-->

İCRA VE İFLAS KANUNU'NDA PARAYA ÇEVİRME İŞLEMLERİNE DAİR 7343 SAYILI KANUN İLE GETİRİLEN DEĞİŞİKLİKLER VE YENİLİKLER

Dr. Öğr. Üyesi M. Ertan Yardım

 

Giriş

Kamuoyunda 4. Yargı Paketi olarak bilinen 7331 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 14.07.2021 tarihli ve 31541 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştı. Bu değişikliğin ardından 5. Yargı Paketi olarak adlandırılan ve başta İİK (İcra İflas Kanunu) olmak üzere çok sayıda kanunda değişiklik getiren 7343 Sayılı İcra ve İflas Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 30 Kasım 2021 tarihli ve 31675 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı. 7343 Sayılı Kanun, bildiğimiz kadarıyla öncesinde kanun teklifi yayımlanmaksızın kısa sürede yürürlüğe girmiştir[1]. 02.11.2021 tarihinde TBMM’ye gelen 7343 sayılı Kanun, sadece altı gün Adalet Komisyonu’nda kaldıktan sonra 24.11.2021 tarihinde TBMM genel kurulunda kabul edilmiş ve belirttiğimiz üzere 30.11.2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

7343 sayılı Kanun ile çok sayıda kanunda değişiklik yapılmakla beraber değişikliklerin büyük bölümü icra iflas hukuku alanındadır. İcra iflas hukuku alanı içinde ise çok farklı konularda değişiklikler getirilmiş olup değişiklikler arasında bir bağlantı bulunmamaktadır. Bir süredir özellikle uygulamada güçlük arz eden farklı sorunların topluca düzenlenmesi istenmiş olabilir. 7343 sayılı Kanun’un icra iflas teşkilatı, icranın geri bırakılması ve özellikle çocuk teslimi gibi farklı konularda getirdiği düzenlemeler konumuz kapsamında değildir. Çalışmamız çerçevesinde, paraya çevirme aşamasına dair işlemleri, ihalenin feshine dair değişiklikleri kapsamaksızın topluca incelemeyi amaçlamaktayız. İşbu çalışma kapsamında, çok önemli bulunan bu değişikliklerin ayrıntılı şekilde değerlendirilmesi ve ele alınması mümkün olmayacak ancak sınırlı yerlerde ön kanaatimiz belirtilerek genel bir derleme yapılacaktır.  

Paraya çevrime aşamasında dair 7343 sayılı Kanun Teklifi özetinde, yapılan değişiklikler şu şekilde özetlenmiştir; “Teklif ile; icra işlemlerine ilişkin açık artırmanın daha önce mezat salonlarında yapılan bölümü de dahil olmak üzere bütünüyle elektronik ortamda gerçekleştirilmesi, haczedilen taşınır malların satış isteme sürelerinin taşınmazlarda olduğu gibi bir yıl olması, hacizli malların kıymet takdiri ile satış giderlerinin tarifeyle belirlenmesi, hacizli mallarla ilgili satış talebiyle birlikte tarifeyle belirlenecek giderin ödenmesinin zorunlu olması, giderin yatırılmaması halinde satış talebinin vaki olmamış sayılması, sicile kayıtlı motorlu kara araçlarının muhafaza, kıymet takdiri ve satış talebinin birlikte yapılmasının zorunlu olması, borçlunun haczedilen malını rızaen satmasına imkan verilmesi,”  Bu şekilde kısa bir özeti yeterli görerek paraya çevirme aşamasına dair değişiklikleri sırasıyla inceleyeceğiz.

I. Haciz Aşamasında Satışa Yönelik Değişiklikler

Satış talebinden önce dahi olası satış işlemlerine hazırlık sağlanması ve satışın gerçekleştirilmesi bakımından önemli düzenlemeler getirilmiştir. Öncelikle taşınır ve taşınmazların kıymet takdirine dair İİK m. 87’ye iki fıkra eklenmiştir. Mevcut birinci fıkrada yer alan haczi yapan memurun, haczettiği malın kıymet takdirini bizzat yapması veya bilirkişi marifetiyle yaptırması hususu muhafaza edilmektedir. Aynı zamanda İİK ek m. 3 uyarınca, bilirkişi atanan hallerde bilirkişinin bilirkişilik bölge kurulları tarafından hazırlanan listelerden seçilmesi zorunluluğu ayrıca düzenlenerek aynı esas devam ettirilmiştir. Maddenin eski halinde, bilirkişi atanması icra müdürünün takdirinde olmakla beraber uygulamada özellikle taşınmazlar bakımından bilirkişi atanması zorunlu görülüyordu. Yapılan değişiklikle icra müdürlerinin, sicile kayıtlı mallarda bilirkişi atamasının zorunlu olduğu öngörülmüş; bu konuda icra müdürünün takdir hakkı kaldırılmıştır. Böylece taşınmazlar, motorlu araçlar ve diğer sicile kayıtlı mallar için bilirkişi incelemesi yoluyla kıymet takdiri bir zorunluluk haline gelmiştir.

Madde gerekçesinde, “Haczedilen sicile kayıtlı mallarla ilgili hazırlanacak kıymet takdiri raporlarının teknik gerekliliklere uygun olarak hazırlanması ve özellikle motorlu kara araçlarının yakalanarak muhafaza altına alınmasıyla birlikte kıymet takdirinin en kısa zamanda yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Cebri icranın özellikleri dikkate alındığında bu kabiliyet ve yeterlilikte bilirkişilere kıymet takdirinin yaptırılması, alacaklı ve borçlu menfaatinin korunması için gerekli görülmektedir.” Görüldüğü üzere, düzenleme ile uygulamada sıklıkla haczi gerçekleşen motorlu araçların kıymet takdirinde bilirkişi incelemesinin zorunlu kılınması amaçlanmışsa da oldukça geniş bir ifade ile sicile kayıtlı her türlü mal madde kapsamına alınmıştır. Sicil teriminin çok geniş ve farklı anlaşılması mümkün olduğundan bu şekilde kapsayıcı bir düzenlemenin zaman zaman belirsizliğe yol açabileceği ileri sürülebilir.

İİK m. 88/I uyarınca, haczedilen paraları, banknotları, hamiline ait senetleri, poliçeler ve sair cirosu kabil senetler ile altın, gümüş ve diğer kıymetli şeyler dışında icra müdürlüğünün haciz sırasında muhafaza yapması şart değildir. Getirilen düzenleme ile en geç satış talebi akabinde icra müdürünün taşınır malları muhafaza altına alacağı ya da ihale alıcısına teslime hazır hale getireceği; aksi takdirde satış yapılamayacağı kabul edilmiştir. Bu düzenleme olmasaydı da en geç satış aşamasında icra müdürünün malın ihale alıcısına teslimi konusunda gerekli tedbirleri alması gerektiği rahatlıkla söylenebilirdi. Düzenleme ile malın teslimi sırasında sorun yaşanmaması için malın muhafaza altına alınması veya başka yollarla teslime hazır hale getirilmesi gereği açıkça düzenlenmiştir.

7343 sayılı Kanun ile açık artırmanın tüm aşamalarının elektronik ortamda yapılması usulü kabul edildiği için İİK m. 88/II’de yer alan hacizli malın satış mahalline getirilmemesi ihtimaline dair son cümle kaldırılmıştır. Zira ihale tamamen elektronik ortamda yapılacağından hacizli malın getirileceği bir satış mahalli de olmayacaktır. 

II. Satış Talebine İlişkin Değişiklikler

7343 sayılı Kanunla satış talebine ilişkin köklü değişiklikler yapılmıştır. Öncelikle borçlunun da satış talebinde bulunabileceği açıkça düzenlenmiştir. Doktrinde genellikle taşınır ve taşınmazlar bakımından borçlunun satış talebinde bulunabileceği kabul edilmekle beraber kanuni düzenlemeler duraksamaya sebep oluyordu. Zira “2- Taşınırların satışı” ayrımında İİK m. 113/I’de borçlunun satış talebinde bulunabileceği açıkça düzenlenmiş olmasına karşılık “3- Taşınmazların satışı” ayrımında böyle bir düzenleme yer almıyordu. Bu bağlamda, borçlunun da satış talebinde bulunabileceğinin açıkça düzenlenmiş olması yerindedir. 

Bir başka değişiklik ise taşınırlar bakımından satış süresinin, taşınmazlarda olduğu gibi, haciz tarihinden itibaren bir yıla çıkartılmasıdır. Böylece taşınmaz ve taşınırlarda satış süresi yeknesak hale getirilmiştir. Mülga düzenleme ile aynı yönde, borçlunun üçüncü şahıslardan alacağının ödenmesini isteme süresi, taşınırlara dair satış talebi süresi ile eş tutulmuştur.

Süreye dair ilk okumada anlaşılması oldukça güç bir fıkra da Maddeye eklenmiştir. Bu fıkraya göre, bir yıllık süre içinde satışı istenip de artırma sonucu satışı gerçekleştirilemeyen mahcuz hakkındaki satış isteme süresi, satış isteyen alacaklı bakımından birinci fıkrada belirtilen sürenin sona ermesinden itibaren bir yıl daha uzar (karş. İİK m. 115/VII). Buradaki saik eski kanun dönemindeki bazı tartışmalı görüşlere ilişkin olabilir. Değişiklikten önceki (mülga) İİK m. 115/III’de ikinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı şartlar gerçekleşmezse satış talebi düşeceği düzenlenmişti. 6352 sayılı Kanun ile kaldırılan İİK m. 116’da da benzer şekilde satış talebinin düşeceği düzenlenmişti. Satışın düşmesi halinde haczin durumu ise tartışmalı idi, bir görüşe göre satış talebinin düşmesi ile haciz de kalkıyordu. Haczin kalkmadığı kabul edildiğinde de tekrar hangi şartlarda satış talebinin ileri sürülebileceği açık değildi. İİK m. 106/II’de düzenlenen ek süre ile satışın gerçekleşmemesi (satış talebinin düşmesi) halinde, haczin kalkmaması ve hacizden itibaren başlayan bir yıllık sürenin bitiminden itibaren ek bir yıl içinde satış talebinin yeniden ileri sürülebileceği kabul edilmiştir. Kasıtlı olup olmadığını bilemediğimiz şekilde, kanun lafzi itibariyle ek bir yıllık süre sadece alacaklı lehine tanınmıştır. Ek bir yıllık süre içinde satış talebinin ileri sürülmemesi halinde haciz kalkacaktır (İİK m. 110/II) Böylece madde lafzı duraksamaya yol açmakla beraber uygulamaya yönelik bazı temel sorunların giderilmek istendiği görülmektedir.

Satış talebine ilişkin önemli bir değişiklik de satış masraflarına ilişkindir. Paraya çevirme aşamasının hızının ve etkinliğinin arttırılması amacıyla satış talebiyle birlikte kıymet takdiri ve satış giderlerinin tamamının peşin olarak yatırılması zorunlu olduğu açıkça düzenlenmiştir. Belirtmek gerekirse özellikle kıymet takdiri haciz aşamasında yapılmış olabilir; nitekim doğrudan icra müdürü tarafından kıymet takdiri yapıldığı hallerde ayrı bir masraf doğmayacaktır. Sicile kayıtlı motorlu araçlar için satış talebinin ileri sürülmesi sırasında, kıymet takdiri ve satış giderleri yanında muhafaza giderinin de yatırılmasının zorunlu olduğu öngörülmüştür. Masraflar ödenmeden yapılan satış talebi yapılmamış sayılacaktır; dolayısıyla süre sonunda haciz kalkacaktır.

Sadece sicile kayıtlı motorlu araçlar için muhafaza giderinin de yatırılmasının zorunlu kılınması tereddütte yol açabilir zira İİK m. 88/II’de haczedilmiş ancak muhafaza altına alınmamış bütün malların satış talebi üzerine muhafaza altına alınacağı veya ihale alıcısına teslime hazır hâle getirileceği düzenlenmiştir. Yani sadece sicile kayıtlı motorlu araçlar için değil her türlü malın en geç satış talebi üzerine muhafaza altına alınması veya teslime hazır getirilmesi öngörülmüştür. İİK m. 106/IV uyarınca ise sadece sicile kayıtlı motorlu araçlar bakımından muhafaza giderlerinin ödenmesi zorunlu kılınmıştır.

Yeni İİK m. 106/III öncesinde de satış talebi sırasında masraf yatırılması gerektiği kabul ediliyordu ancak masraflar açıkça belli değildi. Masraflar kısmen yatırılsa (cüzi bir miktarı yatırılsa) dahi satış talebinin geçerli olduğu ve süresinde satış talebinde bulunulduğu kabul ediliyordu. Düzenleme ile bunun önüne geçilmesi istendiği ve satış talebi ile tüm giderlerin eksiksiz ödenmesinin öngörüldüğü düşünülebilir. Buna karşılık İİK m. 106/VI uyarınca, satış talebiyle birlikte peşin olarak yatırılan miktarın satış işlemleri sırasında yetersiz kaldığı anlaşılırsa icra müdürü tarafından satış isteyene on beş günlük süre verileceği ayrıca düzenlenmiştir. Süre verilmesine ilişkin bu düzenleme karşısında, satış talebi sırasında cüzi bir masraf yatırılması halinde satış talebinin yine geçerli olacağı ve icra müdürünün ek süre vermesi gerektiği görülmektedir. Yeni düzenleme uyarınca, masrafın düşük yatırıldığının anlaşılması üzerine, derhal on beş günlük süre verilmesinin yerinde olacağı rahatlıkla ileri sürülebilir. Bu düzenleme ile de icra müdürlüğü uygulamasının yeknesak hale getirilmesinin ve tereddütlerin ortadan kaldırılmasının istendiği anlaşılmaktadır.

III. Borçluya Satış Yetkisi Verilmesine İlişkin Değişiklik

Bu düzenleme oldukça dikkat çekici ve yukarıda değindiğimiz bazı değişikliklerin aksine tamamen yeni bir düzenlemedir. Öncelikle belirtmek gerekirse satış yetkisi sadece hacizli mallara ilişkindir. Maddenin düzenleme yeri ve lafzı itibariyle rehinli malların paraya çevrilmesi yoluyla takipler ve iflas yoluyla takiplerde bu maddenin uygulanmayacağı görülmektedir. Bu düzenleme ile hacizli malın borçlusu, alacaklının rızası olmaksızın, muhammen kıymetin yüzde doksanına satışını sağlayabilecektir. Azami bedelin karşılanmasında, karşılama prensibine dair temel esaslar geçerli olacaktır. Azami bedelin her halükarda muhammen kıymetin yüzde doksanı ve takip masrafları toplamından veya rüçhanlı haklar ve takip masrafları toplamından az olmaması gerekir.  Kanun lafzı uyarınca, ödenen bedelin, karşılanması öngörülen bedelle eşit olması da yeterlidir.   

Borçlunun satış yetkisi, malın kıymet takdirinin önemini oldukça arttırmaktadır. Özellikle malın rayiç bedelin üzerine satılması ihtimali bulunan hallerde borçlunun üçüncü kişi lehine bu kurumu işletmesi mümkün olabilir. Ayrıca uygulamada alacaklılar, alacaklarından mahsup edilmek üzere hacizli malı yüzde yüz bedelle dahi satın alabilmektedir. Doktrinde haklı olarak, hiçbir koşulda alacaklının rızasının aranmaması eleştirilmiştir[2].

Düzenleme çerçevesinde, kıymet takdirinin tebliği üzerine borçlunun yedi gün içinde icra müdürlüğüne başvurması ve kıymet takdirinin kesinleşmesi üzerine icra müdürlüğünün borçluya on beş günlük süre vermesi öngörülmüştür. Alıcı bu on beş günlük süre içerisinde hacizli malın bedelini peşin ödemelidir. Süresinde, usulüne uygun başvuru yapılması ve bedelin yatırılması halinde, icra müdürü satışı icra mahkemesinin onayına resen gönderecektir. İcra mahkemesinin de on gün içerisinde karar vereceği düzenlenmiştir. Ödemenin peşin yapılması ve sürelerin kısa tutulmasının yerinde olduğu ve özellikle enflasyon karşısında alacaklının zarara uğraması ihtimalini düşüreceği kanaatindeyiz.

İcra mahkemesi, yapacağı inceleme sonucunda dosya üzerinden talebin kabulüne veya reddine kesin olarak karar verir. Kararın kesin olduğu öngörüldüğünden bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması mümkün olmayacaktır. Kabul kararıyla malın mülkiyeti alıcıya geçer ve tüm hacizler kaldırılarak devir ve teslim işlemleri gerçekleştirilir. Kanun lafzı itibariyle, malın mülkiyetinin ödeme ile değil ancak mahkeme kararı ile geçeceği ayrıca vurgulanmalıdır. Ret kararı verilmesi hâlinde yatırdığı bedel alıcıya iade edilir.

IV. Elektronik Ortamda Açık Arttırmaya İlişkin Değişiklikler

Bilindiği gibi, 5352 sayılı Kanun’la yapılan değişikliklerde icra hukukumuzda elektronik ortamda açık arttırma yapılması mümkün hale gelmiş ve uygulama başlamıştı. 7343 sayılı Kanun elektronik ortamda açık arttırmayı bir alternatif olmaktan çıkararak tek yol haline getirmiştir. Başka bir anlatımla, artık tellal ve alıcıların bir araya geldiği fiziki ortamda açık arttırma yapılmayacaktır. Şahsen elektronik ortamda ihale usulünün yerinde hükümlerle ve iyi bir uygulama ile şeffaflık, yeknesaklık, kolaylık, verimlilik sağlanması ve katılımı arttırma gibi birçok yönüyle yararlı olabileceğini düşünüyoruz. Buna karşılık, fiziki ortamın tamamen terk edilmesi, istisnai olsa dahi fiziki ortamda açık arttırmanın yapılamamasının olumsuz etkileri de ortaya çıkabilir. Bu konuda çok kesin bir ayrıma gidilmesi eleştiriye açıktır.

Elektronik ortamda açık arttırmaya ilişkin yeni düzenlemeler, satışa ilişkin genel hükümleri içeren “Paraya Çevirme” bölümünün altında “1- Satış talebi” ayırımına bir madde (111/b) eklenmesi ve “2- Taşınırların satışı” ayırımında 114 ve 115. maddelerinin değiştirilmesi suretiyle yapılmıştır. Taşınmazlara ilişkin İİK m. 126’da doğrudan İİK m. 114’e; yine taşınmazlara ilişkin İİK m. 129’da doğrudan İİK m. 115’ e atıf yapmak suretiyle elektronik ortamda açık arttırmaya dair hükümlerin taşınır ve taşınmazlar bakımından kural olarak aynı şekilde uygulanacağı öngörülmüştür. Buna karşılık, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerde paraya çevirme usulüne dair İİK m. 150/g’de ile iflas yoluyla takiplerde paraya çevirme usulüne dair İİK m. 243 ve 244’de bir değişiklik yapılmış değildir. Haciz yoluyla takiplerde paraya çevirmeye dair maddelere atıf yapan bu hükümler elektronik ortamda açık arttırmaya dair yeni düzenlemeleri (İİK m. 111/a, m. 114 ve m. 115) kısmen kapsamaktadır. Bu durum haciz, rehnin paraya çevrilmesi ve iflas yoluyla takipler bakımından farklılık öngörülüp öngörülmediği konusunda duraksamaya yol açabilir.  Diğer yandan, İİK’na eklenen geçici madde 18/I c. bendi ile ipoteğin paraya çevrilmesi, iflas tasfiyesi ve ortaklığın giderilmesine ilişkin satışlar bakımından, geçiş tarihinden sonra ilanı yapılacak açık artırmalar hakkında bu maddeyi ihdas eden Kanunla değiştirilen ve ihdas edilen hükümler uygulanacağı açıkça düzenlenmiştir. Sonucu itibariyle, elektronik ortamda açık arttırmanın haciz, rehnin paraya çevrilmesi ve iflas yoluyla takipler bakımından ortak olması ve yeni düzenlemelerin bu takip yollarını kapsaması yerinde olmakla beraber kanun tekniği açısından oldukça sakıncalı bir yöntem izlenmiştir.

Elektronik ortamda açık arttırma yapılmasının niteliği itibariyle güvenlik sorunlarına yol açması mümkündür. Bilişim sisteminin işlemez hale getirilmesi, bilişim sistemlerine izinsiz girilmesi, bilişim sisteminin kopyalanması veya taklit edilmesi gibi çok sayıda ihtimale karşı gerekli idari tedbirler alınmalı; özellikle uygulayıcılar özenle eğitilmeli ve ciddi bir denetim sistemi öngörülmelidir. Elektronik ortamda güvenliğin sağlanmasının oldukça çok yönlü ve karmaşık tedbirlerin uygulanması gerektirdiği açıktır. 7343 sayılı Kanun öncesinde de elektronik ortamda açık arttırma usulü uygulanmaya başlamış bulunduğundan bu dönemdeki bazı hukuk dışı eylemler tespit edilerek 7343 sayılı Kanunla bu eylemlerin önüne geçilmeye çalışılmıştır. İİK m. 111/b/VII fıkrada, UYAP satış portalına güvenli girişi engelleyen veya elektronik satış sistemi ile ihale alıcılarının hak ve menfaatlerine zarar veren internet siteleri hakkında (4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunu m. 8/A uyarınca) Adalet Bakanlığı’nın talebiyle, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığı tarafından içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararı verilebilecektir. Benzer yönde, İİK m. 111/b/VIII uyarınca, elektronik satış portalının işleyişini ya da güvenliğini tehlikeye sokan veya satış portalına erişimi engelleyen ya da zorlaştıran nitelikte eylemlerde bulunan gerçek ve tüzel kişiler hakkında doğrudan Adalet Bakanlığı’nın idari yaptırım uygulayacağı düzenlenmiştir. Buna göre, belirtilen kişilerin satış portalına girişi üç ay süreyle engellenecek, engelleme işlemi duyurulacaktır. Adalet Bakanlığı’nın takdirine bağlı olarak bu kişilerin Kabahatlar Kanunu uyarınca cezalandırılması da istenebilecektir. Düşüncemize göre, TCK çerçevesinde bilişim suçu teşkil etmesi muhtemel bu eylemler hakkında suç duyurusunda da bulunması yerinde olur. 

Özellikle İİK m. 111/b, 114 ve 115’de, elektronik ortamda açık arttırma usulü işin niteliği gereği detaylı şekilde düzenlenmiştir; hazırlık aşaması, ihalenin gerçekleştirilmesi, sonlandırılmasına dair kazuistik düzenlemelere yer verilmiştir. Tabii yine de açık arttırmaya ilişkin tüm hususların düzenlendiği iddia edilemeyecektir. Bu sebeple, İİK m. 111/b/son fıkrada, mahcuzların elektronik ortamda açık artırma suretiyle satışına ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığı’nca yürürlüğe konulan yönetmelikle belirleneceği ayrıca düzenlenmiştir. Bu çerçevede, çalışmamız kapsamında ilgili hükümleri cümle cümle incelemek mümkün olmadığından genel bazı hususları belirtmekle yetiniyoruz.

Sonuç

7343 sayılı Kanun’un bazı maddeleri, zaten genellikle uygulanagelen kuralları kanun maddesi haline getirerek tereddütleri gidermek amacı taşırken bazı maddeleri tamamen yeni düzenlemeler içermektedir. 7343 sayılı Kanun’un getirdiği yenilikler oldukça farklı konularda köklü değişiklikleri kapsamaktadır. Yeni düzenlemelerden sadece paraya çevirme aşamasına dair olanların dahi mütevazi bir çalışmada tüm yönleriyle ele alınması mümkün görünmemektedir. Çalışmamız bir genel bilgilendirmeden ibarettir; 7343 sayılı Kanun’la getirilen değişiklik ve yeniliklerin çok daha kapsamlı şekilde incelenmesi gerekir. Zaman içinde doktrindeki değerlendirmelerin artması, uygulamanın görülmesi ve yargı içtihatlarının ortaya çıkması ile birlikte 7343 sayılı Kanun ile kabul edilen yenilik ve değişikliklerin etkileri de daha iyi görülebilecektir. 

7343 sayılı Kanun’un geneli itibariyle uygulamaya yönelik bazı spesifik sorunları gidermeye yöneldiği söylenebilir. Kanun, genel olarak olumlu görülebilecek değişiklikler içerse dahi kanun tekniği açısından eleştiriye açık bir usul izlenmiştir. Kanun Teklifi’nin kısa sürede ve üzerinde tartışma imkanı bulunmadan hazırlandığı; birçok maddenin derhal yürürlüğe gireceği dikkate alındığında köklü değişikliklerin çok hızlı şekilde hayata geçmesinin istendiği anlaşılmaktadır. Bunun dışında, dikkat çekici şekilde, birçok düzenleme alanı yönetmelik hükümlerine bırakılmıştır; sadece İİK bağlamında beş yeni Yönetmelik hazırlanması öngörülmüştür. İcra ve İflas Kanunu gibi alacaklı ve borçlu arasındaki hassas dengelerin birçok zaman icra dairesi nezdinde sağlanmaya çalışıldığı bir hukuk alanında hangi düzenlemelerin yönetmelikle yapılacağı ve yapılmayacağı konusunda hassasiyet gösterilmelidir.

 

Dipnotlar

[1] Kanun teklifi çalışmalar Mevzuat Genel Müdürlüğü sitesinde de yer almamaktadır (https://mgm.adalet.gov.tr/, 22.12.2021).

[2] Serdar Kale, İcra ve İflas Hukukunda Online Satış, https://blog.lexpera.com.tr/icra-ve-iflas-hukukunda-online-satis/, erişim tarihi: 22.12.2021.

 

Paylaş