-->

YENİDEN KİRALAMA YASAĞI (TBK m. 355) İLE İLGİLİ BAZI TARTIŞMALI HUSUSLAR ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Dr. Öğr. Üyesi Erhan Kanışlı

 

Giriş

Konut ve çatılı işyeri kiralarına ilişkin yeniden kiralama yasağı başlıklı TBK m. 355, bazı yönleriyle doktrinde çokça tartışılan ve fakat yargı uygulamasında aynı oranda ilgiye mazhar olmayan hükümlerden biridir. Bu çalışmada, hükme ilişkin iki önemli tartışma konusu ele alınarak, hükmün aksayan ve belki de aksatılan yönlerine dikkat çekilecektir.

Bu doğrultuda ilk temas edilecek husus, Yargıtay’ın TBK öncesi dönemden bu yana hâlâ devam eden, kiracının kiraya verenden TBK m. 355/3 çerçevesinde tazminat talep edebilmesi için “tahliye kararının verilmesi ve cebri icra yoluyla tahliyenin gerçekleşmesini” arayan görüşüdür. Sonucu öncelersek, bu görüşün TBK m. 355’i pratikte metruk ve işlevsiz hâle getirebileceği söylenebilir -ki bu durumu genişletici yorum ya da kıyasla açıklamak zordur-. Bu görüş, olsa olsa hükmün sözünü ve özündeki menfaatler dengesini göz ardı eden contra legem bir yorum olarak nitelendirilebilir. Ele alınacak diğer konu ise, TBK m. 355/1’deki yeniden kiralama yasağının kapsamına, ihtiyaç sebebiyle tahliyeyi sağlayan kiraya verenin kiralananı üçüncü kişiye kiralamayıp, kiralananın kullanımını üçüncü kişiye farklı hukuki işlemlerle, örneğin intifa ya da oturma hakkı tesis ederek sağlamasının hükme altlanıp altnamayacağına ilişkindir. Ancak bu konulara girmeden önce, TBK m. 355’i biraz mercek altına alıp, çalışma açısından önemli birkaç noktaya temas etmek faydalı olacaktır.

I. Genel Çerçeve ve TBK m. 355’in Ana Hatları

Konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmenin genelde ekonomik anlamda zayıf tarafını oluşturan kiracının korunmasına ilişkin TBK sistemi, üç taşıyıcı kolon üzerine bina edilmiştir. İlki, TBK m. 340’ta öngörülen, kiracının kira sözleşmesi ile birlikte, kiralananın kullanımıyla doğrudan ilişkisi olmayan bir borç altına girdiği işlemlerin kesin hükümsüz sayılmasıdır (kirayla bağlantılı işlem yasağı). İkincisi, uzama dönemlerinde kira bedeli artış miktarının sınırlandırılması (sosyal koruma normu niteliğindeki TBK m. 344 üzerinden sözleşme özgürlüğüne müdahale) ve üçüncüsü de kiraya verenin sözleşmeyi feshetme imkânının sınırlandırılmasıdır. Üçüncü sınırlama ise, temelde TBK m. 347 ve TBK m. 354 üzerinden (tahliye davası sebeplerinin TBK m. 350-352’de sayılanlarla sınır olması şeklinde) yapılandırılmıştır.

Bu noktada, yeniden kiralama yasağı başlıklı TBK m. 355’in üçüncü korumaya (kolona) eklemlenen ve adeta emniyet supabı görevi gören bir koruma aracı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zira hükümde öngörülen yasak ve bu yasağa aykırılığın yaptırımı olan (en az) bir yıllık kira bedeli tutarında tazminat ödeme yükümü, “kiraya verenden kaynaklanan tahliye sebeplerinin” kötüye kullanılmasını ve böylelikle kiracının kiralanandan göstermelik sebeplerle tahliye edilmesini önleme amacı taşır[1]. Bu yasağa aykırı davranan kiraya veren ise, caydırma ve cezalandırma özelliğiyle karakterize olan TBK m. 355/3’teki zarardan bağımsız tazminatı ödemekle yükümlü olur.

Bilindiği üzere, kiraya verenden kaynaklanan tahliye sebepleri şunlardır: (i) Kiraya verenin ihtiyacına dayalı tahliye (TBK m. 350/b. 1), (ii) kiralananın yeniden inşa veya imarı amacına dayalı tahliye (TBK m. 350/b. 2) ve (iii) kiralananı sonradan edinerek TBK m. 310’a göre sözleşmenin kiraya veren tarafı haline gelen yeni malikin ihtiyacına dayalı tahliye (TBK m. 351).

Kiracı lehine nispi emredici nitelikte olduğu kabul edilen[2] TBK m. 355’e göre; “(1) Kiraya veren, gereksinim amacıyla kiralananın boşaltılmasını sağladığında, haklı sebep olmaksızın, kiralananı üç yıl geçmedikçe eski kiracısından başkasına kiralayamaz.

(2) Yeniden inşa ve imar amacıyla boşaltılması sağlanan taşınmazlar, eski hâli ile, haklı sebep olmaksızın üç yıl geçmedikçe başkasına kiralanamaz. Eski kiracının, yeniden inşa ve imarı gerçekleştirilen taşınmazları, yeni durumu ve yeni kira bedeli ile kiralama konusunda öncelik hakkı vardır. Bu hakkın, kiraya verenin yapacağı yazılı bildirimi izleyen bir ay içinde kullanılması gerekir; bu öncelik hakkı sona erdirilmedikçe, taşınmaz üç yıl geçmeden başkasına kiralanamaz.

(3) Kiraya veren, bu hükümlere aykırı davrandığı takdirde, eski kiracısına son kira yılında ödenmiş olan bir yıllık kira bedelinden az olmamak üzere tazminat ödemekle yükümlüdür”.

Maddede söz konusun yaptırıma yol açan davranış yükümü ihlali (kiralananı kiracıdan başkasına kiralama yasağına aykırılık), üç ihtimalden kaynaklanabilir: (i) İhtiyaca dayalı olarak kiralananın tahliyesini sağlayan kiraya verenin, haklı sebep olmaksızın, (tart. tahliyeden itibaren)[3] üç yıl içinde kiralananı başkasına kiralaması, (ii) yeniden inşa ya da imar amacıyla tahliyeyi sağlayan kiraya verenin, inşa ya da imar faaliyeti gerçekleşmeyen kiralananı, haklı sebep olmaksızın eski haliyle üç yıl içinde başkasına kiralaması ve (iii) yeniden inşa ya da imar amacıyla tahliyeyi sağlayan kiraya verenin, inşa ya da imar faaliyeti gerçekleşen kiralananı, yeni hali ve kira bedeli ile kiralaması konusunda kiracıya teklifte bulunarak onun öncelik hakkını sona erdirmeksizin, kiralananı üç yıl içinde başkasına kiralaması. Hemen belirtelim ki, (i)’de zikredilen kiraya veren kavramına, kiralananı sonradan edinen ve TBK m. 351’e göre ihtiyaca dayalı tahliye davası açan yeni malik de dâhildir[4].

Madde, bazı farklılıklar dışında, mülga 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun (GKHK) m. 15’i karşılamaktadır. TBK m. 355’in selefiyle arasındaki en önemli farklardan biri, yeniden kiralama yasağına aykırılık için öngörülen yaptırımın türü ve miktarıdır. GKHK m. 16’da bu yaptırım, “altı aydan bir seneye kadar hapis ve üç yıllık kira bedeli tutarınca ağır para cezası” şeklinde ihdas edilmişti. TBK’da ise, yasağı delen kiraya verenin cezai sorumluluğundan vazgeçilerek, özel hukuk sorumluluğuna yer verilmiştir. TBK m. 355/3’teki tazminat sorumluğunun hukuki niteliği tartışmalı olmakla birlikte, katıldığım hâkim görüşe göre burada bir medeni hukuk cezası söz konusudur[5]. Başka bir önemli fark da, TBK m. 355’te kiraya verenin hareket alanını (kiracıdan başkasına kiralama imkânını) genişleten “haklı sebep” istisnasının, GKHK m. 15’te daha dar bir uygulama alanı olacak şekilde “mücbir sebep” olarak ifade edilmesidir.

Ayrıca belirtelim ki, yasağa aykırılık halinde, sadece TBK m. 355/3’teki medeni hukuk cezası ve duruma göre (kiracının zararını ispatlaması kaydıyla) buna eklenebilecek (yığılmalı) tazminat talebi gündeme gelir[6]. Yoksa maddede bir sözleşme yapma zorunluluğu düzenlenmediğinden, kiracının açacağı bir ifa davasıyla kira sözleşmesinin kurulmasını sağlama imkânı yoktur. Ayrıca, kiraya verenin yasağı delerek başkasıyla yaptığı kira sözleşmesinin geçerliliği de bu durumdan etkilenmez.

II. TBK m. 355’teki “Kiralananın Boşaltılmasını Sağladığında” İfadesine Verilecek Anlam ve Yargıtay’ın Bu Konudaki Görüşü

Yeniden kiralama yasağı ve bunun ihlaline bağlanan hukuki sonucun (yaptırımın) doğması için, TBK m. 355/1’de “kiraya verenin, … kiralananın boşaltılmasını sağlaması” şart koşulmaktadır (aynı şart TBK m. 355/2’de de zikredilir). Bu noktada, boşaltılmanın sağlanması ifadesine verilecek anlam hükmün uygulanması açısından önemlidir. Doktrinde hâkim görüş, yeniden kiralama yasağını ihlal eden kiraya verenden tazminat talep edilebilmesi için, kiralananın mutlaka tahliye davası sonucunda boşaltılmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu görüşe göre, kiracının kiraya veren ile anlaşarak (misalen ikale sözleşmesi yaparak) ya da kiraya verenin ihtiyaca dayalı tahliye talepli bildirimi (ihtarı) üzerine kiralananı kendiliğinden tahliye etmesi durumunda da hüküm uygulanmalıdır[7]. Bu noktada hemen belirtelim ki, maddenin gerekçesindeki şu ifade, ilk bakışta, yasağın devreye girebilmesi için tahliye kararının var olması gerektiği intibaını uyandırmaktadır: “Fıkrada söz konusu edilen “haklı sebep”, kiraya verenin kanunda öngörülen sebeplerden birine dayanarak aldığı mahkeme kararını uygulatmak suretiyle, kiracının kiralanandan tahliyesini sağladıktan sonra, üç yıl süreyle kiralananı başkalarına kiraya verme yasağının bir istisnasını oluşturmaktadır”. Ancak, kanaatimce bu ifade tarzından kanun koyucunun (gerçek) iradesine doğrudan ulaşma imkânı yoktur. Kaldı ki, gerekçenin hükmün uygulanmasında yol gösterici olabileceği ve fakat mutlak belirleyici olmadığı da hatırda tutulmalıdır[8].

Buna karşılık, Yargıtay’ın hem TBK öncesinde hem de TBK sonrasında devam ettirdiği görülen istikrarlı görüşüne göre, bu madde kapsamında tazminata hükmedilebilmesi için, tahliye davası açılması ve tahliye davasında verilecek olan kiralananın tahliyesine dair hükmün ilamlı icra yolu ile infazı sonucunda kiralananın tahliye edilmesi gerekir[9]. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bir kararından aktarırsak; “Eldeki davada davacı, davalı tarafından gönderilen ve kiralananın konut ihtiyacı nedeni ile tahliyesi isteğini içeren ihtarname üzerine herhangi bir mahkeme kararı ve icra işlemi olmadan, taşınmazı kendi rızasıyla tahliye etmiştir. Bu nedenle koşulları oluşmayan maddi tazminat isteminin reddi gerekirken, yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir[10].

Yargıtay’ın birçok kararında da benzer ifadelere yer vererek esas itibariyle aynı görüşü devam ettirdiğini söylemek mümkündür. Örneğin başka bir kararda, “Davalı kiraya verenin, gereksinim amacıyla bir tahliye davası açmadığı anlaşılmakta olup davacı kiracı taşınmazı bir yargı kararı veya icra marifetiyle tahliye etmemiştir. Bu durumda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 355. maddesi uyarınca tazminat koşulları oluşmamıştır” denerek benzer sonuca ulaşılmıştır[11]. Yine İzmir BAM’ın konuyla ilgili bir kararında, “Yasa ile kiralananın tahliyesi için dava açılması ve tahliye davasında verilecek olan kiralananın tahliyesine dair hükmün ilamlı icra yolu ile infazı sonucunda kiralananın tahliye edilmesi hali öngörülmüştür. […] sayılı Mahkeme kararında davacının davasının kabulü ile tahliyesine karar verilmiş, karar kesinleşmiştir. Ne var ki; tahliye hükmünün ilamlı icra yolu ile infazı sağlanmamıştır” denerek aynı sonuca varılmıştır[12].

Yargıtay’ın bu tavrının, TBK öncesi (GKHK’nın yürürlükte olduğu) dönem için bir ölçüde açıklanabilir bir tarafı olduğu söylenebilir. Zira GKHK m. 16 gereğince yeniden kiralama yasağının yaptırımı, bugünküne nazaran oldukça ağır şekilde, “altı aydan bir seneye kadar hapis ve üç yıllık kira bedeli tutarınca ağır para cezası” olarak düzenlenmişti. Bu sebeple de, Yargıtay’ın muhakkak tahliye kararının verilmesi ve/veya bu kararın cebri icra yoluyla yerine getirilmesi şartını arayarak hükmün kiraya veren açısından ağır sonuçlarını dengelemeye çalışması, en azından o dönem için makul sayılabilirdi. Ancak bugün için, TBK m. 355/3 ile GKHK m. 16 arasındaki yaptırım farkına dikkat etmeyerek, Yargıtay’ın ve bazı Bölge Adliye Mahkemelerinin eski uygulamayı devam ettirmesi, TBK m. 355’in koruma amacına aykırıdır. Kaldı ki, bu yönde bir yargısal yorum, hükmü pratikte uygulanamaz (metruk) hale getirecek niteliktedir. Zira bilindiği gibi, uygulamada kiracılar, genellikle aleyhlerine tahliye davası açılmasından endişe ettiklerinden veya dava sürecinde belirsiz bir bekleyiş içinde olmak istemediklerinden, kiraya verenin ihtarı üzerine kiralananı tahliye etmeye yatkındırlar[13]. Ayrıca, tahliye kararıyla veya icra marifetiyle tahliye ettirilen kiracının, yargılama giderleri ve vekâlet ücreti ödemek zorunda kalabileceği de dikkate alındığında[14], maddedeki “kiralananın boşaltılması” ifadesi, doktrindeki hâkim görüşe uygun şekilde anlamlandırılmalıdır.

Sonuç olarak, TBK m. 355/3’teki tazminat talebi için, tahliye kararının kesinleşmesi ve böylelikle kira sözleşmesinin dava yoluyla sona ermesinin şart koşulması bile bir derece anlaşılabilecekken, buna ek olarak bir de ilamın cebri icra yoluyla infaz edilmesinin aranması, hükmün altında yatan menfaatler dengesiyle bağdaşmamaktadır. Bu uygulamadan vazgeçilmesi arzu edilir.

III. Tahliyeden Sonra Kiraya Verenin Kiralananı Başkasına Kiralama Dışındaki Hukuki İşlemleri Yeniden Kiralama Yasağının Kapsamına Girebilir Mi?

TBK m. 355/1’e göre, kiraya veren ihtiyaç sebebiyle tahliyeyi sağladıktan sonra, haklı sebep olmaksızın kiralananı üç yıl içinde başkasına kiraladığı takdirde, TBK m. 355/3’e göre kiracının son kira yılında ödediği bir yıllık kira bedelinden az olmayacak miktarda bir tazminat ödemekle yükümlü olur. Ayrıca, hükümde öngörülen tazminatın hukuki niteliği de tartışmalı olup, daha önce ifade edildiği üzere, burada bir medeni hukuk cezası öngörüldüğünü söylemek daha doğrudur[15]. Yasağa aykırılık halinde, kiracı, zararı olsun olmasın hükümdeki bir yıllık kira bedeli tutarındaki tazminatı her hâlükârda talep edebilir. Bu tazminatın TBK m. 146’ya göre on yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve sürenin kiraya verenin başkasıyla kira sözleşmesi yaptığı andan itibaren işleyeceği yönündeki görüşün peşinden gitmek daha isabetli gözükmektedir[16]. Kiracı söz konusu tazminatın yanısıra, uğradığı zararın tazminini de ayrıca isteyebilir (taleplerin yığılması)[17].

TBK m. 355/1’in lafzına bakıldığında, sadece kiralananın kiracıdan başkasına “kiralanmasının” yaptırıma bağlandığı görülmektedir. Hükmün amacını lafzıyla sınırlandırarak bir bakış atıldığında, ihtiyaç sebebiyle kiracıyı tahliye ettiren kiraya verenin, taşınmazı kendisi kullanmayıp veya yakınlarına kullandırmayıp, kiracıdan başkasına intifa hakkı veya oturma hakkı tanıdığında yasağı ihlal etmediği ve dolayısıyla tazminat ödemeyeceği sonucuna varılacaktır. Aynı sonuç, kiralananın başkasına ariyet olarak verilmesi, bağışlanması veya satılması halleri için de söz konusudur. Ancak, hükmün amacı dikkate alındığında, acaba kiraya verenin kiralananı başkasına kiralama dışındaki hukuki işlemlerinin TBK m. 355’teki yasak kapsamına girmediğini söylemek ne derece adildir?

Doktrinde, intifa hakkı, oturma hakkı, satış ve ariyet sözleşmelerine ilişkin farklı görüşlere rastlamak mümkündür. İnceoğlu, kiraya verenin haklı sebep olmadan, kiralananı eski kiracısına kiralamayıp, başkasına satması ihtimalinin, olması gereken hukuk açısından yasağın kapsamına girmesi gerektiği görüşündedir. Hatta yazarın ifadelerinden, kiralananın ariyet verilmesi halinde de aynı görüşte olduğu söylenebilir. Ancak yazar, de lege lata, bu hallerin TBK m. 355’e dâhil olmadığını da eklemektedir[18]. Gül ise, kiraya verenin üçüncü kişiye intifa ya da oturma hakkı tanıdığı hallerde, kira benzeri bir gelirin elde edildiği düşüncesinden hareketle, bu hakların tesis edilmesinin hukuki sebebini teşkil eden sözleşmelerin yeniden kiralama yasağına dâhil olduğu görüşündedir[19].

Yazarların olması gereken hukuk açısından söylediklerine katılmakla birlikte, yürürlükteki hukuk açısından da, kiracının korunmasına yönelik çeşitli çözümlerin bulunabileceği düşüncesindeyim. Bu bağlamda, gerçekte kiralanana ihtiyacı olmayan kiraya verenin, dava yoluyla tahliyeyi sağladıktan sonra kiralananı kendisi kullanmayıp ya da TBK m. 350/b. 1’de sayılan yakınlarına kullandırmayıp, kiralananı başkasına satması, bağışlaması, ariyet vermesi, intifa veya oturma hakkına konu etmesinin “kanuna karşı hile” teşkil ettiği söylenebilir. Ancak hemen araya girerek belirtelim ki, kiraya verenin, kiralananı TBK m. 350/b. 1’de zikredilen yakınlarına (“eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişilere”) konut ya da işyeri ihtiyaçlarını karşılamaları için bağışlaması, ariyet vermesi veya kiralanan üzerinde onlar için intifa yahut oturma hakkı tesis etmesi, yeniden kiralama yasağının kapsamına girmez. Aynı şekilde, tahliyeden sonra kiralananın üç yıl boyunca kiraya verenin ya da yakınlarının kullanımında olması (ihtiyacı karşılaması) kaydıyla, bu süreçte kiralananın mülkiyetinin bağışlama veya satış sözleşmesine dayalı olarak başkasına devredilmesi de kanuna karşı hile teşkil etmez. Yasağın kapsamına girmesi gereken durum, bu hakların “TBK m. 350/b. 1’de sayılanlar dışındaki bir kişiye” tanınmasıdır.

TBK m. 355’in ruhuna (amacına) bakıldığında, kanun koyucunun emredici bu hüküm ile kiraya verenin kiracıyı kötüniyetle (göstermelik sebeplerle) tahliye etmesini önleme amacı taşıdığı anlaşılır[20]. Buna bağlı olarak, TBK m. 355/3’teki “son kira yılında ödenmiş olan bir yıllık kira bedelinden az olmayacak” miktardaki bir tazminat sorumluluğu ile de bu yasağa aykırılık yaptırıma (hukuki sonuca) bağlanmıştır. Bununla birlikte, kiraya verenin “haklı sebebinin” bulunduğu haller ise yasak kapsamı dışında bırakılmıştır. Şu halde, kiralananı tahliye ettirdikten sonra üç yıl içinde başkasına satan, bağışlayan, ariyet veren ya da kiralanan üzerinde başkası lehine intifa veya oturma hakkı tesis eden kiraya verenin, TBK m. 355’in öngördüğü yaptırımdan kurtulmak amacıyla, kanunun izin verdiği geçerli hukuki işlemlere başvurarak hükmü dolandığı ve böylece yasaklanan amaca dolaylı yoldan ulaştığı kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla, kanun koyucunun yasakladığı amaca sadece doğrudan ulaşmaya çalışan hukuki aracın (kiralananın başkasına kiralanmasının) değil, dolaylı yoldan ulaşmayı sağlayan hukuki araçların da (satış, bağışlama, ariyet sözleşmelerinin, intifa hakkı veya oturma hakkı tesis etme borcu doğuran sözleşmelerin de) engellenmesi gerekir[21]. Buna bağlı olarak, kiraya verenin kanuna karşı hile teşkil eden hukuki işlemleri, TBK m. 355’in amaca (öze) uygun olarak geniş yorumlanması veya kıyasen bu işlemlere de yaydırılması sonucunda yasağı ihlal etmiş sayılır. Böylelikle, dolanılan bu hükmün yaptırımı (medeni hukuk cezası), bu ihtimallere de uygulanır[22]. Diğer taraftan, kanuna karşı hile teşkil eden hukuki işlemlere kaçınılan (dolanılan) hükmün yaptırımının uygulanabilmesi, TMK m. 2/2 aracılığıyla da sağlanabilir. Ne de olsa, emredici bir hükmün öngördüğü yasağı hukukun izin verdiği işlemler (farklı hükümler) aracılığıyla ihlal etmek, bu işlemlerden (farklı hükümlerden) yararlanma hakkının kötüye kullanılması şeklinde de okunabilir. Doktrinde, iki yöntemin de taraftarları mevcuttur. Serozan’ın lakonik sözleriyle ifade edersek; “Tüm yollar aynı kapıya çıkar. Yasayı dolan, ilk yolda “açık”, ikinci yoldaysa “örtülü” yasa boşluğu doldurularak engellenmiş olur[23].

 

Dipnotlar

[1] Zevkliler Aydın / Gökyayla K. Emre, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 20. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2020, s. 379; Aydoğdu Murat / Kahveci Nalan, Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 5. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2021, s. 657; Gül İbrahim, “Yeniden Kiralama Yasağına Aykırılık Nedeniyle Tazminat ve Hukuki Niteliği”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Özel Sayı: Prof. Dr. Abdülkadir Arpacı’ya Armağan, C. 18, S. 2, 2021, s. 944.

[2] İnceoğlu M. Murat, Kira Hukuku Cilt 2, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2014, s. 534; Celep Ayşe Ebru, Yeniden İnşa veya İmar Sebebiyle Tahliye ve Kentsel Dönüşümde Kiracının Durumu, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2018, s. 104.

[3] İnceoğlu, C. 2, s. 538; Yavuz Cevdet / Acar Faruk / Özen Burak, Borçlar Hukuku Dersleri (Özel Hükümler), 16. Baskı, Beta, İstanbul 2019, s. 361; Üç yıllık sürenin, (i) ve (ii) numaralarıyla andığımız ihtimaller için tahliyenin sağlandığı (yoksa kararın kesinleştiği tarih değil), (iii)’teki ihtimal içinse yeniden inşa veya tadilat faaliyetinin tamamlandığı andan itibaren başlaması gerektiği yönünde bkz. Akyiğit Ercan, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda Kira Sözleşmesi, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2012, s. 215, 216; Gül İbrahim, “Eski Kiracının Yeniden Kiraya Verme Zorunluluğu”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XXXIII, Y. 2019, S. 4, s. 108, 109; Celep, s. 117.

[4] Burcuoğlu Haluk, Yargıtay Kararları Işığında 6570 sayılı Yasa’ya Göre Kiracının Tahliye Edilmesi, Filiz Kitabevi, İstanbul 1993, s. 471; Zevkliler / Gökyayla, s. 358, 359.

[5] Hâkim görüş, TBK m. 355/3’teki tazminatın medeni hukuk cezası olduğu yönündedir. İnceoğlu, C. 2, s. 541; Gümüş Mustafa Alper, “Yeni” 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Kira Sözleşmesi, 2. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2012, s. 323; Gül, dn. 1, s. 947.

[6] Gümüş, s. 325; Aydoğdu / Kahveci, s. 660, 661; Gül, dn. 1, s. 947; kiracının bir yıllık kira bedelini aşan zararı yoksa, sadece hükümde öngörülen asgari tazminat miktarını talep edebileceği yönünde bkz. İnceoğlu, C. 2, s. 542.

[7] İnceoğlu, C. 2, s. 535, 536; Akyiğit, s. 214; Zevkliler / Gökyayla, s. 380; Aydoğdu / Kahveci, s. 660, 661; Gül, dn. 1, s. 938; Celep, s. 105.

[8] Serozan Rona, Medeni Hukuk Genel Bölüm / Kişiler Hukuku, 8. Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2018, I § 5 N. 16-18; Antalya Gökhan / Topuz Murat, Medeni Hukuk (Giriş-Temel Kavramlar-Başlangıç Hükümleri), Cilt 1, 3. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2019, N. 1435 vd.

[9] TBK öncesi dönem için örneğin bkz. Y. 6. HD., E. 2016/13, K. 2016/2182, T. 21.03.2016, (legalbank).   

[10] Y. 6. HD., E. 2015/6530, K. 2015/10458, T. 26.11.2015, (kararara.com).

[11] Y. 3. HD., E. 2017/4956, K. 2019/871, T. 7.2.2019; Y. 3. HD., E. 2017/4956, K. 2019/871, T. 07.02.2019; Y. 3. HD., E. 2017/4632, K. 2019/1687, T. 28.02.2019, (lexpera).

[12] İzmir BAM 6. HD., E. 2018/454, K. 2019/340, T. 01.03.2019; aynı yönde bkz. Ankara BAM 15. HD., E. 2018/1948, K. 2019/743, T. 04.04.2019, (lexpera).

[13] Aynı yönde bkz. Aydoğdu / Kahveci, s. 661.

[14] Doğan Murat, Konut ve Çatılı İşyeri Kira Sözleşmelerinin Sona Ermesi, Adalet Yayınevi, Ankara 2011, s. 103; Saruhan Utku, “Yeniden Kiralama Yasağı”, TAAD, Y. 10, S. 37 (Ocak 2019), s. 363.

[15] Tazminatın hukuki niteliğine ilişkin tartışmalar konusunda bkz. Gül, dn. 1, s. 944 vd.; Celep, s. 19 vd.

[16] İnceoğlu, C. 2, s. 542; Akyiğit, s. 217.

[17] Gümüş, s. 325; Aydoğdu / Kahveci, s. 660, 661; Gül, dn. 1, s. 947. Kiracının yeniden kiralama yasağına aykırılık sebebiyle uğradığı zarar kalemlerine ilişkin ayrıntılı bir çalışma için bkz. Saruhan, s. 371 vd.

[18] İnceoğlu, C. 2, s. 536; aynı yönde Gül, dn. 3, s. 112.

[19] Gül, dn. 3, s. 112.

[20] Zevkliler / Gökyayla, s. 359; Gül, dn. 1, s. 944.

[21] Kocayusufpaşaoğlu Necip, (Kocayusufpaşaoğlu / Hatemi / Serozan / Arpacı), Borçlar Hukuku Genel Bölüm, Birinci Cilt, Borçlar Hukukuna Giriş, Hukuki İşlem-Sözleşme, 7. Tıpkı Bası, Filiz Kitabevi, İstanbul 2017, § 35 N. 68.

[22] Kanuna karşı hile konusunda bkz. Kocayusufpaşaoğlu, § 35 N. 68, 78; Serozan, § 5 N. 50; Antalya / Topuz, N. 1886 vd.

[23] Serozan, § 5 N. 50.

 

Paylaş