-->

YENİ SPOR KANUNU: SPOR KULÜPLERİNİ VE FEDERASYONLARI BEKLEYEN DEĞİŞİKLİKLER

Öğr. Görevlisi Emir Güney

 

1. Giriş

Uzun yıllardır yapılan birçok seminer, çalışma grubu ve çalıştay sonrasında beklenen ‘Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu’ (Spor Yasası) nihayet Resmi Gazete’de[i] yayınlandı ve yürürlüğe girdi. Birincil amacı ülke genelindeki spor (özellikle de futbol) kulüplerinin finansal durumunu düzeltmek olan bu yasa, spor kulüplerinin statüsünü değiştirmenin yanı sıra federasyonların iç işleyişleri ve denetim mekanizmaları hakkında da ciddi değişiklikleri ön görüyor.

2. Tarihsel Süreçte Türkiye’de Spor Yapılanması

Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu’nun getireceği değişiklikleri anlayabilmek için Türkiye’nin spor yapılanması tarihini incelemek faydalı olacaktır. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında gayri resmi olarak düzenlenen spor yarışmalarının ‘resmiyet’le ilk tanışması 1909 yılında yürürlüğe giren Cemiyetler Kanunu olmuştu. 1922 yılında kurulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakına (TİCİ) kadarki dönemde özellikle İstanbul merkezli birden fazla futbol ligi ve yarışması vardı ancak henüz ortada bir federasyon veya resmi lig yapılanması olmadığı için yalnızca kulüpler tüzel kişilik statüsündeydi. TİCİ, ülkedeki ilk ulusal, çok sporlu ve spor kulüplerini bir araya getiren tüzel kişiliğe sahip yapılanma olarak karşımıza çıkmakta[ii].

Sivil toplum örgütleri olan spor kulübü derneklerinin bir araya gelerek oluşturduğu TİCİ, tabandan tavana yönetim anlayışında düzenlenmiş bir yapılanmaydı. Ancak kulüplerin artan ihtiyaçları, büyüyen spor ekonomisi, uluslararasılık yolunda atılan adımlar sonucunda devlet desteğinin kaçınılmaz hale gelmesiyle TİCİ, 1936 yılında düzenlenen son kurultayında lağvedildi. Yerine kurulan Türk Spor Kurumu, Cumhuriyetçi Halk Partisinin ‘yarı resmi’ yan örgütü olarak konumlandırıldı. Böylece, ülke genelindeki spor yönetiminde devletin etkisi ve yetkisi arttırılmış oldu.[iii] Bu değişikliğin hemen ardından, 1938 yılında yürürlüğe giren 3530 Sayılı Beden Terbiyesi Kanunu (BTK)[iv] ise Türkiye genelinde sporun yönetimini tamamıyla devlet idaresine geçirecekti.

1938 yılındaki bu sistem geçişi, hala ülkemizde kullanılan spor modelinin temelini oluşturmakta: Gücünü kanundan alan, devlet idaresine dahil ancak spor federasyonlarına tanınmış kısmi özerklik sayesinde kısıtlı da olsa bağımsızca yönetilebilen (ör: federasyon başkanlarının ve yönetimlerinin atamayla değil genel kurullarında yapılan serbest seçimle göreve gelmesi), tabanda dernek statüsündeki spor kulüplerinin (i.e. sivil toplum örgütlerinin) bulunduğu, yarışma ve disiplin kurallarının büyük oranda her spor dalının monopol olarak bağlı olduğu kendi uluslararası konfederasyonu tarafından belirlendiği, yani Avrupa Spor Modeli olarak da bilinen piramit spor yapılanması.

Türkiye spor yapılanmasında 1938 yılındaki ilk yasadan 26 Nisan 2022 tarihinde yürürlüğe giren yeni yasaya kadar birçok sistemsel ve örgütsel değişiklik yaşandı ancak bunların tamamının detaylı bir şekilde açıklanması bu yazının kapsamını aşacaktır. Bu aşamada, Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde spor işlerinden sorumlu birim olan Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğünün websitesindeki ‘Tarihçe’ bölümünde de belirtildiği[v] gibi yalnızca önemli dönüm noktalarına değinmemiz yeterli olacaktır.

1938’den sonraki ilk önemli değişiklik 1969 yılında ilk defa oluşturulan Gençlik ve Spor Bakanlığı oldu. 1982 Anayasasında ilk defa spora (Madde 59[vi]) yer verildi ve devlete vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirmek ve sporu kitlelere yaymak için anayasal bir görev yüklemiş oldu.

1986 yılında yürürlüğe giren 3289 sayılı Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun[vii] ile büyük bir yapısal bir değişikliğe gidilmemiş olsa da, sporun yönetiminden sorumlu teşkilat artık Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü yerine Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğü haline geldi. Bu geçişteki en önemli değişiklik ise genel müdürlük bünyesinde çalışan spor federasyonlarının başkanlarının artık atama usulüyle değil, seçimle göreve gelecek olmasıydı. Bu önemli değişikliğin ardından 1988 yılında yürürlüğe giren 3461 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun[viii] ile Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) kendi kanunu olan spor federasyonu statüsüne ulaştı. 

1992 yılında yürürlüğe giren 3813 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun[ix] ile 3461 sayılı kanun kapsamı dışında bırakılmış olan ‘amatör futbol faaliyetleri’nin yönetimi de TFF’ye devredildi ve federasyon tam özerklik kazandı. Dolayısıyla, 3813 sayılı kanunla birlikte Türkiye’deki spor yönetim modeli günümüzde hala geçerli olan ‘iki başlı’ model haline geldi: Merkezi yönetim otoritesi olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan spor federasyonları ve kendi kanunuyla kurulmuş tam bağımsız Türkiye Futbol Federasyonu.

Türkiye spor yapılanması tarihinde sistemsel değişikliğe sebep olan önemli dönüm noktalarından bir diğeri ise 2011 yılında gerçekleşti. Bakanlar Kurulunun verdiği 638 Sayılı KHK[x] ile kurulan Gençlik ve Spor Bakanlığı yapılanması ile gençlik ve spor hizmetleri birbirinden ayrıldı ve Spor Genel Müdürlüğü, futbol dışı tüm sporlardan sorumlu merkezi otorite haline geldi. Aynı yıl yürürlüğe giren 6222 Sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun[xi] ile birlikte spor hukuku anlamında ilk defa cezai yaptırım hükümlerini ön gören bir kanun hayata geçmiş oldu.

Son olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 2020[xii] ve 2021[xiii] yılında verdiği kararlar ile özellikle TFF bünyesinde görev yapan Tahkim Kurulu ve disiplin kurullarının oluşturulma usullerinde bağımsızlık ve tarafsızlık anlamında soru işaretleri olduğu ve bu usullerin değiştirilmesinin önerilmesinin yanı sıra, başvurucuların ifade özgürlüğünün ihlali ve adil yargılanma hakkının ihlali iddiaları haklı görülerek tazminat talepleri kabul edilmişti.

3. Yeni Yasanın İle Beklenen Değişiklikler

Spor Yasasının ‘Genel Gerekçe’sine bakıldığında Anayasa Madde 59’dan alınan görev ve yetki ile ülkedeki ‘spor kulüplerinin hukuki, finansal, şirketleşme, halka açılma ve yönetimsel birçok sorunu’[xiv] olduğunun vurgulandığı ve bu yasanın spor kulüplerinin şirketleşme ve kurumsallaşması için önem arz ettiği belirtilmiştir.

Geniş bir perspektiften değerlendirildiğinde Türkiye’deki spor kulüpleri ve federasyonlarının işleyişlerinin daha iyi hale getirilebilmesi için çok sayıda ve farklı boyutta değişiklik ve düzenleneme tavsiye edilebilir ancak bu yazı kapsamında yeni yasadaki bazı maddeler seçilerek onlarla ilgili görüşlerimiz paylaşılacaktır.

Spor Yasasının kulüp düzeyinde getirdiği en temel değişiklik, yasadan önceki yapıda spor kulüplerinin Dernekler Kanununa tâbi olarak kurulan dernekler şeklinde yapılanması ancak yeni yasayla birlikte spor federasyonlarına bağlı olarak yarışmak isteyen amatör veya profesyonel tüm kulüplerin özel olarak tanımlanmış ‘spor kulübü’ ya da ‘spor anonim şirketi’ şeklinde tescil edilmesi zorunluluğudur.

Yeni sistemdeki spor kulüpleri, yapı ve işleyiş anlamında öncüllerinden çok farklı olmasalar da, kuruluş aşamalarındaki farklılık[xv] (Dernekler Masası’na başvuru ve Gençlik ve Spor Bakanlığına başvuru) en temel yenilik olarak göze çarpmaktadır. Tabii daha önce futbol sporu dışında mümkün olmayan ‘Spor Anonim Şirketleri’[xvi] de yasanın getirdiği en önemli değişikliklerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeni sistemde, tüzel kişiliği seçme tercihi kulüplerin yönetimlerine bırakılmış olsa da, Madde 14(4)’e göre, spor federasyonları, bünyesinde bulunan kulüplere belirli liglerde yer alabilmek için spor anonim şirketi statüsünde olma zorunluluğu getirebilir ve Bir Milyon Türk Lirasından az olmamak kaydıyla asgari sermaye zorunluluğu getirebilir. Bu durumda, futbol, basketbol ve voleybol gibi büyük ekonomik değer yaratabilen spor dallarının üst düzey ligleri için bu zorunluluğun getirilmesinin hayli yüksek ihtimal olduğunu söyleyebiliriz. Zaten yasanın çıkma amaçlarından biri olan ‘mali düzen ve disiplin sağlanması’ unsurunun hayata geçirilebilmesi için kulüplerin ‘spor anonim şirketi’ statüsünde olması gerektiğini tahmin edebiliriz.

Türk Ticaret Kanununa göre kurulacak spor anonim şirketlerinin muhtemel hissedarlık yapısı da Madde 15’te açıklanmış, Madde 16’da ise bu şirketlerden halka açık olanların (veya açılacak olanların) ayrıca Sermaye Piyasası Kurulu kurallarına da uyması gerektiği belirtilmiştir. Bu noktada, eski modelde derneğin iktisadi işletmesi olarak kurulmuş ve belli oranda halka arzı gerçekleşmiş şirketlerin artık dernek genel kurulunun kontrolünden çıkıp tamamen şirketleşeceği ve tamamen özel sermaye sahipliği ihtimalinin ciddi bir opsiyon olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz. Yeni yasa öncesinde Göztepe A.Ş. ve İstanbul Başakşehir FK gibi bireysel veya grup sahipli kulüplerin varlığı bilinse de, yeni sistemde bu örneklerin artması beklenmektedir.

Spor Yasasının en önemli maddelerinden bir diğeri de ‘Spor kulüpleri ve spor anonim şirketlerinin bütçe ve harcama ilkeleri başlıklı Madde 20’dir. Bu maddenin ilk fıkrasına göre, spor kulüpleri veya spor anonim şirketlerinin spor faaliyetleriyle ilgili her türlü gelir ve giderleri konsolide bilanço içerisinde ve ayrı bir hesapta toplanacaktır. Aynı madde kapsamında hesap dönemleri arasındaki gelir devirleri ve kulüplerin/anonim şirketlerin borçlanmaları anlamında çeşitli kısıtlamalar getirilmiştir. Yedinci fıkrada bu kısıtlamalara ek olarak uluslararası spor kuruluşlarının getireceği kriterlerin de (ör: UEFA Kulüp Lisanslama ve Finansal Sürdürülebilirlik Yönetmeliği) uygulanacağı vurgulanmıştır.

Spor Yasasının en önemli yeniliklerinden biri ise 20. Maddenin on üçüncü fıkrasında karşımıza çıkmaktadır. Fıkraya göre, spor kulübü ve spor anonim şirketi başkan ve yönetim kurulu üyeleri ile yöneticileri, ilgili mevzuat, tüzük ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kasıt veya ihmalle ihlal etmeleri halinde kulüp, şirket, pay sahipleri ve alacaklılara karşı verdikleri zarardan müteselsilen sorumlu olacaklardır. Bu temel değişiklik, dernek statüsünde seçimle yönetime gelen kişilerden, yönetimde kaldıkları süre zarfında gerekli özeni göstermedikleri için kulüplerinin borcunu arttıran veya gereksiz yük altına sokanları sebep oldukları zarardan sorumlu tutmaktadır. Kısacası bu hüküm, dernek statüsünde iflas müessesesinin olmamasından faydalanıp kulüpleri orantısızca borçlandıran ve sonrasında hiçbir sorumluluk altına girmeden görevlerinden ayrılan yöneticilere engel olacaktır.

Spor Yasasının Ceza Hükümleri ve Soruşturma Usulü başlıklı 47. Maddesinde, kulüp başkanlarının ve yöneticilerinin hangi cezai yaptırımlara (ör: hapis cezası, idari para cezası) tâbi tutulacağı öngörülmüştür.

Buraya kadarki kısımda kulüpleri finansal ve idari olarak ne tür değişiklikler beklediğinden bahsettik. Kalan bölümde ise yeni düzende spor federasyonlarının statüsü ve işleyişlerindeki değişikliklere değineceğiz.

Yazının ilk bölümünde Türkiye’deki spor yapılanmasında ‘iki başı’ bir  yapı olduğundan bahsetmiş ve Bakanlık bünyesindeki spor federasyonları ile futbol federasyonunun ayrı yapılandıklarına değinmiştik. Yeni yasa ile, her ne kadar kendi yasası yürürlükten kalkacak olmasa da, futbol federasyonunun bağımsızlığının ciddi şekilde etkileneceğini öngörebiliriz.

Yeni yasadaki 52. Madde, yürürlükte olan 5894 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş  Görevleri Hakkında Kanun 5. Maddesinde bazı değişiklikler getirmiştir. Özellikle TFF’nin birinci derece hukuk kurullarının yapı ve işleyişlerinin TFF Statüsü’ne bırakıldığı bu maddeler değiştirilmiş ve birinci derece hukuk kurullarının üyelerinin Yönetim Kurulu tarafından seçileceğini, bu üyelerin görev süresinin de Yönetim Kurulu görev süresinden bağımsız olarak dört yıl olacağını belirtmiştir. Bu noktada, bağımsız olan ve kendi yasası itibarıyla statü ve talimatlarına yetki veren bu maddelerin yeni Spor Yasası ile değiştirilmesi TFF’nin bağımsızlığının sorgulanmasına sebep olmuştur.

Spor Yasasının getirdiği bir başka önemli değişiklik ise ‘Bakanlık denetimi, incelemesi ve soruşturması’ başlıklı Madde 42 kapsamında TFF’nin de denetime ne düzeyde tâbi olacağıdır. Aynı maddenin dördüncü fıkrasında ‘kendi kuruluş kanunu bulunan spor federasyonları açısından yapılacak Bakanlık denetiminin kapsamı, Bakanlık tarafından yapılacak ayni ve nakdi yardımlar ile tahsislerin mevzuata ve amacına uygun olarak harcanması ve kullanımının tespiti ile sınırlıdır’ ibaresi bulunmaktadır. Ancak özellikle Türkiye genelindeki stadyum, spor tesisi ve gayrimenkullerin sahibinin Gençlik ve Spor Bakanlığı olduğu düşünülürse, bu denetim yetkisinin hayli geniş kapsamlı olma ihtimali ortaya çıkmaktadır ve bu durum TFF’nin bağımsızlığının sorgulanmasını gerektiren bir başka nokta ortaya çıkartmaktadır.

4. Sonuç

Sonuç olarak, uzun yıllardır beklenen bu yasanın yürürlüğüe girmesiyle birlikte ülkemizde yeni bir spor yönetimi dönemi başladığı aşikardır. Yazının başında da bahsettiğimiz gibi bu yazıda değinme imkanımız olmayan birçok başka tartışma konusu mevcut olmakla birlikte, yeni yasanın özellikle spor kulüplerinin kurumsallaşması anlamında ne kadar işletilebileceği yönünden ciddi soru işaretleri mevcuttur. 

 

Dipnotlar

[i] RG 26 Nisan 2022, Sayı 31821 https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/04/20220426-8.htm Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Yasa Teklifi 24 Mart 2022 tarihinde AK Parti ve MHP milletvekillerinin ortak imzasıyla TBMM’ye sunulmuş ve 22 Nisan 2022 tarihinde Meclis tarafından kabul edilmişti. Yasa, 26 Nisan 2022 tarihinde 31821 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

[ii] BATMAZ, Hüseyin Çağdaş, DEVECİOĞLU, Sebahattin & MURATHAN, Talha, 2017, Türkiye’de Futbolun Kurumsal Değişimi, Spormetre Dergisi 15(2), s.47-56.

[iii] ÖZSOY Selami, GÖRAL, Kemal, TABUK Mustafa Erten, SADIK, Reşat, GÜLAY, Osman & BOZ, Hakan, 2014, Tarihsel Gelişim Sürecinde Türk Spor Yönetimini Oluşturan Örgütlerin Amaç ve Yapı Boyutları Açısından Karşılaştırılması, Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi 16(2), s.9-31.

[iv] RG 16 Temmuz 1938, Sayı 3961. https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/3961.pdf

[v] Gençlik ve Spor Bakanlığı resmi websitesi Tarihçe sayfası https://shgm.gsb.gov.tr/Sayfalar/112/105/Tarihce

[vi] T.C. Anayasası https://www5.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2018.pdf

[vii] RG 7 Ekim 1920, Sayı 19120. https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/19120.pdf

[viii] RG 7 Haziran 1988, Sayı 19835. https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/19835.pdf

[ix] RG 3 Temmuz 1992, Sayı 21273. https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/21273.pdf

[x] RG 8 Haziran 2011, Sayı 27958 (mükerrer). https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/06/20110608M1-6.pdf

[xi] RG 14 Nisan 2011, Sayı 27905. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/04/20110414-6.htm

[xii] Ali Rıza ve Diğerleri v. Türkiye, No: 30226/10, 17880/11, 17887/11, 17891/11 ve 5506/16, 28.01.2020, http://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-200548

[xiii] Sedat Doğan v. Türkiye, No: 48909/14, 18.05.2021, http://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-209956; Naki ve Amed Sportif Faaliyetler Kulübü Derneği v. Türkiye, No: 48924/16, 18.05.2021, http://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-209957; İbrahim Tokmak v. Türkiye, No: 54540/16, 18.05.2021, http://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-209958

[xiv] Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Yasa Teklifi Genel Gerekçe, s.1.

[xv] Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Yasası (Spor Yasası), Md. 3(1).

[xvi] Spor Yasası, Md. 14.

 

Paylaş