"SQUID GAME" DİZİSİNE HUKUKİ BİR BAKIŞ
-
19 Kasım 2021
Dr. Öğr. Üyesi Burcu Zengin Özküçükparlak
Netflix platformunda yayınlandığı günden beri yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da gündemden düşmeyen “Squid Game” dizisi, kısa sürede rekor kırarak 111 milyon kişiye ulaştı. Dizinin bu kadar hızlı popüler olması, birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Dizide oluşturulan distopik atmosferin neoliberal bir toplum eleştirisi olduğundan, dizinin vahşi kapitalizmin aşırı rekabetçi tutumuna gönderme yaptığına kadar çok sayıda değerlendirme yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor.
Hakkında birçok kapsamlı analiz, köşe yazısı, araştırma ve nihayet milyonlarca sosyal medya yorumu yapılan dizinin hukuki açıdan değerlendirilmesini mümkün kılan bir konusu olduğunu ifade etmemiz gerek. Bu anlamda dizinin konusunun, sözleşmeler ve rıza konuları açısından Borçlar Hukuku Genel Hükümler dersinin adeta bir gösteri alanı olduğunu söyleyebiliriz. Bu yazıda, bir grup insanın konulan büyük para ödülünü kazanabilmek için çocuk oyunları oynayarak birbirleriyle ölümüne yarışmasını konu edinen dizinin, hukuki açıdan bir değerlendirmesini yapacağız. Borçlarını ödemek üzere para kazanabileceği bir oyuna katılmayı kabul eden baş karakterin, verdiği bu rızanın sınırlarını sorgulayacağımız yazının bundan sonraki kısmı spoiler (sürpriz bozan) içerebilir, uyarıyoruz!
A. Baş Karakterin İmzaladığı İlk Sözleşme: “Kişi Dokunulmazlığından Feragat Sözleşmesi”
Talihsiz baş karakterimiz Gi-hun, yüksek miktarda borç aldığı haydutlar tarafından metro istasyonunda sıkıştırılır ve dövülür. Haydutların fiziki baskısı ve tehdidi altında, borçlarını ödemezse bedensel bütünlüğüne ilişkin haklarından feragat edeceğine dair bir sözleşme imzalamaya zorlanır. “Kişi dokunulmazlığından feragat” etmeye ilişkin bu sözleşmeye göre Gi-hun, borçlarını ödememesi halinde bir gözünü ve bir böbreğini haydutlara verecektir.
Yapılan sözleşmenin irade bozukluğuyla (fiziksel yaralanma ve ölüm tehdidi altında yapıldığından “korkutma” kapsamında) imzalandığını bir kenara bırakarak, öncelikle bu sözleşmenin konusu itibariyle, Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu kapsamında geçerli olarak kurulamayacağını belirtmemiz gereklidir. Zira kişinin kendi rızasına dayanılarak dahi olsa kişilik hakkı içerisinde yer alan şahısvarlığı değerlerinin, hukuka veya ahlaka aykırı olarak sınırlandırılması Medeni Kanunumuzun 23. maddesi gereği mümkün değildir.
Beden bütünlüğü, kişilik hakkının konusunu oluşturan şahısvarlığı unsurlarından biridir. Şahısvarlığı ile ifade edilen; bir kimsenin kişi olarak haiz olduğu ve hukuk tarafından korunan, ismi, hayatı, saygınlığı, şeref ve haysiyeti, sağlığı vb. gibi malvarlığı dışındaki kişisel değerleridir[i]. Toplumsal gereksinimler veya teknolojik gelişmelerle, bu değerlerin değişebilmesi ve yeni ihlal olanaklarının çıkabilmesi sebebiyle, bu değerler sınırlayıcı olarak belirlenmemiştir[ii]. Her ne kadar şahısvarlığı değerleri tek tek sınırlayıcı biçimde kanunda yer almasa da, kişinin beden bütünlüğü bu değerlerin en başında gelir. Kişinin kendi bedeni üzerindeki hakkı mutlak hak niteliği taşır ve herkese karşı ileri sürülmesi mümkün olan bu hakkı, herkesin de ihlal etmeme yükümlülüğü bulunur. Bununla beraber beden bütünlüğünün bir mutlak hak olarak korunması yalnızca dış dünyaya karşı değildir. Kişilik hakkının kapsamını oluşturan tüm şahısvarlığı değerleri gibi beden bütünlüğü de hem dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı hem de kişinin kendisine karşı korunur.
Türk Medeni Kanunu’nun “Kişiliğin Korunması” başlığı altındaki 23. maddesi, “Kimse, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez. Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak sınırlayamaz.” hükmünü içermektedir. Bu kapsamda kişilik hakkı değerlerinden tümüyle vazgeçmek söz konusu olmadığı gibi, bunların hukuka veya ahlaka aykırı olarak sınırlandırılması da mümkün değildir. Görüldüğü üzere kişinin kendi rızası olsa dahi, beden bütünlüğü hukuka veya ahlaka aykırı olacak biçimde sınırlandırılamaz veya ondan tamamen vazgeçilemez. Buna karşın hukuka veya ahlaka aykırı olmayacak biçimde kişilik değerlerinin sınırlandırılması mümkündür.
Doktrinde Türk Medeni Kanunu m. 23’de ifade edilen sınırın aşılarak kişilik değerlerinin aşırı derecede sınırlandırılıp sınırlandırılmadığını belirlemede, bazı kriterler ileri sürülmüştür[iii]. Bu hususta birtakım ölçütler ortaya konulabilirse de, esasında özgürlüğü sınırlayıcı iradenin makul sınırlarının tespiti bakımından her somut olay için geçerli olabilecek genel geçer bir kriter ortaya koymak güçtür. Bu kapsamda faydalanılabilecek ilk kriter taahhüdün yoğunluğu ve şiddetidir. Buna göre, borç altına girenin sözleşme ile üstlendiği taahhüdün bir yapma edimi olması bu taahhüdün daha yoğun olduğuna delalet etmektedir[iv]. Kişilik değerlerinin sınırlandırılmasında kabul edilebilir sınırı belirleyen bir diğer kriter ise, verilen taahhüdün süresidir. Bu sürenin çok uzun veya belirsiz olması, taahhüdün ahlaka aykırı olma ihtimalini gündeme getirir.
Bunların yanı sıra hakimin belirleme yaparken yaralanabileceği bazı yardımcı kriterler de vardır. Edim ve karşı edim arasındaki denge, borçlunun kişisel durumu, taahhüdün içeriğinin belirsiz olması, karar verme özgürlüğünün ihlal edilmesi gibi durumlar da hakim tarafından gözetilerek değerlendirilmelidir[v].
Tüm bu kriterlere yazımızın konusunu oluşturan dizi özelinde bakıldığında, baş karakterin vermiş olduğu “borcunu ödemediği takdirde beden bütünlüğünden feragat edeceği” yönündeki taahhüdün MK m. 23 çerçevesinde çizilen sınırı aştığı neredeyse tartışmasız biçimde açıktır. Zira öncelikle borçlunun bir gözünü ve bir böbreğini borcuna karşılık olarak vermesi edimi, Türk Ceza Kanunu m. 91 organ veya doku ticareti kapsamında bir suç olarak düzenlenmiş ve yasaklanmıştır. Bu kapsamda söz konusu anlaşma hukuka aykırıdır. Ayrıca borçlu tarafından beden bütünlüğünden bu biçimde feragat edilmesi, taahhüdün yoğunluğu ve şiddeti bakımından da MK m. 23’de ifade edilen kabul edilebilir sınırın aşırı biçimde aşılmasına yol açacağından, ahlaka aykırı olduğu ve Türk Borçlar Kanunu m. 27 çerçevesinde kesin hükümsüz olduğu söylenmelidir. Dolayısıyla böyle bir sözleşmenin Türk hukuku bağlamında geçerli olarak kurulamayacağı ifade edilmelidir.
B. Baş Karakterin Oyunlara Katılım İçin İmzaladığı Sözleşme ve Hükümleri
Borca batık durumdaki baş karakterimiz Gi-hun, iyi giyimli bir yabancıyla tanışır. Bu yabancı kendisine çeşitli oyunlar oynaması karşılığında para kazanabileceğini ifade ederek kartını verir. Gi-hun kart üzerindeki telefonu arayarak buluşma noktasına gider ve bir süre sonra spor salonuna benzeyen dev bir odada çok sayıda başka oyuncuyla birlikte uyanır. Baş karakterin de içinde bulunduğu tüm katılımcılara bir oyuna katılmaları için bir teklif sunulur ve kazananın çok büyük bir para ödülü alacağı söylenir. Bununla birlikte katılımcılara oyunların içeriği hakkında bilgi verilmez. Oyunları oynamaya başlamadan önce tüm katılımcılara imzalamaları için, üzerinde değişiklik yapamayacakları şekilde hükümleri tek taraflı olarak önceden belirlenmiş ve katılımcının yalnızca kabul edip etmeme noktasında iradeye sahip olduğu standart bir oyuncu sözleşmesi sunulur.
Oyuncu sözleşmesi şu hükümlerden oluşmaktadır:
“Madde 1. Bir oyuncunun oynamayı bırakmasına izin verilmez.
Madde 2. Oynamayı reddeden bir oyuncu elenecektir.
Madde 3. Eğer çoğunluk oynamayı bırakmayı kabul ederse oyunların bitmesine izin verilir.”
Sözleşmeye bakıldığında ilk dikkat çeken, terimlerin açıklanmamış olması ve taahhütlerin içeriğindeki belirsizliktir. Örneğin, oyuncu oynamayı bırakırsa ne olacaktır? Oynamayı bırakmayı kabul edecek “çoğunluk”, oyuncuların çoğunluğu mudur, yoksa oyun yönetiminde çalışanlar da oylamaya dahil edilecek midir? Çoğunluk, yüzde elli artı bir ile mi tespit edilecektir? Ve en önemlisi “oyuncunun elenmesi” neyi ifade etmektedir? Ki dizideki oyunları “ölümcül” yapan da esasında, oyuncuların elenmesinin sonucudur.
Sözleşme ile tarafların üstlendiği taahhütlerin içeriğindeki bu tür bir belirsizlik, yukarıda açıklamış olduğumuz Türk Medeni Kanunu m. 23 ile çerçevesi çizilen, kişi özgürlüklerini hukuka veya ahlaka aykırı olarak sınırlandırma kapsamında değerlendirilmelidir. Burada oynamayı bırakmasına izin verilmeyen oyuncuların ne gibi bir yaptırımla karşılaşacağı belli olmadığı gibi, elenmeleri halinde ne olacağı da belirsizdir. Nitekim ilerleyen bölümlerde oyuncuların elenmelerinin ölümcül sonuçlara yol açtığı anlaşılmaktadır. Şu halde baş karakter tarafından imzalanan sözleşmenin Türk Medeni Kanunu m. 23 ve Türk Borçlar Kanunu m. 27 karşısında geçerli olarak kurulamayacağı ifade edilmelidir.
Oyunculara dayatılan sözleşme hükümlerinin Türk Borçlar Kanunu m. 20- m. 25 arasında düzenlenen genel işlem koşulları olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği hususuna ise ayrıca bakılabilir. TBK m. 20 kapsamında genel işlem koşulu, “bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleri” olarak tanımlanmıştır. Dizide katılımcılara sunulan üç maddelik oyuncu sözleşmesi hükümleri, düzenleyen tarafından önceden müzakere edilmeksizin tek başına hazırlanmış olmakla beraber, ileride çok sayıda benzer sözleşmede kullanma amacı güdülüp güdülmediği anlaşılmamaktadır. Bu amacın güdüldüğü kabul edildiği takdirde ise, hükümlerin öncelikle Türk Borçlar Kanunu m. 21 kapsamında yürürlük denetimine tabi tutulması gerekecektir. Bu hükme göre, “karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine” bağlı tutulmuştur. Dizide katılımcıların sözleşmeyle üstlendikleri taahhütlerin içeriği belirsiz olduğu gibi, kendilerine bu içeriği öğrenme imkanı da tanınmamıştır. Dolayısıyla sözleşme hükümlerinin genel işlem koşulu olduğunun kabulü halinde bunların TBK m. 21 kapsamında yazılmamış sayılacaklarını söylemek de mümkündür.
Dipnotlar
[i] OĞUZMAN, M. Kemal, “İsviçre ve Türkiye’de Medeni Kanun ve Borçlar Kanununda Şahsiyetin Hukuka Aykırı Tecavüze Karşı Korunması ve Özellikle Manevi Tazminat Davası Bakımından Yapılan Değişiklikler”, Haluk Tandoğan’ın Hatırasına Armağan, Ankara 1990, s. 10; AYAN, Mehmet/ AYAN, Nurşen, Kişiler Hukuku, 9. Baskı, Ankara 2020, s. 91 vd.
[ii] Yargıtay’a göre, “kişilik değerlerinin kapsam ve çerçevesi; hayatın olağan akışına, yerleşik değer yargılarına ve yaşam deneyi kurallarına dayalı olarak belirlenmelidir.” Bkz. Y. 4. HD., T. 27.04.2009, E. 2008/10932, K. 2009/5919, Lexpera İçtihat Bilgi Bankası (Son Erişim Tarihi: 23.10.2021)
[iii] Ayrıntılı açıklama için bkz. ATEŞ, Derya, “İrade Özerkliği Kapsamında MK. m. 23/II İrade Özerkliği Kapsamında MK m. 23/II Hükmü ve Karar Özgürlüğü”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl: 65, Sayı: 2, Bahar 2007, s. 135-148, s. 141.
[iv] ATEŞ, s. 141-142.
[v] ATEŞ, Derya, Borçlar Hukuku Sözleşmelerinde Genel Ahlâka Aykırılık, Ankara, 2007, s. 247 vd.
-
Burcu Zengin Özküçükparlak
Dr. Öğr. ÜyesiKırklareli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı
[email protected]