ÇAĞRISIZ GENEL KURUL TOPLANTILARINDA YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN SEÇİMİ

Ar. Gör. Ahmet Abut

 

Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik (“Genel Kurul Yönetmeliği”) 28 Kasım 2012 tarihinde 28481 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 9 Ekim 2020 tarihinde 31269 sayılı Resmi Gazete’de Ticaret Bakanlığı’nca yayımlanan bir yönetmelikle Genel Kurul Yönetmeliği’nin çeşitli hükümleri değiştirilmiş veya yürürlükten kaldırılmıştır.

Bu yazının konusu Genel Kurul Yönetmeliği’nin “Bakanlık temsilcisi istenmesi” başlıklı 35. maddesine eklenen “Yönetim kurulunun mevcut olmaması veya yönetim kurulu toplantı nisabı oluşmasına imkan bulunmaması ve 12 nci madde uyarınca münhasıran yönetim kurulu üyelerinin seçilmesi amacıyla çağrısız toplantı yapılmak istenmesi halinde, pay sahiplerinin veya temsilcilerinin tamamının imzaları noterce onaylanmış dilekçesiyle de Bakanlık temsilcisi görevlendirilmesi istenebilir.” cümlesinin başta TTK m. 416 olmak üzere ilgili TTK hükümleri çerçevesinde incelenmesidir. Bu amaçla, öncelikle anonim şirketlerde organlar arası güç dağılımı (özellikle pay sahiplerinin şirket iradesinin oluşturulmasındaki rolleri) ve çağrısız genel kurul toplantısı kurumu açıklanacak, ardından söz konusu değişikliğin yerindeliği ve uygulamadaki olası etkileri değerlendirilecektir.

- Çağrısız genel kurul toplantısı

Anonim şirketlerde pay sahipleri genel kurul toplantısında bir araya gelerek şirketin iradesini oluştururlar (TTK m. 407, limited şirketler için karş. TTK m. 617/f.4). Toplantı yapılarak karar alma zorunluluğunun öngörülmüş olması, pay sahiplerinin belirli bir yer ve zamanda bir araya gelmelerini gerektirmektedir. İdeal anonim ortaklık yapısında pay sahibi sayısının fazlalığı, pay sahipliği yapısının dağınıklığı ve pay sahiplerinin şirket işlerine kayıtsızlığı, şirket ile pay sahipleri arasındaki iletişim kanallarını sınırlandırmaktadır. Bu bağlamda, şirket ile pay sahipleri arasındaki sınırlı iletişim, şirket iradesini teşekkül ettirecek kararların alınması amacıyla yapılacak toplantı hususunda pay sahiplerinin bilgilendirilmesini sağlayacak bir bildirimi zorunlu kılar. Toplantı çağrısı olarak adlandırılan bu bildirim neticesinde, pay sahipleri ne zaman, nerede ve hangi amaçla genel kurulun toplanacağı; toplantı ile bağlantı haklarının neler olduğu ve bu haklarını nasıl kullanacakları hususunda bilgilendirirler. Bu yönüyle toplantı çağrısı, şirket iradesinin oluşturulması amacıyla genel kurulun karar alma mekanizmasını harekete geçiren bir araç niteliğindedir.

Genel kurulu toplantıya çağırma yetkisi, TTK m. 410/f.1 uyarınca kural olarak yönetim kuruluna aittir. Pay sahipleri, ancak belirli koşulların varlığı halinde genel kurulun karar alma mekanizmasını harekete geçirebilirler (TTK m. 410/f.2 veya TTK m. 411). Bu yönüyle, genel kurulun toplantıya çağrılması hususunda asli yetkinin yönetim kuruluna tanınmış olması ilk bakışta çelişkili gelebilir; genel kurulda, şirketin iradesini meydana getirecek kişiler pay sahipleri olduğundan genel kurulun ne zaman, nerede ve hangi amaçla toplanacağına da pay sahiplerinin karar vermesi gerektiği düşünülebilir. Fakat kanun koyucunun tasarladığı ideal anonim şirket yapısı göz önüne alınırsa toplantı çağrısı bakımından asli yetkinin yönetim kuruluna tanınması, şaşırtıcı bir tercih değildir. Zira şirketin yönetimi ve stratejik planlaması bakımından yetkili ve görevli olan yönetim kurulunun, şirketin içinde bulunduğu finansal ve operasyonel koşulların yarattığı fırsatları ve riskleri değerlendirerek genel kurulun toplanmasını gerektiren bir durum olup olmadığına karar verme hususunda da yetkili olması gerekir. İdeal anonim şirket yapısında pay sahiplerinin kolektif hareket etme problemi, şirket faaliyetlerine ilgisiz ve kayıtsız olmaları ve menfaatlerinin homojen olmaması da pay sahiplerinin yönetim kurulu vasıtasıyla bir araya getirilerek şirketin karar alma sürecinin başlatılmasını zorunlu kılar.

TTK sisteminde genel kurul toplantısının çağrı usulüne riayet edilerek gerçekleştirilmesi esas olsa da, TTK m. 416 hükmü ile belirli şartların varlığı halinde çağrı usulüne riayet edilmeksizin genel kurul toplantısının yapılabilmesine cevaz verilmiştir. İlgili hüküm uyarınca tüm pay sahipleri, aralarından biri itiraz etmediği takdirde, çağrı usulüne riayet etmeksizin genel kurul olarak toplanabilir ve bütün pay sahipleri hazır bulunduğu (toplantı nisabı korunduğu) sürece karar alabilirler.

Çağrısız genel kurul toplantısı yapılabilmesine cevaz verilmesinin altında yatan nedenlerin, ideal anonim şirket model alınarak tasarlanan çağrı usulünün getirdiği iş yükünün azaltılması, masraflardan tasarruf edilmesi ve karar alma sürecinin hızlandırılması olduğu belirtilmektedir. Gerek yönetim kurulu ile pay sahipleri gerekse pay sahiplerinin birbirleri arasında iletişim ve koordinasyon araçlarının kısıtlı olmadığı kapalı şirketlerde, hızlı ve masrafsız bir şekilde karar alınmasının yolunu açan çağrısız genel kurul toplantısı, bu yönleriyle büyük önem taşır.

- Yönetim kurulunun genel kurulun karar alma sürecindeki rolü

TTK m. 416/f.1 hükmünde çağrısız genel kurul toplantılarında çağrı usulüne riayet edilmesine gerek olmadığı belirtilirken genel kurul toplantısına ilişkin diğer kuralların (toplantıya katılma ve toplantının yapılmasına) uygulanacağı açıkça düzenlenmiştir. Bu bağlamda, çağrıya ilişkin düzenlemeler dışında, toplantı öncesindeki hazırlıklara ve toplantının yürütülmesine ilişkin düzenlenmelerin çağrısız genel kurul toplantılarında da mutlak biçimde uygulanması gerektiği ileri sürülebilir. Nitekim TTK m. 375/f.1 (f) bendinde “genel kurul toplantılarının hazırlanmasının” yönetim kurulunun devredilemez görev ve yetkisi olarak düzenlenmesi, çağrısız genel kurul toplantısına ilişkin sürecin yönetim kurulu tarafından başlatılacağı ve toplantının yönetim kurulunun nezaretinde yapılacağı düşüncesini destekler. Toplantı hazırlıklarına ilişkin TTK ve Genel Kurul Yönetmeliği’nde yer alan diğer hükümler de, toplantının çağrılı veya çağrısız yapıldığı yönünde bir ayrım gözetmeksizin, hazırlık işlemleri konusunda yönetim kurulunun yetkili ve görevli olduğuna işaret etmektedir (TTK m. 407/f.2, TTK m. 415, TTK m. 417).

Bu düzenlemeler, Türk hukukunda yönetim kurulunun inisiyatifi bulunmadan pay sahiplerinin bir araya gelerek çağrısız genel kurul toplantısı yoluyla karar alıp alamayacağı sorusunu beraberinde getirmektedir. Önemle belirtmek isteriz ki, çağrısız gerçekleştirilecek toplantının hazırlığına ve yürütülmesine ilişkin işlerin yönetim kurulu tarafından yapılmasında herhangi bir engel bulunmadığı gibi; aslında bu işlerin yönetim kurulu tarafından yapılması ve yönetim kurulunun genel kurulun karar alma sürecine dâhil olması, çağrısız genel kurul toplantısında görüşülebilecek ve karar alınabilecek konuların alanını genişletir.

Kanaatimizce toplantı hazırlıklarına ilişkin bu düzenlemelerden hareketle, yönetim kurulunun dahli olmadan tüm pay sahiplerinin bir araya gelerek genel kurul toplantısını yapmalarının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmamalıdır. Zira toplantı hazırlıklarına ve toplantının yürütülmesine ilişkin kurallar, model anonim şirket yapısının olağan seyrinde genel kurul toplantısının sağlıklı bir düzen içerisinde gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla tasarlanmışlardır. Anonim şirketlerde çeşitli sebeplerle yönetim kurulu, bu işleri yapma erkinden yoksun olabilir veya yapmaktan bilinçli bir şekilde imtina edebilir. Böyle durumlarda pay sahiplerinin genel kurulun yetkisine bırakılan konular hakkında alacakları kararlar vasıtasıyla şirket iradesini teşekkül ettirmelerine toplantı usulüne ilişkin bir takım kurallar gerekçe gösterilerek engel olunması, şirketin işleyişine zarar vereceğinden şirket menfaatine sonuç doğurmayacaktır.

TTK m. 416 hükmünün uygulanma şartları göz önüne alındığında, çağrısız genel kurul toplantısı özelinde pay sahiplerinin kolektif hareket etme probleminden mustarip olmadıkları ve ilgili konunun görüşülüp karara bağlanmasına ilişkin menfaatlerinin homojen olduğu söylenebilir. Bu sebeple, pay sahiplerinin homojen olmayan menfaatlerinin şirket menfaati ekseninde tartılarak pay sahiplerinin yönetim kurulu tarafından belirli bir amaç çerçevesinde bir araya getirilmelerinin gerektiği düşüncesi, çağrısız genel kurul toplantıları özelinde ileri sürülemez. Ayrıca, çağrısız genel kurul toplantıları, fiilen pay sahibi sayısının az olduğu; bu durum neticesinde, pay sahiplerinin birbirlerini tanıdıkları, pay sahipliği yapısı hakkında bilgi sahibi oldukları ve birbirleriyle iletişim imkânlarının kısıtlı olmadığı yapılarda gerçekleştirilebileceği için toplantı öncesinde genel kurula katılmaya yetkili pay sahiplerinin kimler olduğunun ve toplantıya hangi pay sahiplerinin katıldığının mutlaka yönetim kurulu tarafından tespit edilmesinin gerektiğini ileri sürmek, şekli esasın önüne geçirmek anlamına gelecektir. Zira pay sahibi sıfatı ve pay sahipliği yapısı hakkında uyuşmazlık bulunan şirketlerde, bu uyuşmazlık pay sahipleri arasındaki ilişkiye yansıyacak ve neticede pay sahipleri arasında belirli bir koordinasyonun varlığını gerektiren çağrısız genel kurul toplantısının şartları zaten oluşmayacaktır. Böyle bir uyuşmazlık bulunmayan şirketler özelindeyse, toplantıya katılacak pay sahiplerinin toplantı öncesinde tespit edilmesi ve hazirun cetvelinin düzenlenmesi gibi hususlar ise bir formaliteden öteye anlam taşımayacaktır. Kararların geçerli bir şekilde alınıp alınmadığı hususunda ileride bir uyuşmazlık doğması ihtimaline karşı, her ne kadar TTK m. 422 hükmü böyle bir zorunluluk öngörmese de, pay sahipleri tarafından imzalanan genel kurul tutanağı yeterli bir ispat aracı vazifesini görecektir.

- Çağrısız genel kurul toplantısında karara bağlanabilecek konular

TTK m. 408/f.1 hükmünde genel kurulun kanunda ve anasözleşmede açıkça öngörülmüş hallerde karar almaya yetkili olduğu düzenlenmiş; TTK m. 374/f.1 hükmünde ise, yönetim kurulunun kanun ve anasözleşme uyarınca genel kurulun yetkisine bırakılan hususlar dışında her türlü iş ve işlem hakkında karar almaya yetkili olduğu belirtilmiştir.

TTK m. 374 ve m. 408 hükümleri bir arada değerlendirildiğinde, TTK sisteminde organlar arasındaki ilişkinin astlık-üstlük hiyerarşisi çerçevesinde tasarlanmadığı; aksine her organa yetki tanınan hususlarda ortaklığın iradesini oluşturma erkinin tanındığı, bir anlamda organlar arasında fonksiyon ayrılığı bulunduğu söylenebilir. Bu bağlamda, TTK sisteminde organlar arası yetki dağılımı bakımından işbölümü ilkesinin tercih edildiği öğretide ifade edilmektedir.

TTK m. 408/f.2 hükmünde ise genel kurulun devredilemez yetkileri sayılmakla birlikte TTK m. 408/f.2 hükmünün genel kurulun yetkisine bırakılan bütün hususları bir bütün halinde düzenlediği söylenemez. Zira TTK m. 408/f.2 hükmünde sayılan devredilemez yetkiler dışında, çeşitli hükümlerde genel kurulun yetkisine bırakılmış konular TTK’da düzenlenmektedir (Örneğin; TTK m. 151, m. 173, m. 189, m. 356, m. 379, m. 395, m. 396, m. 504). TTK hükümlerinde açıkça öngörülen bu yetkilerle birlikte, öğreti ve yargı kararlarında genel kurulun yetkisine bırakıldığı kabul edilen farklı konular da bulunmaktadır (yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açılması, TTK m. 198 uyarınca hâkimiyet sözleşmesinin onaylanması gibi).

Bazı hallerde genel kurulun yetkisine bırakılan konuda karar almasından önce, yönetim kurulunun harekete geçerek bazı iş ve işlemleri sonuçlandırmış olması gerekir. Bu hallerde genel kurul kararı, yönetim kurulunun işleminin onaylanması ve onaylanmaması şeklinde tezahür edecek ve genel kurul kararı vasıtasıyla iş ve işleme ilişkin nihai irade teşekkül etmiş olacaktır. Örneğin, TTK m. 408/f.2 (d) hükmü uyarınca genel kurulun finansal tablolar hakkında karar alabilmesi için finansal tabloların veya TTK m. 151 uyarınca genel kurulun birleşme kararını alabilmesi için öncelikle birleşme sözleşmesinin yönetim kurulu tarafından düzenlenmiş ve genel kurula sunulmuş olması gerekir. Şirketin yönetimi konusunda yetkisi bulunmayan genel kurul (ve pay sahipleri), yönetim kurulunun dahli olmadan bu iş ve işlemleri şirket adına gerçekleştiremeyecek ve nihayetinde ilgili kararların nitelikleri itibarıyla genel kurulda onay veya ret yönünde karar alınamayacaktır.

Bu bağlamda; çağrısız genel kurul toplantısı yönetim kurulunun dahliyle yapıldığı takdirde, genel kurulun alabileceği kararlar bakımından herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır. Fakat çağrısız genel kurul toplantısı yönetim kurulunun dahli olmaksızın gerçekleştiriliyorsa, yukarıda belirtildiği üzere yönetim kurulunun iş veya işleminin onaylanması şeklinde tezahür eden genel kurul kararlarının alınması mümkün olmayacaktır. Buna karşılık, şirketin içyapısını ve organizasyonunu ilgilendiren anasözleşme değişikliklerine, yönetim kurulu üyelerinin seçimine veya görevden alınmasına ilişkin kararların yönetim kurulunun sürece dâhil olmadığı bir çağrısız genel kurul toplantısında alınmasının önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır.

Sonuç olarak, kanaatimizce çağrısız genel kurul toplantısı, şirketin salt çağrı usulünün getirdiği masraf ve iş yükünden tasarruf etmesine ve karar alma sürecinin hızlandırmaya hizmet etmez. Aynı zamanda, TTK sisteminde genel kurulun karar alma mekanizmasının harekete geçirilmesi hususunda pasif konumda olan pay sahiplerinin şirket iradesinin oluşumuna doğrudan etki etmelerini sağlayan bir araç niteliğindedir.

- Genel Kurul Yönetmeliği m. 35’te yapılan değişikliğin değerlendirilmesi

Genel Kurul Yönetmeliği’nin “Bakanlık temsilcisi istenmesi” başlığını taşıyan m. 35 hükmünde, genel kurul toplantısına Bakanlık temsilcisinin katılmasının gerektiği hallerde, Bakanlık temsilcisi görevlendirilmesine ilişkin başvurunun kimler tarafından ne şekilde yapılması gerektiği düzenlenmiştir.

İlgili hükümde, TTK’nın çağrı hususunda yetkilendirdiği kişilere ilişkin hükümleri ile uyumlu bir şekilde, genel kurulu toplantıya çağırma bakımından asli yetkili yönetim kurulu ve yönetim kurulu dışında çağrıya yetkili diğer kişilerin, Bakanlık temsilcisi talebinde bulunabileceği düzenlenmektedir. İlgili hükmün değişiklikten önceki halinde, çağrısız genel kurul toplantısı usulüne yönetim kurulunun dahli olmaksızın doğrudan pay sahipleri tarafından başvurulması ihtimalinde Bakanlık temsilcisi görevlendirilmesi talebinin ne şekilde yapılacağı hususu düzenlenmemişti.

Genel Kurul Yönetmeliği m. 35’e eklenen üçüncü cümle ile hükümdeki boşluk bir ölçüde giderilmiştir. Söz konusu üçüncü cümlede, yönetim kurulunun organ vasfını kaybettiği hallerde; yönetim kurulu üyelerinin seçimi amacıyla sınırlı olarak çağrısız toplantı yapılmak istenmesi halinde, pay sahiplerinin tamamının imzalarının noterce onaylandığı bir dilekçe ile Bakanlık temsilcisi görevlendirilmesini isteyebilecekleri düzenlenmiştir.

Bu düzenlemenin bir benzeri mülga 6762 sayılı TTK döneminde yürürlükte olan 7 Ağustos 1996 tarihli 22720 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sermaye Şirketlerinin Genel Kurul Toplantıları ve Bu Toplantılarda Bulunacak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Komiserler Hakkında Yönetmelik (“Bakanlık Komiserleri Yönetmeliği”) m. 9 hükmünde yer almaktaydı. “Davete Yetkili Olanlar” başlığını taşıyan Bakanlık Komiserleri Yönetmeliği m. 9 hükmüne göre organsız kalan şirketlerde, ortakların tamamının imzalarının noterce onaylanmış bir yazı ile genel kurul olarak toplanmak istediklerini Bakanlığa bildirmeleri durumunda, yalnızca şirket organlarının oluşturulması amacıyla toplantı yapılabileceği belirtilmişti.

Genel Kurul Yönetmeliği m. 35'e eklenen bu cümle bir yönüyle olumlu karşılanmalıdır. Zira, söz konusu hükmün ilk halinde, Genel Kurul Yönetmeliği m. 32/f.1 (a) uyarınca kuruluşu ve anasözleşme değişiklikleri Ticaret Bakanlığı’nın iznine tabi olan şirketlerde çağrısız genel kurul toplantısı vasıtasıyla organ yokluğuna ilişkin sorunu derhâl ortadan kaldırmak isteyen pay sahiplerinin, Bakanlık temsilcisi görevlendirilmesi talebinin ne şekilde yapacağı belirli değildi. İlgili cümle Genel Kurul Yönetmeliği m. 35 hükmüne eklenmiş olmasaydı; pay sahiplerinin Bakanlık temsilcisi görevlendirmesini talep edebileceği yönünde açık bir düzenleme bulunmadığından hareketle, idarenin Bakanlık temsilcisi görevlendirmekten imtina etmesi riski mevcuttu. Bu takdirde, organ yokluğunu gidermek amacıyla pay sahiplerinin elindeki hukuki araçlar, TTK m. 410/f.2 uyarınca genel kurulu toplantıya çağrı hususunda yetkilendirilmek amacıyla mahkemeye başvurmak veya TTK m. 530 uyarınca açacakları fesih davasında mahkemeden genel kurulun toplantıya çağrılması amacıyla kayyım atanması talep etmek ve mahkemenin atadığı kayyım tarafından genel kurul toplantısı sürecinin başlatılmasını beklemek ile sınırlı olacaktı. Şüphesiz, pay sahiplerinin çağrısız genel kurul toplantısı yaparak organ yokluğuna ilişkin sorunu ivedilikle ortadan kaldırmaları imkân dâhilindeyken, sırf Bakanlık temsilcisinin görevlendirilmesini sağlayabilmek amacıyla anılan bu yollara başvurmalarını beklemek, TTK düzenlemelerinin amacına uygun olmadığı gibi gereksiz masraf ve iş yükü yaratacaktı.

Genel Kurul Yönetmeliği m. 35 hükmünde yapılan değişiklik, yukarıda uygulamada sorun yaratabilecek bir hususa çözüm getirilmiş olması yönünden olumludur; ancak kanaatimizce, söz konusu değişikliğin yorumlanması olumsuz ve neticede TTK sistemi ile uyumsuz sonuçlar doğurmaya da elverişlidir.

İlgili hüküm, her ne kadar Bakanlık temsilcisinin katılmasının zorunluğu olduğu toplantılarda temsilci görevlendirme talebinin ne şekilde yapılacağını düzenliyorsa da, Türk hukukunda pay sahiplerinin yönetim kurulunun dahli olmaksızın çağrısız genel kurul toplantısında bir araya gelmelerinin ve kendi yetkilerine bırakılmış konularda karar almalarının kural olarak mümkün olmadığı; pay sahiplerinin ancak istisnaen organ yokluğu hali ile sınırlı şekilde organ yokluğunu gidermek amacıyla çağrısız genel kurul toplantısında bir araya gelebilecekleri şeklinde yorumlanmaya elverişlidir. İlgili değişikliğin kaynağını teşkil eden mülga Bakanlık Komiserleri Yönetmeliği m. 9 hükmünde, yönetim kurulunun dahli olmaksızın çağrısız genel kurul toplantısının ancak organ yokluğunu gidermek amacıyla yapılabileceğinin benzer ifadelerle düzenlemiş olması, geçmiş dönemde olduğu gibi TTK döneminde de idarenin pay sahiplerinin ancak bu şartlar altında ve amaçla çağrısız genel kurul toplantısında bir araya gelebileceklerini kabul ettiğine işaret etmektedir.

Yukarıda belirttiğimiz üzere, çağrısız genel kurul toplantısının fonksiyonu, sadece halka kapalı şirketlerde zahmetli çağrı usulünün törpülenmesi ve karar alma sürecini hızlandırılması ile sınırlı değildir. Çağrısız genel kurul toplantısı aynı zamanda, yönetim kurulunun genel kurulun karar alma sürecini harekete geçirme erkinden yoksun olduğu veya genel kurulun karar alma sürecini hareket geçirmekten imtina ettiği hallerde pay sahiplerinin kendi yetkilerine bırakılan konuları görüşüp karara bağlamalarına hizmet eder. Bu bağlamda, idarenin yönetmelik hükmü ile yetkisine bırakılmamış bir konuda maddi hukuka ilişkin bir düzenleme yaparak pay sahiplerinin haklarını sınırlayabileceği kabul edilemez.

Sonuç olarak, TTK’da çağrısız genel kurul toplantılarına ilişkin sürecin yönetim kurulu tarafından başlatılması gerektiği veya yönetim kurulunun mutlaka karar alma sürecine dâhil olması gerektiği yönünde bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu bağlamda, organ yokluğu olsun veya olmasın pay sahiplerinin çağrısız genel kurul toplantısında bir araya gelerek yönetim kurulu üyelerinin seçimi veya görevden alınması konularını görüşüp karara bağlayabilecekleri kabul edilmelidir. Genel Kurul Yönetmeliği m. 35 hükmünde yapılan değişiklik, her ne kadar Bakanlık temsilcisinin hangi hallerde ve ne şekilde görevlendirileceğini düzenliyorsa da; hükmün arka planı göz önüne alındığında, kuruluşu ve anasözleşme değişikliği Bakanlık iznine tabi olup olmadığına bakılmaksızın bütün anonim şirketlerde pay sahiplerinin çağrısız genel kurul toplantısı yapma ve kendi yetkilerine bırakılan konularda karar alma imkânlarını sınırlayacak şekilde yorumlanmaya elverişli olduğundan, uygulamada sorun yaratma riskini beraberinde getirmektedir.

 

Paylaş