SPOR MÜSABAKALARI SIRASINDA GERÇEKLEŞEN FİİLLERDE CEZA HUKUKU ETKİSİ: RIZANIN SINIRSIZLAŞTIĞI SAHALAR
-
9 Nisan 2021
I. Rıza Unsurunun Araştırılması
Bir spor dalını icra eden sporcunun müsabaka çerçevesinde tipik yaralama hareketini gerçekleştirmesine karşın, ilgili fiilden dolayı cezai sorumluluğuna başvurulmamaktadır. Fiilin hukuka aykırı addedilmemesinin temel sebebinin hukuka uygunluk sebeplerinden “ilgilinin rızası” olduğu açıktır. Bununla birlikte, spor müsabakalarında “rıza” kavramına atfedilen anlamı tekrar ziyaret etmemiz gerekmektedir. Bir futbolcunun karşı takımdan topu almak için yerden kayması ve rakibinin bacağını kırıması durumunda, rakip oyuncunun rızasının bu tür bir yaralanmayı kapsadığı kabul edilebilirdir. Aynı şekilde bir boksörün yüzüne aldığı darbe sonrasında elmacık kemiğinin kırılması hukuka aykırı bir fiile konu olmamaktadır. Bu gibi durumlarda yaralama hükümlerine başvurulmamakta, tipik hareketi gerçekleştiren kişiler hakkında da soruşturma açılmamaktadır. Rızanın kapsamı en nihayetinde kişilerin bir spor dalını icra etmeye karar verdikten sonra hangi fiillere maruz kalmayı kabullendiği ile bağlantılıdır. Bir tenisçi fiziksel temas beklentisi içinde olmaz iken, bir Amerikan Futbolu oyun kurucusu her yönden gelecek sert müdahalelere kendini hazır tutmaktadır. Bununla birlikte, yüzlerce spor dalına ait ince detaylar “rıza savunmasını” bir o kadar karmaşık hale getirmektedir.[i]
Rızanın kapsamını belirlemek için farklı spor dallarının yönetimini üstlenen federasyonların yayınladığı kurallar, disiplin talimatları, disiplin kurulu kararları yol gösterici olarak nitelendirilebilir. Buna karşın, bu tip düzenlemeler suç teorisindeki “rıza” unsuruna yönelik tahdidi bir çerçeve sunmamaktadır. Bu belirsizlik içerisinde ceza hukukunun devreye girmesini sağlayacak ciddi bir rıza araştırmasından da savcılık makamları uzak durmaktadır. Bir spor müsabakasındaki müdahaleleri irdelemek veya müsabaka sırasında gerçekleşen saha dışı fiilleri incelemekteki çekince sadece savcılık inisiyatifi ile de açıklanamayacaktır. Yalnızca yaralama niteliğindeki müdahaleler değil, sporcular arasındaki ve sporcu-taraftar arasındaki tehdit, hakaret gibi fiillerin soruşturulmasına yönelik cezai beklenti de yok denilecek kadar azdır. Bunun sebebi zaman içinde spor paydaşlarının mutabık kaldığı zımni antlaşmadadır. Küfürler, tehditler, çıkan kavgalar, yumruklaşmalar içerisinde artık her şey “oyunun parçası” haline gelmiştir[ii]. Bu kapsamda sporcuların kendisinden başlayarak tüm tarafların bakış açısını bütüncül olarak ortaya koymakta fayda vardır.
II. Paydaşların Ceza Hukuku Çekinceleri
Ceza hukukuna yönelik çekinceleri üç temel başlıkta toparlar isek, öncelikle endüstriyel dönüşümünü tamamlayan profesyonel spor dünyasının, ardından ana unsur olan sporcuların, son olarak da buradaki en büyük kitle olan taraftarların perspektifine değinmek gerekir.
Her serbest piyasa unsurunda olduğu gibi kamusal denetimin yoğunluğu spor endüstrisini de yakından ilgilendirmektedir. Profesyonel spor endüstrisi açısından baktığımızda, birçok piyasaya hakim olan vahşi “pazarlama” stratejisinin iyi anlaşılması gerekir. Sert müdahaleler, kırmızı kartlar, oyuncular arasındaki sözlü/yumruklu kavgalar o sporun kitleler arasında popülerliğini artırmakta ve ilgili sporun “pazarlanabilirliğini” yükseltmektedir. Eğer ceza hukuku devreye girip soruşturmalarla bu tip anları düzenleme yolunu tercih edecekse, ilgili sporun “pazarlanabilirliğinin” de yok olacağı ifade edilmektedir.[iii] Mevcut düzende spor federasyonları ceza hukukuna konu olabilecek birçok olayı sessizce ve hızlıca çözümleme eğilimindedir. İlgili oyunculara sınırlı düzeyde men cezası veya para cezası verilmekte, disiplin kurulu ve tahkim kurulu kararlarıyla bu süreçler “içeride” bitirilmektedir. Şikayet hakkını kullanıp çözümü “dışarıda” arayacak sporcuların ise hem arkadaşları, hem de kulüpler nezdinde bir tür “kara-listeye” alındığı gözlemlenmektedir.[iv]
Sporcular açısından sorulacak temel soru kişinin sahaya/korta/ringe adım attığında neleri göze aldığıdır. Saha içinde yaralama niteliğindeki müdahaleler açısından bakıldığında tolerans eşiğinin fazlasıyla yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Birçok farklı spor dalının icrasında tipik netice olarak ağır kafa travmalarının, felçlerin ve hatta ölümlerin nedensel olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Bu neticelere neden olan hareketleri gerçekleştirenler açısından baktığımızda ise, özellikle saha içi müdahalelerde, adrenalin seviyesinin ve kazanma arzusunun ön plana çıktığı gözlemlenmektedir. Bu kapsamda bir Amerikan Futbolu oyuncusu olan Jonathan Joseph “karşı takımdaki oyuncuyu yere indireceğiniz zaman, bir-iki saniyelik karar verme anlarında ayrıntılarda boğulma şansınız olmaz” ifadesini kullanmaktadır.[v] Bu çeşit anlık sert müdahalelere açık sporlarda, olası ağır neticelerin her iki sporcu tarafından da beklendiği ifade edilebilir. Buna karşın, Mike Tyson’ın boks ringinde rakibi Evander Holyfield’ın kulağını ısırıp koparmasını aynı düzlemde değerlendirmek mümkün değildir.[vi]
Bir spor müsabakasını izlemeye giden taraftarlar açısından da beklentiler sporculardan çok farklı değildir. Saha içini düşündüğümüzde ağır beyin travmalarına tanıklık etmek sporun bir parçası haline gelmiş durumdadır.[vii] Saha dışı olaylar açısından bakıldığında da yeri geldiğinde “yumruk yumruğa kavgalar” günümüz sporunun eğlencesi olarak nitelendirilmektedir.[viii] Taraftarların beklentilerinin cezai sorumluluğun belirlenmesinde önem arz etmediği düşünülebilir. Ancak, sporseverlerin ve toplumun genel beklentisi spor alanlarına ceza yargısının dahil olma inisiyatifini doğrudan etkilemektedir. Bizzat taraftarlar ile sahadaki sporcular arasında yaşanan gerginlikler için de aynı şey söylenebilir. Gerekli mevzuat bulunmasına karşın, karşılıklı tehditler, hakaretler için ceza hukukunun devreye girdiği çok nadir görülmektedir. Sporun eğlencesi olarak nitelendirilen “yumruklaşmalar” taraftarlara sirayet ettiğinde ise göz yummanın kolay olmadığı anlaşılmaktadır. 2004 yılında Detroit Pistons ile Indiana Pacers arasındaki basketbol maçında taraftarlarla sporcular arasında yaşanan arbedenin “eğlencenin bir parçası” olarak nitelendirilmesi mümkün olmamıştır.[ix] Aynı şekilde 1995 yılında Manchester United forveti Eric Cantona tribündeki futbol taraftarına reklam panolarının üzerinden atlayıp tekme attığında, bu fiil rıza çerçevesinde gerçekleşen bir gerginlik olarak geçiştirilmemiştir.[x]
III. Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi
Yargı kararları nezdinde farklı ülke pratiklerini göz önünde bulundurmaya gayret edeceğiz. Ceza yargısının spor sahalarına yoğunlaşması her ülkede farklı mevzuat ve toplumsal beklentilere dayalı olarak ilerlemiştir. Spora bakış açısı ve spor kültürünün beslendiği toplumsal değişkenler bu kapsamda farklılık arz edebilir. Buna karşın, farklı ülke içtihatları konumuz açısından ortak bir probleme ışık tutmaktadır. Ceza hukuku spor sahalarına ne zaman dahil olmaktadır?
Ülkemiz nezdinde sporda şiddetin yaygınlaşması ile paralel olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışında ek çözüm arayışlarına girilmiş ve spor müsabakaları çevresinde yargının ve kolluğun ihtisaslaşmasına gayret edilmiştir. Özellikle 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun yasalaşma süreci spor müsabakaları sırasında gerçekleşen fiillerle ilgili yargı kültürünü önemli ölçüde değiştirmiş durumdadır. 6222 hükümlerinin ihdasından sonra karşımıza çıkan Yargıtay kararları bu kapsamda değerlendirilebilecektir. Taraftarların doğrudan belirli kişileri hedef göstererek hakaret ve küfür içeren ifadeleri uzun zaman “sporun bir parçası” olarak göz ardı edilirken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hakaret hükümlerine başvurulmaktan da imtina edilmiştir. Taraftar-sporcu-hakem üçgeninde bir tür zımni hukuka uygunluk değerlendirmesine başvurulmuş, sporun paydaşlarının “küfür yemeye razı” olarak sahaya çıktığı düşünülmüştür. Bununla birlikte, Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin güncel kararlarında, bu tür hakaretlere karşılık 6222 sayılı Kanunun 14. maddesine dayalı olarak birçok yargılamaya rastlamak mümkün olmaya başlamıştır.[xi] Aynı daire bir başka kararında, maçın hakemine edilen küfürlerden dolayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m. 125/3(a) uyarınca kamu görevlisine hakaret suçunun oluştuğuna kanaat getirmiştir.[xii] Ayrıca hakaret fiillerine ek olarak, iki takım sporcuları arasında müsabaka sırasında gerçekleşen arbedelerin kasten yaralama temelinde yargılandığı görülmektedir.[xiii] Ülkemizde toplumun spor kültürü değişmeye başladıkça, önce mevzuat, sonra da ceza yargısının sahalardaki etkinliğinin doğru orantılı olarak değiştiği ifade edilebilecektir.
Ülkedeki spor endüstrisi hacmi yüz milyar dolara yaklaşmakta olan Amerika Birleşik Devletleri ise özgün bir spor kültürüne sahiptir. Profesyonel hokey maçlarında sporcuların maçı yarıda kesip, kasklarını çıkarıp birbirlerine çıplak elle yumruk atmaya başlaması hokey sporunun kurallar dahilinde önemli bir parçası konumundadır.[xiv] Amerikan Futbolu maçlarının ulusal yayınlarında top kaybı yapan oyuncuların nasıl “dağıldığına” dair söylemler egemendir.[xv] Ortaya koyacağımız örneklerde ise ceza yargısının bu kültüre zor da olsa bir sınır çizmeye çalıştığı gözlemlenmektedir. Regina v. Maki kararında ulusal hokey ligi maçında iki oyuncu maç sırasında birbirine hokey sopası ile kafalarını hedef alarak saldırmış, en sonunda oyunculardan biri kariyerini bitirecek bir kafa travması yaşamış, kafatasına demir plaka takılmıştır. Mahkeme sanık hakkında beraat kararı vermesine karşın “oyuncular sahaya adım attığında belirli risk ve tehlikeleri kabullenmektedir… ancak bir yoğunluk testinin varlığı mecburidir ve hiçbir sporcu taammüden, sebepsiz, açık şiddet eylemlerine rıza göstermemektedir” ifadesini kullanmıştır.[xvi] ABD pratiğinde “rıza unsuru” ve “kabullenilmiş risk” dışında başka doktrinlere de başvurulmaktadır. Yerel mahkemeler State v. Firbes ve Hackbart v. Cincinnati Bengals kararlarında, maç sırasında gerçekleşen sert darbeler nezdinde “istemsiz refleks” argümanlarını değerlendirmiştir. Kararlarda kasten yaralama hükümleri çerçevesinde profesyonel sporcuların aslında tipik hareket koşulunu dahi yerine getirmediği, zira çok genç yaştan itibaren saha içinde agresif ve kontrolsüz içgüdülerle donatıldıkları tartışılmıştır.[xvii] ABD dışındaki ülke pratiklerinde de benzer mahkeme yaklaşımlarına rastlamak mümkündür. İngiltere’de R v. Barnes kararında mahkeme “anın sıcaklığı” ifadesine başvurmuş ve açıkça sporcuların hareketlerinin suç seviyesine ulaşmasının bir hayli zor olduğunu, zira rekabet içerisinde kural dışı hareketlerin her zaman “anın sıcaklığında” gerçekleştiğini kabul etmiştir.[xviii] Kanada mahkemeleri spor içerisindeki kasten yaralamaları “oyun kuralı ihlalinin yoğunluğu” üzerinden denetlerken[xix], Avustralya mahkemeleri aynı kapsamda “ilgili sporun doğasına” atıfta bulunmuştur[xx].
Spor müsabakalarında gerçekleşen fiillerle ilgili ceza yargısının hangi yönde evirileceğini tahmin etmek kolay değildir. Ceza hukukunun ultima ratio niteliğinin ve sporun rekabetçi ruhunun korunması esastır. Bununla birlikte, hiçbir spor dalı o oyunun paydaşlarına maçın başlangıç ve bitiş düdüğü arasında sınırsız bir cezai muafiyet tanımamaktadır.[xxi] Bir sporcu sahaya adımını attığında hangi fiillere zımnen rıza göstermektedir? Daha da önemli olan soru, o sporun taraftarları stadyuma gittiğinde veya televizyonu açtığında hangi noktaya kadar tolerans göstermektedir? Taraftarların ve toplumun gün geçtikçe değişen beklentileri hem spor endüstrisini, hem de ceza yargısının geleceğini tayin edecektir. En nihayetinde, spor modern dünyanın en büyük endüstrilerinden biri haline gelirken, sporcuların da modern dünyanın gladyatörleri olmadığının hatırlanması gerekir.
Dipnotlar
[i] Michael Beloff et al., Sports Law, Oregon, 2012, s. 160.
[ii] Jeffrey Standen, Taking Sports Seriously: Law and Sports in Contemporary American Culture, North Carolina, 2009, s. 66-67.
[iii] Rick Horrow, Sports Violence: The Interaction Between Private Lawmaking and the Criminal Law, Virginia, 1980, s. 40.
[iv] Horrow, s. 52.
[v] Christo Lassiter, Lex Sportiva: Thoughts Towards a Criminal Law of Competitive Contact, Cincinnati, 2006, s. 28.
[vi] Tom Friend, “After Biting, Tyson Faces Trouble From All Corner”, New York Times, 30.06.1997: https://www.nytimes.com/1997/06/30/sports/after-biting-tyson-faces-trouble-from-all-corners.html
[vii] Matt Vasilogambros, “The Ethics of Watching Football, Tell Us: Are You No Longer an NFL Fan?”, The Atlantic, 13.09.2016: https://www.theatlantic.com/notes/2016/09/nfl-concussions/499841/
[viii] Standen, s. 76
[ix] Jeremy Peters, “5 Pacers and 5 Fans Are Charged in Fight”, The New York Times, 09.12.2004: https://www.nytimes.com/2004/12/09/sports/basketball/5-pacers-and-5-fans-are-charged-in-fight.html
[x] Robin Hackett, Nick Atkin, “When Manchester United's Eric Cantona attacked a fan in 1995”, ESPN, 25.01.2018: https://www.espn.com/soccer/english-premier-league/23/blog/post/2258750/when-manchester-uniteds-eric-cantona-attacked-a-fan-at-crystal-palace-rewind-to-1995
[xi] Yargıtay 19. CD., E. 2015/32619 K. 2016/13685 T. 23.3.2016; Yargıtay Kararı - 19. CD., E. 2015/33944 K. 2016/18153 T. 17.5.2016; Yargıtay Kararı - 19. CD., E. 2016/1839 K. 2017/10078 T. 27.11.2017.
[xii] Yargıtay 19. CD., E. 2018/2714 K. 2018/10731, T. 23.10.2018: “karşılaşmanın hakemi olan mağduru doğrudan hedef alarak onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ‘...hoca senin a.... koyarım’ demekten ibaret eyleminin TCK'nun 125/3-a maddesine uyan kamu görevlisine görevi sırasında ve görevinden dolayı hakaret suçunu oluşturduğu”
[xiii] Yargıtay 3. CD., E. 2018/5225 K. 2018/19156 T. 10.12.2018.
[xiv] Graham Flanagan, “Why fighting is allowed in pro hockey — and why the NHL has no plans to ban it”, BusinessInsider, 24.02.2020: https://www.businessinsider.com/fighting-nhl-hockey-violence-sports-code-referee-2017-2
[xv] Lassiter, s. 14-15.
[xvi] Paul C. Weiler et al., Sports and the Law: Text, Cases, and Problems, 2015, s. 1188: “Regina v. Maki (1970) 14 D.L.E.3d 164”
[xvii] Adam Epstein, Sports Law, The West Legal Studies Series, 2003, s. 92: “Hackbart v. Cincinnati Bengals, Inc. 435 F. Supp. 352 (D. Co. 1977), rev’d 601 F.2s 516 (10th Cir. 1979)”; Lassiter, s. 26: “State v. Firbes 63280 (Minn. Dist. ct. 12-9-75)”
[xviii] Adam Pendlebury, “Regulation of On-The-Ball Offences: Challenges in Court”, University of Warwick, Entertainment & Sports Law Journal, Vol. 10, 2012, § 16: “R v Barnes (2004) EWCA”
[xix] Diane V. White, “Sports Violence as Criminal Assault: Development of the Doctrine by Canadian Courts”, Duke Law Journal, Vol. 35-6, 1986, s. 1051.
[xx] Anthony Podosky, “Civil and Criminal Liability of Players”, Queensland University of Technology, Australian Sport Management Program, Brisbane, 1995, s. 5.
[xxi] Walter Champion, Sports Law: Cases, Documents and Materials, 2005, s. 350: “State v. Floyd 466 N.W. 2d 919; Iowa Ct. App. 1990”
-
Murat Ceyhan
Dr. Öğr. ÜyesiKHAS Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı
[email protected]