MESLEKİ AMAÇ ve TİCARİ AMAÇ KAVRAMLARININ YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ

Ar. Gör. Halil Ahmet Yüce

 

 I. "Mesleki Amaç" ve "Ticari Amaç" Kavramlarının Tüketici Hukuku Açısından Önemi

Ticari amaç ve mesleki amaç kavramları 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un bir olaya uygulanabilmesinde belirleyici faktörlerdir. Zira TKHK m. 3 hükmünde, uygulama alanını doğrudan etkileyen tanımlarda bu iki kavrama birden çok kez atıfta bulunulduğu görülmektedir[1]. Kanun’da verilen önemden ötürü bu kavramlar bir işlemin konusunun tüketici işlemi oluşturmaya elverişli olup olmadığını belirlemektedir. Bir başka deyişle, Kanun kapsamında bir sözleşmenin tüketici işlemi sayılıp sayılamayacağı yalnızca o işlemin konusuna, işleme temel oluşturan mal ve hizmetin özelliklerine bakılarak değil; mal ve hizmetin hangi amaçlarla elde edildiğine bakılarak belirlenir[2]. Bu bakımdan TKHK’nin olaya uygulanabilmesi için ürünün üretilme amacına değil, kullanım (tüketilme) amacına odaklanmak daha yerinde olacaktır. Bir mal hem adi kullanıma hem de tüketici işlemi olmaya elverişli bir şekilde mesleki veya ticari olmayan bir amaçla kullanılabilir[3]. Önemli olan husus somut olaydaki tarafların ne amaçla hareket ettikleridir.

Kanun’un lafzı incelendiğinde mesleki amaç ve ticari amaç ifadelerinin (aralarındaki “veya” ibaresinden ötürü) birbirinin yerine kullanılabilen iki farklı kavram olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Ancak Kanun’da mesleki amaç veya ticari amacın ne olduğuna ilişkin herhangi bir tanım bulunmamaktadır. Burada kanun koyucunun sessizliğinin, 4077 Sayılı (eski) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’dan beri tüketici işlemlerinin kapsamını genişletme amacı da göz önüne alınırsa, fazla kazuistik bir düzenleme getirmeden bu kısmın içtihatla doldurulması ve tüketicilerin olabilecek en geniş şekilde korunması amacına yönelik olduğu kabul edilebilir. Fakat yine de tüketici işlemlerinin kapsamını belirleyebilmek için bu kavramların sınırlarının tespit edilmesi gerekir.

Yukarıdaki kabulün tam aksine, Yargıtay’ın da ticari amaç ve mesleki amaç kavramları detaylı bir şekilde tanımlamaya girişmediği görülmektedir. Verilen kararlarda ilgili kavramlar gereken titizlikle kullanılmamakta, çoğu zaman kavramlar arasında hiçbir ayrıma gidilmeksizin doğrudan Kanun’da geçen ibare tekrar edilerek olayda mevcut olan “mesleki veya ticari amaçtan” bahsedilmektedir[4]. Bazı kararlarda ise adeta bu iki şart birlikte var olmak zorundaymış gibi “mesleki ve ticari amaçtan” bahsedilmiştir[5]. Halbuki, TKHK’nin uygulama alanının tespit edilebilmesi için bu ifadelerin sınırlarının belirlenebilmesi gerekir.

Gelinen noktada mesleki amaç ve ticari amaç kavramlarının kapsamını anlayabilmek ancak Yargıtay içtihadında oturmuş bazı kabullerinden veya kararlarda yer alan bazı muhalefet şerhlerinden hareket ederek mümkündür. Örneğin Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, E. 2016/31055 K. 2017/11567 sayı ve 4.7.2017 tarihli kararında ticari amaç ve mesleki amaç kavramlarının “kazanç elde etmekten” ayrı düşünülemeyeceğini belirterek iki kavram için de genel bir sınır çizmektedir. Buna göre “…Ticari ve mesleki faaliyette bulunmanın amacı bu yolla gelir elde etmektir. Bir gelir elde etme amacını taşımadan yapılan faaliyetin ticari veya mesleki olduğu söylenemez…”. Nitekim 20. Hukuk Dairesi’nin E. 2016/14201 K. 2017/904 sayıyla ve 7.2.2017 tarihinde vermiş olduğu kararında ise ticari kullanıma elverişli olan bir eşyanın tüketici işlemine mi konu olduğu yoksa ticari amaçla mı alındığı tespit edilmek istenmiştir. Bu esnada özellikle eşyanın doğrudan kullanılarak bir gelir elde edilip edilmediğini inceleyen Yargıtay, eşyanın yalnızca davacının özel kullanımı için elinde bulundurulduğu tespit edildiği için olayda bir tüketici işlemi olduğunu kabul etmiştir. Söz konusu eşya bir şişme havuz olduğundan ötürü “…iddianın aksine müvekkilinin tacir olmadığını, ürünün özel olarak satın alındığını, deniz kenarında biletli olarak kullandırılmasının söz konusu olmadığına…” dikkat çekerek bu sonuca varmıştır.

Bir başka kararında ise Yargıtay “yangında hasar gördüğü iddia olunan, zirai faaliyette kullanılabilecek emtianın, olay yerinde ticari amaçla mı (satışını yapmak için) yoksa davacının şahsi zirai faaliyeti için mi bulunduğunun saptanması” gerektiğinden bahsetmiştir[6]. Özellikle parantez içerisinde yer alan “satışını yapmak için” ibaresiyle Yargıtay, kavramların sınırlarını bir nebze de olsa çizmiştir.

Kanaatimizce, ortaya çıkan tabloda bir emtianın yeniden satılmak istenmesi ticari amaç olacak, bunun düzenli bir şekilde yerine getirilmesini hedeflemek ise mesleki amaç olacaktır. Bu iki kavram arasındaki sınır daha gri olsa da netice itibariyle bu iki kavramdan herhangi birinin olayda mevcut olması halinde TKHK uygulanamaz hale geleceği için daha çok kavramların ikisine de uygulanabilecek genel sınırlarla ilgileniyoruz. Zira kimi zaman tüketici işlemi olması hiç beklenmeyen hukuki işlemlerin Tüketici Hukuku’na konu olabildikleri görülmektedir. Örneğin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin E. 2015/12871, K. 2017/735 sayılı ve 13.2.2017 tarihinde verilen kararında borsa danışmanlığı yürüten bir şirketin ayıplı hizmeti sonucu borsada zarara uğrayan gerçek kişi zararının giderilmesini istemiştir. Daire verdiği kararda olayı bir tüketici işlemi olarak kabul etmiştir. Ancak çoğunluk görüşü aleyhine yazılan karşı oy yazısında mesleki amaca ilişkin kimi kriterler zikredilmiştir. Buna göre “dosyaya yansıyan bilgilerden, davacının uzun yıllardır, yüksek montanlı paralarla, özel yatırım araçlarına (fon, hisse senedi, repo vs.) yatırım yapan, bu işi meslek edinmiş, sürekli ve düzenli kazanç elde eden, bazen de zarar eden bir kişi olması nedeniyle, taraflar arasındaki işlemin tüketici işlemi niteliğinde olmadığı, davanın mesleki bir faaliyete dair bir sözleşmeden kaynaklanan zarara dair olduğu ve bu tür davalara TTK 4/1-f ve 5. maddeleri uyarınca ticaret mahkemelerince bakılması gerektiğinden” uyuşmazlığın tüketici mahkemelerinde görülemeyeceği belirtilmiştir. Yazılan karşı oy yazısındaki kriterlerden meslek kavramının belli ölçülerde süreklilik, yatırım, sistematik risk üstlenme çerçevesinde yürütülmesi gereken bir faaliyet olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki, bahsi geçen kararda Daire’nin çoğunluğu tarafından verilen kararda bu kriterlere karşı çıkılmamış, yalnızca olayda bunların mevcut olmadığından dolayı dava konusu işlem bir tüketici işlemi olarak kabul edilmiştir. Bir başka deyişle; kriterler konusunda bir görüş ayrılığı bulunmayıp, kriterlerin somut olayda mevcut olup olmadığına dair bir görüş ayrılığı ortaya çıkmıştır.

II. Daireler Arası Görüş Ayrılığına İlişkin Bir Örnek: Avukatlık Sözleşmelerinin Durumu

Mesleki amaç konusunda Yargıtay’ın daireleri arasında en belirgin görüş ayrılığı avukatlar ve müvekkilleri arasında akdedilen avukatlık sözleşmelerine ilişkindir. Öncelikle belirtmek gerekir ki “avukatlığın bir kamu hizmeti olmasından ötürü TKHK m. 3 kapsamında bir satıcı veya sağlayıcı olmayacağını” savunan görüş Yargıtay’ca reddedilmektedir[7].  Öte yandan müvekkilin bir ticaret şirketi olduğu veya ticari amaçla hareket ettiği durumlarda da ortada bir tüketici işleminin olmadığı ve vekâlet sözleşmesinde karşılıklı “ticari veya mesleki amaç” güdüldüğü, bu sözleşmelerin Tüketici Hukuku’nun konusunu oluşturmayacağı şüphesizdir[8].

Ancak müvekkilin gerçek kişi olduğu ve özellikle de işçilik alacaklarına ilişkin uyuşmazlıklarda avukat ve müvekkil arasındaki işlemin nitelendirilmesi konusunda farklı kararlar mevcuttur. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin vermiş olduğu kararlarda avukatın işçi alacağı takip etmekte olduğu dosyalarda müvekkil olan işçinin de mesleki amaçla hareket ettiği ve bu nedenle olayın bir tüketici işlemi olamayacağı kabul edilmektedir[9]. Fakat 20. Hukuk Dairesi ise bu tarz uyuşmazlıklarda işçinin mesleki amacı olduğunu düşünmemekte ve uyuşmazlığı ısrarla bir tüketici uyuşmazlığı olarak kabul etmektedir[10]. Yukarıda örnek olarak gösterilen Yargıtay 13. Hukuk Dairesi kararına yazılan karşı oy yazısında işçilerin de korunması istenen kişilerden oldukları, paket tur sözleşmesi hükümlerinde de tüketici dışındaki kişilerin de kapsama alınabildiği ve bu sayede işçilik alacaklarına ilişkin dava takiplerinin de işçi ve avukat arasında bir tüketici işlemi olması gerektiği, bu vesileyle işçilerin haksız şart denetimi gibi imkânlara sahip olmalarının sağlanmasını savunan bir görüş mevcuttur. Kanaatimizce bu görüş yerinde değildir. Zira işçilerin zayıf taraf olarak korunmaları yalnızca iş ilişkisini düzenleyen İş Kanunu açısından geçerlidir. Tarafların açıkça korunduğu istisnai haller dışında Özel Hukuk ilişkileri tarafların eşitliğine dayanmaktadır. Ayrıca işçilerin işçi alacağı için avukata başvurmaları halinde “mesleki amaç” görmezden gelinemeyecek kadar barizdir. Bir kişinin iş akdiyle yürütmekte olduğu mesleki faaliyeti ne kadar tüketici işlemi sayılamayacaksa, ondan doğan alacağın tahsil edilmesi için bir avukatla anlaşması da o kadar sayılamaz. Hal böyleyken işçilerin tüketici olarak kabul edilmesi kanunda geçen “mesleki amaç” ifadesinin içini boşaltmış olacaktır. Sonuç olarak iş akdinden doğan uyuşmazlıklarda avukat marifetiyle alacağını tahsil etmek isteyen işçiyle avukat arasındaki ilişkinin tüketici işlemi olmadığına karar verilmesinde ve konu hakkında daireler arasındaki görüş ayrılığının giderilmesinde büyük bir fayda bulunmaktadır. Nitekim konu esasen E. 2018/400  K. 2020/502 numaralı dosyada 1.7.2020 tarihinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelmiştir. Ancak karar metninden de anlaşılacağı üzere HGK, somut uyuşmazlıkta dava değerinin yasal temyiz sınırının altında kaldığını tespit ederek uyuşmazlığın esasına ilişkin bir değerlendirme yapmaksızın temyiz talebini reddetmiştir (“…Direnmeye konu bu miktar kararın verildiği tarih itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yasa yoluna gidilmesi, miktar itibariyle mümkün değildir. Hâl böyle olunca, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi gerekir…”). Bu bakımdan meselenin hala çözümlenememiş olduğu gözükmektedir.  

III. Sonuç

Mesleki amaç ve ticari amaçla ilgili yukarıdaki kararlardan sonra şu sonuca ulaşmak mümkün gözükmektedir: Ticari amaç daha çok bir eşyadan, üründen yeniden yararlanmak yahut doğrudan onun üzerinden kar elde etmek anlamına gelmekte iken, mesleki amaç daha çok kişinin kendisine ve kişiliğine ilişkin bir kavramdır. Ticari amaç söz konusu olduğunda kişi imkânı dâhilinde bir eşyayı piyasaya sürerek ondan kâr elde ederken[11]; mesleki amaçta ise daha çok bir iş için mesai harcama, özellikle kendi emeğini ve uzmanlığını ortaya koyarak bunlardan bir gelir elde etme amacı mevcuttur. Burada savımızı destekleyen bir diğer karar da kişilerin kişisel kullanımlarını aşacak miktarda belli mallara sahip olmalarının ticari amaç göstergesi olduğunu hüküm altına alan 20. Hukuk Dairesinin E. 2016/12775 K. 2017/58 sayılı ve 16.1.2017 tarihli kararıdır. İlgili kararda arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi sonucunda davacı üç adet konut aldığı için Daire “böyle bir edinmenin tüketici işlemi olmadığı gibi davacının da tüketici sıfatı taşımadığı anlaşıldığından davanın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiğine” hükmetmiştir.

Nihayet; önerimiz Yargıtay’ın bu kavramları üreteceği içtihatlarla daha berraklaştırması ve bu sayede tüketici işlemlerinin kapsamını daha iyi çizmesidir. Öte yandan özellikle işçilik alacaklısı müvekkil ve avukat arasındaki vekâlet ilişkisinden doğan alacaklarda farklı dairelerin çelişmekte olan kararların giderilmesi hukuki öngörülebilirliğin sağlanabilmesi için elzemdir. Tüketicilerin korunması ve TKHK’nin sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için Yargıtay’ın üstüne düşen görev tüketici işlemlerinin kapsamını daha net bir şekilde çizmektir.

 

Dipnotlar

[1] Bkz. TKHK m. 3/ı, i, k, l bentleri.

[2] Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E. 2016/14201, K. 2017/904, T. 7.2.2017: “Ürünün ticari amaçla üretilmesi tek başına ürünü alan kişilerin de ticari amaçla hareket ettiğini göstermeye yeterli değildir. Davacının gerçek kişi olup, ürünü kendi konutunda kişisel ihtiyaçları için aldığını ileri sürdüğüne ve davacının mesleki ve ticari amaçla hareket ettiğini gösteren bir delil de sunulmadığına göre, davacının tüketici, davalının da ticari veya mesleki amaçla hareket eden ticari şirket olmasına ve aralarındaki satım sözleşmesinin de tüketici işlemi niteliğinde bulunmasına göre uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir…” Daire böylece, ürünün ticari olarak kar elde edilebilmesi için kullanılabilme imkanının o ürünü konu alan hiçbir işlemin tüketici işlemi olamayacağı gibi bir ön kabulü yok etmiştir. Ürün endüstriyel, ticari kullanıma ehil olsa bile kişinin kullanım amacı önemlidir. Kanun’un uygulanabilmesi için amaç unsurunu ön plandadır.

[3] Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2015/41667 K. 2017/6307 T. 24.5.2017. Kararda taşınmaz kiralanması işyeri olarak kullanılması amaçlandığı için ticari amaç kapsamında öngörülmüştür. Ayrıca bkz. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2004/12653 K. 2005/149 T. 5.1.2005. Kararda su gibi bir temel tüketim maddesinin “oto yıkama işinde” kullanıldığı için tüketici işlemine konu olmayacağına hükmedilmiştir. Ek olarak bkz.: Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2016/351 K. 2017/6281 T. 2.5.2017. Karara göre satış sözleşmesinin konusu daha önce ticari amaçlarla alınıp satılan bir eşya olsa dahi önemli olan son alıcının satın alma amacıdır.

[4] Örnek olarak bkz. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E. 2016/13575, K. 2016/12400, T. 20.12.2016;  Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2015/36540, K. 2016/459; Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E. 2017/6362, K. 2017/4984, T. 5.6.2017. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2016/2053 K. 2016/5865 T. 25.2.2016.

[5] Bkz. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E. 2016/14201 K. 2017/904 T. 7.2.2017.

[6] Bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2014/10742, K. 2017/6901, T. 19.6.2017. Esasen bu karar Tüketici Hukuku’na dair bir uyuşmazlık olmasa da aynı kavramların irdeleniyor olmasından ötürü Yargıtay’ın görüşü önem arz etmektedir.

[7] Bkz. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E. 2016/14594 K. 2017/658 T. 31.1.2017. Karar avukatın faaliyetinin mesleki amaç çerçevesinde gerçekleştiğini vurgulamaktadır.

[8] Bkz. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E. 2017/5773 K. 2017/3579 T. 24.4.2017; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2015/40813 K. 2017/4513 T. 13.4.201.

[9] Örn. bkz. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2015/36540 K. 2016/459: “Davacı işçilik alacağının tahsili için davalı avukata vekalet vermiş olup, işin özü itibariyle mesleki faaliyet kapsamında olduğundan, 6502 Sayılı yasada tanımlanan tüketici sıfatını taşımamaktadır”.

[10] Örn. bkz. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E. 2016/13575 K. 2016/12400 T. 20.12.2016; Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E. 2017/6362 K. 2017/4984 T. 5.6.2017; Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E. 2017/316 K. 2017/1345 T. 20.2.2017.

[11] Bu bakımdan Hukuk Genel Kurulu E. 2013/7-2457 K. 2015/1538 sayı ve 10.6.2015 tarihli kararında özel kullanım ve nihai kullanım (son tüketimi) hallerinin ticari amacın dışında olduğuna hükmetmiştir. 

 

Paylaş