ZAMANIN TİCARİLEŞTİRİLMESİ ve BÜYÜK İSTİFA

 Prof. Dr. A. Erinç Yeldan

 

Giriş: Covid Pandemisi Altında Küresel Emek 

Covid-19 salgınının ekonomide ve sosyal yaşamda yaratmış olduğu tahribatın bir uzantısı da kuşkusuz, çalışma yaşamının niteliğine ilişkin uzantıları oldu.  Salgına karşı alınan korunma tedbirleri doğrultusunda milyonlarca insan evlerinden –çoğunlukla iletişim teknolojilerinin olanaklarına dayalı olarak, çalışma düzenine geçti.  Evden çalışma bir yandan da çalışma özgürlüğü ve esneklik kazanımı olarak yorumlandı. Buna göre çalışmanın esnekleştirilmesi bireye yepyeni özgürlükler sunmaktaydı. 

Diğer yandan işin eve taşınması ile birlikte insanların sosyal bir varlık olarak diğer insanlar ile olan ilişkilerinin parçalandığı; sosyal yaşam ile çalışma faaliyetinin iç içe geçerek, artık değere dayalı açık sömürüyü de yoğunlaştırmakta olduğu savları daha yüksek sesle ifade edilir oldu.  Özellikle zamanın kullanımı artık bireylerin kişisel gönenci doğrultusunda belirleniyor olmaktan çıkıp, doğrudan doğruya piyasanın iktisadi koşullandırmalarına bağlı olarak dayatılmasını yaşar olduk.

Covid-19 salgının bir anlamda hızlandırdığı zamanın piyasanın iktisadi koşullandırmasına bağımlı hale getirilmesi süreci bir yanda işverene işçinin her hareketini izleyebileceği, zamanını nasıl kullandığına doğrudan müdahale edebileceği koşulları oluşturdu; diğer yanda da bireyin tercihlerini gelir yaratan / yaratmayan faaliyetler olarak ayrıştırmasına ve, bir anlamda, zaman kavramını ticari bir mala dönüştürdü. Sonuç olarak, zamanın kullanımı artık sadece pazar ekonomisinin mantığına tabidir

Emek Üretkenliğinde Artış?

Küresel emek pazarlarında bu süreç yoğunlaşırken, çalışma ekonomisi uzmanları yepyeni bir gözlemle karşı karşıya kaldılar: işgücüne katılımın gerilemesi. Söz konusu gözlem gelişmiş, azgelişmiş tüm ülkelerde farklı derecelerde de olsa yaşanmakta iken, özellikle Amerikan ekonomisinde yoğun ilgi çeken bir tespite dönüştü.

Amerikan ekonomisi, Covid Pandemisinin hemen öncesine –yani 2019’un son çeyrek dönemine, görece yüzde 3.1 daha yüksek milli gelir üretmekte.  Dolayısıyla, üretim düzeyi anlamında ABD’de pandeminin etkilerinin geride kaldığı söylenebilir.  Ancak ABD işgücü piyasasında istihdam edilenlerin sayısı, aynı döneme görece hala %1.8 kişi daha az.  Bu yaklaşık 3.9 milyon daha az istihdam anlamına geliyor.

Bu olgu bir anlamda işgücü üretkenliğinin arttırıldığı biçiminde de yorumlanabilir. Ancak, bu yorumu kabullensek dahi, söz konusu olguyu destekleyecek ölçüde bir teknolojik ivmelenmesinin varlığını daha henüz gözleyebilmiş değiliz.  Diğer yandan, emeğin niteliğindeki dönüşümler, aslında teknolojinin bir sosyal ilişki olarak, emeğin sömürüsünü nasıl da hızlandırmış olabileceği konusunda bizi uyarmakta.

Amerikan işgücü piyasasına daha yakından bakıldığında ise gerçekten de aslında toplam istihdam edilenlerin sayısında azalma gözlenmesine karşın, çalışılan saat açısından azalmanın çok daha düşük bir olgu olduğunu görüyoruz. Center for Economic Policy Research (CEPR) direktörü Dean Baker bu olguyu irdeliyor ve çalışılan saat toplamının 2019’un son çeyreğine görece sadece %0.5 gerilemiş olduğunu paylaşıyor (Baker, 2022).[1] CEPR uzmanlarına göre bu sonucun ardındaki en önemli etken ABD’de haftalık çalışma saati ortalamasının Covid pandemisi boyunca yükselme eğilimine girmesi.  Veriler, 2019’un son çeyreği itibariyle 34.3 saat olan haftalık ortalama çalışma süresinin günümüzde 34.7 saate yükseldiğini belgeliyor.  Bunun anlamı, aynı sayıda istihdam altında işçilerin daha uzun ve dolayısıyla daha yoğun çalıştırılarak elde edilen üretim kazanımı.  Bu da verilere herhangi anlamlı bir teknolojik ilerleme söz konusu olmamasına karşın, emeğin daha uzun süreli çalıştırılmasından kaynaklanan artan sömürüsü aracılığıyla yansımakta.

Zamanın Ticarileştirilmesi ve Büyük İstifa

Bu baskılandırma şimdilik cılız da olsa Amerika toplumunda yepyeni bir tepkiye yol açmış gözüküyor: işgücü piyasasından uzaklaşma.  Özellikle genç nesil, küresel rekabet altında giderek gerileyen reel ücretlere ve çalışma koşullarındaki bozulmaya tepki olarak iş aramaktan vazgeçmeye başlıyor.  Zaman bütçelerini iş dünyasının koşullandırmalarına, küresel tekellerin ve finans şirketlerinin rant hesaplarına feda etmek yerine, daha az gelir elde etmeyi göze alarak, kendi gönençleri, kendi sosyal yaşamları için ayırmaya yönelmekte.

Zamanın işgücüne değil, serbest kullanıma ayrılan süresi bireylerin en önemli kararlarından birisi kuşkusuz.  Bu sürenin, milli gelirdeki yükselmeye bağlı olarak artış göstereceği beklenmeli.  Seçilmiş ülkelerden derlenen veriler bu olguya kısmen olur vermekte.  Aşağıda OECD’nin 2017 yılı verilerine dayanarak yaptığımız gözlemler sergileniyor.

Kaynaklar: OECD. Level of GDP per capita and productivity

OECD. Average annual hours actually worked per worker

Genel bir eğilim olarak fert başına milli gelir arttıkça, bireylerin zaman bütçelerini kendileri için ayırma kararlarının da güçlendiğini gözlüyoruz.  Ama bunun çok önemli istisnaları da (belki istisnadan öte, bazı ülkeler için koşullandırmaya dönüştürülmüş) var.  En çarpıcı örnek ABD’den.  ABD şekilde iletilen grup içerisinde en yüksek fert başına gelire karşın, serbest zaman kullanımı açısından ortalamanın altında bir ülke olarak gözüküyor.  Öyle ki fert başına gelir açısından Türkiye’nin neredeyse 3 misli bir gelire sahip olmasına karşın yılda sadece 6,980 saatini serbest zamana ayırdığı gözleniyor. (Türkiye’de 6,928 saat).

İlginçtir, örnek kümemiz içerisinde kendine ayrılan serbest zaman süresi en yüksek ülke Almanya, 7,404 saat ve fert başına gelir 52,574 dolar.  Almanya’yı 7,352 saat ile Danimarka izliyor.  Yaklaşık olarak aynı fert başına gelir düzeyi sergileyen ekonomiler grubunda Fransa ve İngiltere (7,246 saat), Finlandiya (7,229 saat) bir yandan Japonya (7,50 saat), Kanada (7,065 saat) ve İtalya (7,037 saat) ile farklılaşıyor. 

Şeklin en altta yer alan ülkesi 19,630 dolarlık geliri ve 6,502 saatlik serbest zamanı süresi ile Meksika.

Kuşkusuz bütün bu gözlemler yanında bir de istihdamın kalitesi ya da Uluslararası Çalışma Örgütünün betimlemesiyle insan onuruna yakışır iş tanımı var. Bu ise apayrı bir yazı konusu. 

Biz bu yazımızı temel bir sorguyla bitirelim: hukukun kalkanı insan onuruna yakışır iş ve zamanın insanların kendi gönençlerini arttırabilme doğrultusunda kullanımına yeterli olabilecek mi?

 

Dipnot

[1] Baker, Dean (2022) “More Thoughts On The Great Inflation Debate” CEPR Blog. Erişim: https://cepr.net/more-thoughts-on-the-great-inflation-debate/

 

Paylaş