihlali olan ayrımcılık yasağı kapsamında toplumsal cinsiyet eşitliği ihlali gündeme gelmektedir. Hükümetlerin vergi politikalarına müdahale etmemesi ile birlikte ürünlerin raf fiyatlarındaki yükseliş de bu ayrımcılığı beslemektedir. Belirtildiği üzere bilhassa vergilendirme politikaları, regl olan bireylerin üzerinde yüklediği orantısız yük sebebiyle ayrımcılık yasağının ihlaline ve dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğine neden olmaktadır. Ancak ayrımcılık yasağının ihlali yalnızca bununla sınırlı değildir. Menstrüel ürünlere erişim hakkı, devlet tarafından bir politika olarak ele alınmalı ve bu konuya ilişkin toplumda yer alan tabuların giderilmesine yönelik politikalar geliştirilmelidir. Tabuların beslendiği ve güçlendiği bir toplum düzeninde regl olan bireylerin toplumun geri kalanı ile eşit bir statüyü paylaşamayacağı açıktır. Nitekim tam da bu sebeple yukarıda sözü edilen Cumhurbaşkanı Kararı, alanda çalışan aktivistlerce eleştiriye maruz kalmıştır. Zira her ne kadar yapılan indirim bir kazanım olsa da menstrüel ürünlerin kararda açıkça ifade edilmemesi, konunun bir devlet politikası olmaktan uzak olduğunu ve devlet nezdinde konunun hala bir tabu olduğu olgusunu açıkça ortaya koymaktadır.
C. Menstrüel Ürünlere Erişimin Güçlendirilmesi
Menstrüel ürünlere erişimin güçlenmesi için en büyük gerekliliklerden biri hiç şüphesiz ki konunun devlet tarafından bir politika olarak ele alınması ve buna ilişkin yasal düzenlemeler geliştirilmesidir. Bunun yanı sıra toplumda yer alan regl tabularının yıkılması da eşitsizliğin giderilmesi bakımından büyük bir öneme sahiptir. Bu amaçla bilhassa kamusal alanlarda regl görünürlüğünün sağlanması, bu alanlarda regl ürünlerinin ücretsiz bir şekilde dağıtılması toplumsal tabuların yıkılması bakımından önem taşır. Zira menstrüel ürünlerin görünür kılınması, bunun saklanması ve gizlenmesi gereken bir şey olmadığı mesajını yansıtır. Bununla birlikte kamusal alanlarda erişilebilirlik, regl yoksulluğunun minimalize edilmesi için de önemli bir adımdır. Bu kapsamda yerel yönetimler ve Sivil Toplum Örgütleri tarafından yürütülen çalışmalar umut verici gelişmelerle sonuçlanmaktadır.
Örneğin İskoçya, regl tabularına yönelik tabu ve mitleri kökten değiştirmeyi hedefleyen dört yıllık bir kampanyanın ardından, cinsiyetçi regl söylemleri hususunda büyük bir gelişme kaydetmiştir. Bununla birlikte de dünyada regl ürünlerine ücretsiz ve genel erişim sağlayan ilk ülke olmuştur. Yeni Zelanda’da ise 2021’de tüm okulların ücretsiz ped ve tampon sağlayacağını duyurmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nde Illinois, Washington, New York, New Hampshire ve Virginia eyaletlerindeki devlet okullarında tampon ve pedler ücretsiz dağıtılmaktadır. Fransa’da Île-de-France bölgesindeki liselerde organik regl ürünleri ücretsizdir. Kenya ve Güney Afrika devlet okullarındaki kız öğrencilere pedleri ücretsiz dağıtma kararı almıştır. Botsvana, okul çağındaki tüm kız öğrencilere ücretsiz ped vermektedir. Güney Kore’nin başkenti Seoul’de ise 2018 yılı itibariyle regl ürünlerinin ücretsiz dağıtımı 10 pilot bölgede başlatılmıştır. Uganda’da ülkedeki tüm okullarda pedler ücretsiz veriliyor. Zambiya’da Kırsal bölgelerdeki kızlara ücretsiz ped desteği sağlanmaktadır. Kanada’da Britanya Kolumbiyası, Ontario, Noca Scotia, Prince Edward adası eyaletlerinde regl ürünleri tüm öğrencilere ücretsiz dağıtılmaktadır.
Unutulmamalıdır ki regl ürünlerine erişim temel bir insan hakkıdır. Regl döngüsü doğal ve biyolojik bir döngüdür ve regl ürünlerine erişim hakkı lüks değil ihtiyaçtır. Yaşam döngüsü için bir gereklilik olan bu süreç, patriyarkanın hegemonyası altında kalmamalı ve gün ışığına çıkarılarak görünür kılınmalıdır. Devletler tarafından konuya ilişkin geliştirilen politikalar ile menstrüel ürünlerine erişim hakkı, uluslararası hukuk ve insan hakları çerçevesinde de güvence altına alınmalıdır.
Kaynakça
Human Rights Watch. (2017). Menstrual Hygiene, a Human Rights Issue: A Simple Guide to Ending Discrimination. https://www.hrw.org/sites/default/files/news_attachments/mhm_practitioner_guide_web.pdf
Jewitt, S.; Ryley, H. (2014) It’s a girl thing: Menstruation, School Attendance, Spatial Mobility And Wider Gender Inequalities in Kenya. Geoforum 56.
Plan International UK. (2017). 1 in 10 Girls Have Been Unable to Afford Sanitary Wear, Survey Finds.
UNFPA. (2018). Exile Wreaks Havoc on Refugees’ Sexual and Reproductive Health.
Konuşmamız Gerek Derneği (2022). Türkiye’de Regl Yoksulluğu Araştırması
* Bu yazı, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Karşılaştırmalı Anayasa Hukuku Çalışma Grubu kapsamında hazırlanmıştır.