AVUKATLIK SÖZLEŞMESİNİN AZİL VEYA İSTİFA İLE SONLANMASI DURUMUNDA AVUKAT ÜCRET VE TAZMİNAT TALEP EDEBİLİR Mİ?

Dr. Öğr. Üyesi Nilay Şenol

 

I. Avukatlık Sözleşmesinin Azil veya İstifa ile Sona Ermesi

Avukatlık sözleşmesinin kapsamı başlığını taşıyan Avukatlık Kanunu (AK) 163’e göre, avukatlık sözleşmesinin belli bir hukukî yardımı ve meblâğı yahut değeri kapsaması gerekir. Diğer bir ifadeyle, avukatlık sözleşmesinin unsurları belli bir hukuki yardım ve ücrettir.

Avukatlık sözleşmesi, özel bir vekalet sözleşmesi türü veya sui generis (kendine özgü yapısı olan) bir sözleşme olarak nitelendirilebilir. Bu durumda sözleşmeye, öncelikle Avukatlık Kanunu hükümleri, bu kanunda hüküm bulunmadığı durumlarda özellikle vekalet sözleşmesi hükümleri olmak üzere TBK hükümleri uygulanabilecektir.

Avukatlık sözleşmesinin, tarafların asli edim ve yan edim yükümlülüklerini gereği gibi ifa etmemeleri sebebiyle tek taraflı olarak (iş sahibi tarafından azil veya avukatın istifayla) sona erdirilmesi mümkündür. Sözleşmenin tek taraflı irade beyanıyla sona erdirilebilmesinin altında, hukuki ilişkinin sıkı bir güven ilişkisine dayanması yatar.

AK 174, “azil” ve “avukatın işi takipten vazgeçmesi” ifadeleriyle düzenleme yapmakta; vekalet sözleşmesi bakımından TBK 512 hükmü ise “tek taraflı sona erdirme” hakkından söz etmektedir. Her iki kanunun ifadeleri dikkate alındığında “azil” ve “istifa” TBK bakımından kanuni bir terim olmaktan çıkmış; AK ise sadece “azil” demekle yetinmiştir. Ancak Yargıtay kararlarında, azil ve istifa terimleri kullanılmaya devam etmektedir. Bu nedenle yazımızda, azil ve istifa kavramlarını kullanmayı tercih ettik.

Azil ve istifa bozucu yenilik doğuran haklardır; tek taraflı, varması gerekli irade beyanıyla sonuç doğururlar[1]. Öğretide iradenin, muhatap tarafından öğrenilmesi mümkün kılınacak şekilde yapılması gerektiği belirtilmektedir[2]. Sözleşmenin sona erdiği sonucunun doğması için azil veya istifanın haklı sebebe dayanması gerekmeyecek; ancak AK 174 hükmü dikkate alındığından azil veya istifanın “haklı sebebe” dayanıp dayanmaması avukatın ücret ve tazminat talepleri bakımından etkili olacaktır. Azil veya istifa beyanlarının geçerliliği herhangi bir şekle bağlı değildir[3]; ancak ispat açısından kolaylık sağlaması için yazılı veya resmi şekilde yapılması mümkündür[4].

Avukatlık Kanunu’nun 174. maddesine göre, “Üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri vermek zorundadır. Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Anlaşmaya göre avukata peşin verilmesi gereken ücret ödenmezse, avukat işe başlamakla zorunlu değildir. Bu sebeple doğabilecek her türlü sorumluluk iş sahibinindir. Yazılı sözleşmedeki diğer ödeme şartlarının yerine getirilmemesinden dolayı avukat işi takip etmek ve sonucunu elde etmekten mahrum kalırsa sorumluluk bakımından aynı hüküm uygulanır”.

Avukatlık Kanunu, haklı sebep kavramını kullanmakta, ancak haklı sebebin ne olduğunu açıklamamaktadır. Dürüstlük kuralı uyarınca her somut olayda azil veya istifanın dayandırıldığı sebebin haklı olup olmadığının incelenmesi gerekir.

Hüküm haklı sebep kavramının yanı sıra kusur ve ihmalden de bahsetmekte, bunların etkisi olarak da avukatın ücrete hak kazanıp kazanamayacağını ortaya koymaktadır. O halde öncelikle haklı sebep kavramı ile avukatın kusur ve ihmalinin hangi durumlarda söz konusu olabileceğine değinmek gerekecektir.

Her borca aykırılık değil, ilişkiye devamı çekilmez kılacak nitelikteki borca aykırılıklar azle haklı gerekçe olabilir[5]. Taraflar arasındaki güven ilişkisinin sarsılması, sözleşmenin azil veya istifayla sona erdirilmesinde haklı sebep olarak kabul edilmektedir[6].  

Yargıtay, azlin veya istifanın haklı olup olmadığının açıkça belirlenecek şekilde delillerin değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir:

“Mahkemece de, tarafların azil konusundaki iddia ve savunmaları irdelenip değerlendirilmeden, davacının, avukat olarak vekalet görevini yasa ve meslek kurallarına göre özen ve sadakatle yerine getirip getirmediği tartışılmadan soyut bir ifade ile “azlin haksız olduğu” kabul edilerek karar verilmiştir. Bu şekilde esik inceleme ile hüküm kurulamaz. O halde mahkemece, davacı avukatın, Avukatlık Kanunu ve meslek kuralları gereğince vekaleti özenle ve gereği gibi ifa edip etmediği, üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirip getirmediği konusunda, gerektiğinde uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan açıklayıcı ve denetime elverişli rapor alınmak suretiyle, tarafların bu konudaki iddia ve savunmaları üzerinde de durulup tartışılarak, azlin haklı olup olmadığı belirlenmeli ve bunun sonucuna göre karar verilmelidir. Açıklanan bu husus göz ardı edilerek, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” (Y 13. HD., E. 2012/3983; K. 2012/21778, T. 02.10.2012).

Bu itibarla mahkemece, davacının vekaletten azlinin veya varsa davacı avukatın istifasının haklı nedenlere dayalı olup olmadığının araştırılarak bu hususun karar yerinde de gösterilmesi gerekir. Araştırma sonunda, davacı avukatın davalı müvekkili tarafından azledilmesinin haklı veya varsa davacının istifasının haksız olduğunun kabul edilmesi halinde ise, azil veya istifa tarihinde davacının tahsil edilerek veya sonuçlanarak kesinleşen işlere ait avukatlık ücretini Avukatlık Kanununa göre hesaplanan miktarda isteyebileceğinin kabulü gereklidir.” (Y. 13. HD., E. 2013/32324, K. 2014/15494, T. 14.05.2014).

“… mahkemece, AK 171 ve 173. maddeleri ile dairemiz kökleşmiş içtihatları da dikkate alınarak istifanın haklı olup olmadığının belirlenmesi gerekirken, somut nedenler belirtilmeksizin istifanın haklı olduğu kabul edilerek davanın kabulüne dair yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” (Y. 13. HD., E. 2016/16661, K. 2018/6898, T. 20.06.2018).

Yargıtay’ın azil halinde, neden gösterilmemiş olmasını haksız azil olarak değerlendirdiği ve “görülen lüzum” şeklinde azil gerekçesini haksız azil olarak gördüğü kararları da mevcuttur[7].

Kanunda haklı sebep kavramının tanımlanmadığını ve haklı sebeplerin neler olabileceğinin sayılmadığını belirttik. Haklı sebep, öyle bir sebeptir ki, gerçekleşmesi ve devamı halinde sözleşmenin devamı çekilmez hal alır, sözleşmenin amacına ulaşması tehlikeye girer[8].

Öğretide, avukatın avukatlık sözleşmesini ihlal ettiğine ve hangi sebeplerin haklı sebeple azil olduğuna ilişkin olarak, avukatın iş görme edimini görmede yetersiz kalması, birbirini takip eden duruşmalardan birçoğuna gelmemesi, işi geciktirmesi, sürelere uymaması, zamanaşımı savunmasında bulunmaması, icra takibine konulmak üzere verilen senetleri kaybetmesi, açılan davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmaması, faiz istememesi gibi sebepler örnek olarak verilmiştir[9]; iş sahibinin avukata avans ve masraf ödemelerinden kaçınması, ilk avukatın bilgisi ve muvafakati dışında başka bir avukatla anlaşması gibi sebepler de avukatın istifası için haklı sebep olarak kabul edilmektedir. Avukatın yetkisini aşmasının azil veya istifa bakımından haklı sebep sayılıp sayılamayacağı hususunda da, yapılan işin niteliği, faaliyetin iş sahibinin menfaatine olup olmadığının incelenmesi gerektiği belirtilmektedir[10].

Yüksek mahkeme kararlarına bakıldığında, avukatın azlinin haklı sebebe dayandığının kabul edildiği durumlara örnekler şu şekilde belirtilebilir:

  • Avukatın müvekkiline ait parayı zimmetine geçirmesi (Y. HD., E. 10609, K. 9207, T. 9.11.1973);
  • Avukatın duruşmaların birçoğuna gelmemesi (Y. 4. HD., E. 8817, K. 8867, T. 27.11.1970);
  • Avukatın müvekkili lehine verilen kararı en kısa sürede müvekkiline bildirip, yatırılması gerekli masraflar konusunda bilgilendirmemesi (Y.13. HD, E. 2007/11708, K. 2008/1869, T. 12.2.2008);
  • Avukatın, iç hukuk yollarını tüketmeden vekaleten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden tazminat talebinde bulunması; ancak başvurunun reddedilmesi (YHGK, E. 2009/13-290, K. 2009/350, T. 15.07.2009);
  • Avukatın, müvekkilini yanlış yönlendirmesi suretiyle müvekkili aleyhine sonuçlanan gereksiz davalar açması, avukatlık görevi ile bağdaşmayacak vaatlerde bulunması, henüz ıslah veya ek dava aşamasına gelmemiş dosyalar için ihtarname göndererek harç ve masrafların ödenmesini istemiş olması (YHGK, E. 2009/13-482, K. 2009/556, T. 25.11.2009);
  • Avukatın çekmiş olduğu teminatı müvekkiline iade etmemesi (Y. 13. HD., E. 2012/9334, K. 2012/13861, T. 29.5.2012);
  • Avukatın yaptığı işin hesabını tam ve eksiksiz vermemesi (YHGK, E. 2013/2995, K. 2013/3972, T. 11.03.2013);
  • Avukat tarafından hizmet kusurundan kaynaklı davanın idari yargıda açılması gerekirken adli yargıda açılmış olması ( 13. HD. E. 2017/7677, K. 2017/11211, T. 16.11.2017);
  • Avukatın vekaleten tahsil ettiği miktarı davacıya bildirmemesi ve uhdesinde tutması (Y. 13. HD., E. 2016/23496, K. 2018/6396, T. 30.5.2018);
  • Avukat hakkında rüşvet alma ve verme suçundan soruşturma açılıp iddianame düzenlenmiş olması (Y. 13. HD., E. 2016/19132, K. 2018/3123, T. 15.3.2018);
  • Avukatın hapis hakkını kullanırken karşı tarafı bilgilendirmemiş olması (Y. 13. HD. E. 2016/18841, K. 2018/2673, T. 1.3.2018);
  • Avukatın, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan kaçınmaması ve avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi (Y. 13. HD, E. 2018/1838, 2020/3638, T. 30.04.2020);

Azlin haksız sayıldığı yargı kararlarından örnekler ise şu şekilde verilebilir:

  • İş sahibinden masrafların istenmesi (Y. 13. HD, T. 16.10.2008, E. 2008/5679, K. 2008/11903);
  • Davadan feragat için iş sahibinden talimat istemesi (Y. 13. HD, T. 29.12.2008, E. 2008/8383, K. 2008/15824);
  • Avukatlık ücretinin talep edilmesi (Y. 13 HD, T. 13.05.2010, E. 2010/15493, K. 2010/6763);
  • İcrada satış işlemleri bittikten sonra ücret ödememek için azil (YHGK, T. 03.11.2010, E. 2010/13-571, K. 2010/550).

Avukatın istifasının haklı sayıldığı durumlara aşağıdaki sebepler örnek olarak gösterilebilir:

  • Avukata yargılama masraflarının ödenmemesi (Y. 13. HD. E. 2015/5276; K. 2016/11823; T. 28.04.2016);
  • Kararlaştırılan aylık sabit ücretin ödenmemesi, (Y. 13. HD., E. 2015/37944, K. 2015/34696, T. 30.11.2015);
  • Avukatlık Kanunu’nun 172. maddesi gereğince avukatın yazılı muvafakati alınmadan, avukatın takip ettiği davaya bakma görevinin başka bir avukata verilmesi (YHGK, E. 2012/13-691, K. 2013/173, T. 30.01.2013).

Azlin haklı olduğu ve iş sahibinin haklı azil sebebini öğrendiği durumlarda avukatın işi sonlandırmasını beklemesi ve avukatı daha sonra azlederek ücret ödemekten kaçınması hakkın kötüye kullanılmasıdır[11]. İş sahibinin veya avukatın haklı sebeple azil veya istifa sebebini öğrendikten sonra işe devam etmeleri durumunda tarafların kanaat verici davranışla sözleşmenin devam etmesine rıza gösterdiği de söylenebilecektir[12].

Haklı sebebin, diğer bir ifadeyle taraflar arasındaki güven ilişkisini sarsan ve ilişkiyi çekilmez hale getiren sebebin varlığını ispat bu işlemi yapan tarafın üzerindedir[13]. Yargıtay da, “…istifanın haksız olması halinde avukat ücrete hak kazanamayacağından, davada öncelikle davalının vekaletten istifasının haklı olup olmadığının incelenmesi gereklidir. Hemen belirtmek gerekir ki bu konudaki ispat yükü, davalı avukata aittir.” şeklinde karar vermektedir[14].

II. Azlin Haklı Sebebe Dayanmaması veya Haklı Sebeple İstifa Durumunda Avukatın Talepleri

1. Ücret

Avukatlık Kanunu 174. madde uyarınca, “Üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri vermek zorundadır. Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Anlaşmaya göre avukata peşin verilmesi gereken ücret ödenmezse, avukat işe başlamakla zorunlu değildir. Bu sebeple doğabilecek her türlü sorumluluk iş sahibinindir. Yazılı sözleşmedeki diğer ödeme şartlarının yerine getirilmemesinden dolayı avukat işi takip etmek ve sonucunu elde etmekten mahrum kalırsa sorumluluk bakımından aynı hüküm uygulanır.”

Hüküm uyarınca, avukat istifa etmekte haklı ise ücrete hak kazanacaktır; ancak, haklı sebep olmaksızın istifa eden avukat yaptığı işler için ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri vermek zorundadır. Müvekkil azil hususunda haklı ise, kural olarak, avukata bir ücret vermek zorunda kalmayacak, aksi takdirde ücretin tamamını ödemek zorunda kalacaktır. Hükümde avukatın kusur ve ihmali iş sahibinin azli bakımından haklı sebep sayılmıştır[15].

Ödenmesi gereken ücret, tarafların sözleşmede kararlaştırdığı ücrettir. Haklı bir sebep olmaksızın azledilen avukat, azil gerçekleşmemiş olsaydı, sözleşme ile belirlenen avukatlık ücretinin yanı sıra yargılama gideri olan avukatlık ücretine de hak kazanacağından, haksız azil halinde avukatın zararına bu kalemin de dahil edilmesi gerektiği kabul edilmektedir[16]. Ücret alacağı, azil veya istifayla sözleşmenin sona ermesi ile muaccel hale gelir[17]. Azlin haksız olması veya istifanın haklı olması durumunda, azil veya istifa sözleşmenin kurulmasından kısa bir süre sonra gerçekleşse bile avukat ücrete tam olarak hak kazanır[18]. Ücretin sözleşmede kararlaştırılmadığı durumlarda, avukat lehine hükmedilecek ücret AK 164 hükmüne uygun olarak belirlenir.

Yargıtay kararları da avukatın haksız olarak azledilmesi durumunda ücretin tamamının ödeneceğini hükme bağlamaktadır:

 “Davacı avukatın davalı tarafından haksız olarak azledildiği konusunda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmadığından, taraflar arasında vekalet ücretine dair bir sözleşme bulunmadığı hususu da gözetilerek davacı avukatın 1136 Sayılı Kanunun 174. maddesi uyarınca vekalet ücretinin tamamına hak kazandığı açıktır”. (YHGK, T. 3.11.2010, E. 2010/13-571, K. 2010/550).

 “…Ancak, haksız azil halinde olduğu gibi, avukatın haklı olarak vekillikten istifa etmesi halinde de, işe devam etme olanağı mevcut olmadığından, avukat, haklı istifa tarihi itibariyle muaccel olan vekalet ücreti alacağının ödetilmesini talep edebilir. Öte yandan, vekalet ilişkisi bir bütün olup, vekaletten azil gibi, istifa da, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet eder. Zira, azil ve istifa ile birlikte vekalet akdinin en önemli unsurlarından olan “güven ilişkisi” de sona ermektedir”. (Y. 13. HD, E. 2018/3378, K. 2018/8177, T. 20.9.2018).

Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil ve fesih halinde ancak fesih tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil ve fesih, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet eder. Azil ve fesih haksız ise, taraflar arasında imzalanan Avukatlık Sözleşmesine göre vekalet ücretlerinin her bir dosya için tek tek hesaplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir”. Y. (13. HD., E. 2016/22577, K. 2018/5681, T. 10.5.2018).

 “1136 sayılı Avukatlık Kanununun 171/1 maddesinde düzenlenen “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi”nin 2. maddesinde düzenlenen “...avukatlık ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.” hükümleri gereğince de avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini talep edemez…Ancak haksız azil halinde olduğu gibi, avukatın haklı olarak vekillikten istifa etmesi halinde de, işe devam etme olanağı mevcut olmadığından, avukat, haklı istifa tarihi itibariyle muaccel olan vekalet ücreti alacağının ödetilmesini talep edebilir. Öte yandan, vekalet ilişkisi bir bütün olup, vekaletten azil gibi, istifa da, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet eder. Zira, azil ve istifa ile birlikte vekalet akdinin en önemli unsurlarından olan “güven ilişkisi” de sona ermektedir”. (Y. 13. HD’nin E. 2017/7003, K. 2017/11544, T. 23.11.2017).

 “Somut olayda davacının, vekalet görevini ifa ederken davalı tarafından haksız olarak azledildiği anlaşılmakta olup, davacı haksız azil nedeniyle karşı taraf vekalet ücretinden de mahrum kalmıştır. Bu nedenle davacı avukatın, Avukatlık Kanununun 164 /son maddesinde düzenlenen karşı taraf vekalet ücretine de hak kazandığının kabulü gerekir. Davada akdi vekalet ücretinin yanında, mahrum kalınan karşı taraf vekalet ücreti de talep edildiğine göre, mahkemece Avukatlık Kanununun 164 /son maddesine göre hasma yükletilmesi gereken vekalet ücretinin de tespit ve tahsiline karar verilmesi gerekirken, sadece akdi vekalet ücreti yönünden hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir”. (Y. 13. HD., E. 2013/24191, K. 2013/25404, T. 22.10.2013).

1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164/4. maddesine göre; “Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete dair hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde, değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir.” Yine Avukatlık Kanunu'nun 174/2 maddesi gereğince avukatın azli halinde ücretin tamamı avukata verilir. O halde davacı avukat tarafından takip edilen bu dava açısından davacının haksız olarak azledildiği gözetildiğinde, takip edilen davanın müddeabihin (değerinin) yüzde onu ile yirmisi arasındaki bir miktar avukatın emeğine göre verilmelidir”. (Y. 13. HD., E. 2016/13340, K. 2017/11764, T. 30.11.2017)

2. Tazminat

Avukat, haklı istifa veya haksız azil durumunda hak kazandığı ücrete ek olarak tazminat talebinde de bulunabilecek midir?

AK m. 174 yalnız ücrete değinmiş olsa da, avukatın taleplerini sınırlayıcı nitelikte olmadığı ileri sürülmüştür[19].

Öğretide bir görüş, AK m. 174 I ve II hükümlerinin yasal ceza koşulu olduğunu ve avukatlık sözleşmesinin haksız olarak sona erdirilmesi durumunda bu hükümlerle saptanan tazminatı aşan bir zararın bulunması durumunda, kusurun ispatı koşulu ile ücreti aşan bölümün de talep edilebileceğini, TBK m. 512 hükmünün buna izin verdiğini savunmaktadır[20]. Bu görüş, mevzuatta “kanuni cezai şart” kavramının bulunmadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir[21]. Bir diğer eleştiri de, ücretin ifaya ilişkin menfaati karşıladığı ve ayrıca TBK 512’ye dayanarak menfi zarara yönelik talepte bulunamayacağını belirtmektedir[22]. Ancak, işin haksız azil veya istifaya kadar gereği gibi görülmesi durumunda actio contraria’ya konu teşkil eden masraf ve tazminat taleplerinin ücretten ayrı olarak istenebileceği de kabul edilmektedir[23].

Tazminat talep edilebilmesi için zararın bulunması gerekir. Avukatın haksız olarak azledildiği veya haklı olarak istifa ettiği durumlarda ücretin tamamına hak kazanacağına ilişkin düzenleme bir ceza koşulu veya tazminat olarak nitelendirilemez. Ancak avukatın, kanun gereği ücretin tamamına hak kazanması, başka bir zararı olmayacağı anlamına gelmeyebilir. Bu durumda azlin haksız veya istifanın haklı olması nedeniyle uğranılan zararın ve kusurun ispatı ile tazminat talep edilebilir. Müvekkilin, avukatın kişilik hakkını zedeleyecek şekilde avukatı haksız azlettiği durumda da avukatın manevi tazminat talep edebileceği şüphesizdir.

 

Dipnotlar

[1] Ancak AK 41 hükmü uyarınca, “belli bir işi takipten veya savunmadan isteği ile çekilen avukatın o işe ait vekalet görevi, durumu müvekkiline tebliğinden itibaren onbeş gün süre ile devam eder.”

[2] KAYIHAN, Şaban/ÜNLÜTEPE, Mustafa, “Vekalet Sözleşmesinin Kendine Özgü Sona Erme Sebepleri”, FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 3 (2014), s. 183; CİMBAR, Ferhat, Avukatlık Sözleşmesinde Ücret, İstanbul 2019, s. 214.

[3] Hukuk Muhakemeleri Kanunu 81 uyarınca, “Vekilin azli veya istifasının, mahkeme ve karşı taraf bakımından hüküm ifade edebilmesi için, bu konudaki beyanın dilekçeyle bildirilmesi veya tutanağa geçirilmesi ve gerektiğinde ilgilisine yapılacak tebligat giderinin de peşin olarak ödenmesi zorunludur.”

[4] ADAY, Nejat, Avukatın Sözleşmeden Doğan Hukuki Sorumluluğu, İstanbul 2016, s. 164-165.

[5] SARI, Suat, Vekâlet Sözleşmesinin Tek Taraflı Olarak Sona Erdirilmesi, İstanbul 2004, s. 167; GÖKYAYLA, K. Emre, Avukatlık Sözleşmesinin Avukatın Azli ve İstifasıyla Sona Ermesi, s. 72; ADAY, s. 181; SELİÇİ, Özer, Borçlar Kanununa Göre Sözleşmeden Doğan Sürekli Borç İlişkilerinin Sona Ermesi, İstanbul 1976, s. 190.

[6]  ADAY, s. 181.

[7] GÜNERGÖK, s. 173, dn. 558-559’dan naklen, Y. 4. HD. 22.12.1976 T., 1976/2850 E. 1976/11209 K. ve Y. 13. HD. 25.05.1974 T., 1974/1288 E., 1974/1290 K.

[8] GÖKYAYLA, s. 72; SARI, s. 167.

[9] TANDOĞAN, Haluk. Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri Cilt: II, Ankara 1987, s. 414, s. 632-633; GÜMÜŞ, Vekilin Özen Borcu, s. 232; GÖKYAYLA, s. 79; ADAY, s. 184-190; GÜNER, Semih, Avukatlık Sözleşmesi ve Ücreti, Ankara 2014, s. 321-323; TALİH UYAR, “Avukatın Özen Yükümlülüğü” (Av. K. M. 34, TBK 506/ııı) ve “Görevi Kötüye Kullanma Suçu” TBB Dergisi 2017 (131), s. 379-380.

[10] GÖKYAYLA, s. 81.

[11] ADAY, s. 209; ŞENER AKYOL, Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, İstanbul 2006, s. 57.

[12] ADAY, s. 209.

[13] ADAY, s. 213; GÜNER, s. 319.

[14] Y. 13. HD, T. 14.11.2005, E. 2005/9860, K. 2005/16861; istifanın haklı nedene dayandığının ispatı hususunda bkz. Y. 13. HD, T. 09.03.2010, E. 2010/9343, K. 2010/2815.

[15] Haklı olarak azledildiği halde, kötü niyetli olmayan ve azle neden olan davranışı ile müvekkile hiçbir zarar vermeyen avukata da azil anına kadar sarf ettiği mesaisi ve bilgisi karşılığı bir ücret ödenmesi gerektiği yönünde bkz. SARI, s. 188-189; GÜNERGÖK, s. 178’de aktarılan YHGK. T. 23.09.1987, E. 1987/3-186, K. 1987/657.  

[16] TANDOĞAN, s. 633; SARI, s. 194; GÜNERGÖK, s. 176; GÖKYAYLA, s. 94-95; CİMBAR, s. 216.

[17] GÖKYAYLA, s. 98-99.

[18] GÖKYAYLA, s. 100. Sözleşme yapıldıktan ancak iş görmeye başlanılmasından önce sözleşmenin haksız azil veya haklı istifa ile sona ermesi durumunda avukatın sözleşmenin sona ermesi sebebiyle yapmaktan kurtulduğu giderlerin ücretten indirilmesinin talep edilebileceği yönünde bkz. ADAY, s. 203.

[19] SARI, s. 196.

[20] GÜNERGÖK, s. 174’te belirtilen yazarlar ve dipnot 565’te zikredilen Yargıtay kararı (Y. 4. HD., E. 1971/51, K. 1971/2019, T. 04.08.1971). Görüşlerin tamamı için bkz. CİMBAR, s. 220 vd.

[21] SUNGURTEKİN ÖZKAN, s. 212 (GÜNERGÖK, s. 174’ten naklen).

[22] TANDOĞAN, C. II, s. 633.

[23] TANDOĞAN, C. II, s. 633.

 

Paylaş