KÖR TANRIÇANIN LABİRENTİNDE KAYBOLMAK: TİHEK’İN ADALETE ERİŞİM KARARININ ELEŞTİRİSİ

            Av. Mustafa Keskin
 
15. yüzyıldan itibaren, adalet gözleri bağlı, üzerinde ve elinde birçok sembolik nesneler taşıyan bir kadın olarak somutlaştırıldı. Kadını körleştiren göz bağının, tarafsızlığı ve kanun önünde eşitliği temsil ettiği düşünüldü[1]. Bu nedenle de adalet tanrıçası, hukuk fakültelerinin, kamu binalarının ve adliyelerin olmazsa olmaz figürü haline geldi. Peki adalet labirentinde hakkını arayan körlere veya hakkını arayanlara profesyonel destek sağlayan kör avukatlara, kör tanrıça yol gösterdi mi? Yoksa adilliği sağlayan terazisini ve adaleti uygulayan kılıcını bırakıp, engelli bireylerin adalete erişememe çağrılarına “kulaklarını da mı tıkadı”?
 
Yukarıda sembolize etmeye çalıştığımız paradoksa ilişkin, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun (“TİHEK”) 2022/830 Sayılı kararı (“Karar”) birçok done içermekte ve gerekçesi ve vardığı sonuç açısından da kanaatimizce eleştirilmesi gereken hususları barındırmaktadır.
 
            SOMUT OLAYIN ÖZETİ
 
Başvuran, görme engelli bir avukat olduğunu, görme engelli avukatların Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP), CELSE Uygulaması ve e-Duruşma sistemlerinin dijital açıdan erişilebilir olmaması nedeniyle bazı durumlarda yardım almaksızın mesleklerinin icrası için gerekli işlemleri tek başına gerçekleştiremediklerini, adalet saraylarının ceza infaz kurumlarının evrensel erişilebilirlik standartlarına uygun tasarlanmaması nedenleriyle engellilik temelinde ayrımcılığa uğradığını, bu kapsamda bağımsız yaşayabilme ve topluma dâhil olma, adalete erişim, hak arama özgürlüğü ve çalışma hakkının ihlal edildiğini, bu sorunların rapor edildiğini ancak çözülmediğini belirtmekte ve ayrımcılık yasağı ihlallerinin incelenmesini talep etmektedir (Parag: 2, 6.).
 
Muhatap merkezi idarede yer alan Adalet Bakanlığı (“Bakanlık”) tarafından, yeni yapı projelerinde evrensel erişilebilirlik standartlarının dikkate alındığı belirtilmiştir. Eski binalarda ise ilgili başsavcının talebi olması halinde, binanın fiziksel özellikleri elverdiği ölçüde ve o yılki mimari yapılara ayrılan bütçe kapsamında erişilebilirlik çalışmalarının yürütüldüğü bildirilmiştir. Buna rağmen halihazırda erişilebilirlik sorunlarının devam ettiği ifade edilmiştir (Parag: 3, 4.). UYAP’ın erişilebilirliği için çalışmaların sürdüğü; fakat e-duruşma sisteminin erişilebilirliği için herhangi bir çalışmanın olmadığı belirtilmiştir (Parag: 5.).
 
TİHEK, tarafların açıklamalarını değerlendirmiş, erişilebilirlik sıkıntılarını tespit eden incelemesini yaptırmış (Parag: 23, 24, 25.) ve "adalet hizmetlerinde var olan sıkıntıların muhatap Kurumca zamana yayılan bir süreçte ve mali imkânlar nispetinde çözüme kavuşturulacağının ifade edildiği görülmüş ve muhatap Kurum tarafından bir çabanın ortaya koyulması nedeniyle" Bakanlık’ın ayrımcılık yasağını ihlal etmediğine karar vermiştir.
 
Kanaatimizce, yukarıda özetlemeye çalıştığımız kararda, kararın omurgasını oluşturan “erişilebilirlik” ve “ayrımcılık” kavramları, ne ilgili mevzuat, literatür ve içtihatlara ne de TİHEK’in eski kararlarına uygun olarak tanımlanmış ve değerlendirilmiştir. Aşağıda bu kavramların çerçevesini çizip içini doldurmayı ve Karar’daki isabetsiz hususların altını çizmeyi amaçlamaktayız.
 
            ERİŞİLEBİLİRLİK
 
Karar’da erişilebilirlik ve makul düzenleme ilkelerinin ayrımları ortaya konmamış ve makul düzenleme ilkesi irdelenirken (Parag: 10, 26, 27), erişilebilirlik ilkesinin tanımlanmasından kaçınılmıştır. Halbuki bu iki ilke değerlendirilmeden, erişilebilirliğe ilişkin bir başvurunun karara bağlanması mümkün değildir. Nitekim TİHEK’in önceki kararlarında erişilebilirlik ve makul düzenleme ilkelerine detaylı bir şekilde yer verildiği görülmektedir[2].
 
5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’un[3] “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesine göre erişilebilirlik kavramı “binaların, açık alanların, ulaşım ve bilgilendirme hizmetleri ile bilgi ve iletişim teknolojisinin, engelliler tarafından güvenli ve bağımsız olarak ulaşılabilir ve kullanılabilir olmasını” ifade etmektedir. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi (“Komite”), erişilebilirliği, engelli bireylerin bağımsız olarak yaşamaları, topluma dâhil olabilmeleri, medeni, siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel haklarının etkili ve eşit olarak yaşama geçirilmesi için bir ön koşulu olarak belirtmektedir. Bu kapsamda erişilebilirliğin yalnızca eşitlik ve ayrımcılık yapmama bağlamında değerlendirilmeyip aynı zamanda topluma yatırım yapmanın bir yolu ve sürdürülebilir kalkınma gündeminin ayrılmaz bir parçası olarak görülmesi gerekliliğini vurgulamaktadır (2 Nolu Genel Yorum Paraf: 4)[4]. Dolayısıyla adalet sisteminde kullanılan tüm tesisler (adliyeler, cezaevleri, adli tıp kurumları, gözaltı merkezleri, idari ofisler vb.) ve hizmetlerin (bilişim sistemleri ve ulaşım araçları) erişilebilirliği, evrensel tasarıma uygun yapılmasa ve bunun için bütçe ayrılmazsa, adalete etkili erişim (Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Haklarına İlişkin Sözleşme (“EHS”) M. 13) söz konusu olmaz (2 Nolu Genel Yorum Paraf: 37). Ayrıca adliye, polis merkezi gibi adalete ilişkin yerleşimlerin erişilebilirliği, hem hak arayışı için bu kurumlara giden engelli bireyleri hem de adaletin tesisi için bu kurumlarda görev yapan avukat, yargıç, personel gibi engelli bireyleri etkiler[5]. Nitekim engelli kişilerin, adalet kamu hizmetine diğer bireylerle eşit bir şekilde katılım hakkı vardır. Adalete eşit erişim hakkı gereğince, engelli bireylerin yargılama süreçlerine doğrudan katılma olanağı tanınmalı ve engelli bireyler adalet kamu hizmetinde diğer bireylerle eşit bir şekilde yer almalıdır. Devletler engelli bireylerin herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmaksızın adalet sisteminde yargıç, avukat, tanık, bilirkişi ve mahkeme görevlisi olarak görev yapabilmesini sağlamalıdır. Bu amaç doğrultusunda, adalet sistemindeki tüm tesislerin engelli çalışanlar için erişilebilirliğinin sağlanması gerekecektir. Komite, taraf devletlerin adalete erişimin önündeki fiziksel engelleri kaldırmaları için kaynak tahsis etmek ve erişilebilirliği sağlamak için planlar geliştirmek de dahil olmak üzere bir dizi tavsiye yayınlamıştır[6].
 
Makul düzenleme ise 6701 Sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kanunu’nun[7] 2. maddesinde, engellilerin hak ve özgürlüklerini tam ve diğer bireylerle eşit şekilde kullanmasını veya bunlardan yararlanmasını sağlamak üzere belirli bir durumda ihtiyaç duyulan, mali imkânlar nispetinde, ölçülü, gerekli ve uygun değişiklik ve tedbirler olarak tanımlanmaktadır. Bu noktada erişilebilirliğin ve makul düzenlemenin ayrımını ortaya koymak gerekmektedir. Komite’nin yorumundan alıntı yapmak, iki ilkenin çerçevesinin çizilip içinin doldurulmasında yol gösterici olacaktır. “Erişilebilirlik gruplarla ilgilidir, öte yandan makul düzenleme bireylerle ilgilidir. Bu, erişilebilirlik sağlama görevinin ex ante (tahmin edilen) bir görev olduğu anlamına gelmektedir. Bu nedenle, Taraf Devletler bir yere girilmesi ya da hizmetin kullanılmasına dair bireysel bir talep almadan erişilebilirliği sağlama görevine sahiptir. Taraf Devletlerin, engelli bireylerin örgütleri ile istişare içinde kabul edilen erişilebilirlik standartlarını belirlemesi gerekmekte ve bu standartlar hizmet sunucular, müteahhitler ve ilgili diğer paydaşlar için ayrı ayrı belirlenmelidir. Erişilebilirlik standartları kapsamalı ve standart şekilde olmalıdır. Erişilebilirlik standartları geliştirilirken dikkate alınmayan nadir engelleri bulunan bireyler ya da erişilebilirliği sağlamak için sunulan yaklaşım, yöntem ya da araçları kullanmayan bireyler (örneğin Braille alfabesini okumayanlar) söz konusu olduğunda, erişilebilirlik standartlarının uygulanması dahi bu kişilerin erişimini sağlamak için yeterli olmayabilir. Böyle durumlarda, makul düzenleme devreye girebilir. Sözleşme uyarınca, Taraf Devletlerin engelli bireyler için aşamalı olarak erişimi sağlamaktan kaçınmak için tasarruf tedbirlerini bir mazeret olarak kullanmalarına izin verilmemektedir. Erişilebilirliği sağlama yükümlülüğü koşulsuzdur, yani erişilebilirliği sağlamakla yükümlü varlık engelli bireylere erişim sağlama yüküne göndermede bulunarak bunu yerine getirmemenin mazeretini öne süremez. Makul düzenleme görevi, bunun aksine, ancak uygulamanın aşırı yük oluşturmaması halinde söz konusudur.” (2 Nolu Genel Yorum Paraf: 25).
 
Yukarıdaki açıklamalarımız ışığında Karar’ı incelediğimizde, üç hususun üzerinde durulması gerektiği kanaatindeyiz[8]. Öncelikle TİHEK’in erişilebilirlik ve makul düzenleme ilkelerini ortaya koyması ve şikâyet kapsamında bunları somutlaştırması gerekmektedir. Başvurucunun sunduğu raporda, Bakanlık’ın kendi beyanlarında ve TİHEK’in kendi incelemelerinde belirtilen erişilebilirlik sorunlarının giderilmemesi üzerinde durulmalı ve kanaatimizce EHS m. 13’de düzenlenen adalete erişim hakkının ön koşulu olan erişilebilirliğin sağlanmadığı ve devletin EHS m. 9 uyarınca erişim önündeki engellerin tespiti ve ortadan kaldırılması için gerekli tedbirleri almaması nedeniyle EHS m. 9 hükmünün ve erişilebilirlik hakkının ön koşulu olduğu, EHS m. 13’te düzenlenen adalete erişim hakkının ve EHS m. 27’de düzenlenen çalışma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmalıydı.
 
Komite tarafından hazırlanan 09.04.2019 tarihli nihai gözlem raporunun 27’nci maddesinin c bendinde “mahkeme binalarına ve savcılığa fiziksel erişimin önündeki engeller” olmasından endişe duyulduğu değerlendirmesine yer verilmiştir. Ayrıca Türkiye’ye yönelik, adalet sistemindeki tesislerin engelli kişilerin erişilebilirliğine uygun olmamasına ilişkin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (“AİHM”) başvuru yapılmıştır. Asalya/Türkiye kararında[9], belden aşağısı felçli ve tekerli sandalyeye bağımlı bir Filistin vatandaşı olan başvuran özellikle, sınır dışı edilmek üzere Kumkapı Yabancı Kabul ve Barınma Merkezi’nde tutulduğu koşullardan öncelikli olarak, asansör ve alaturka tuvalet bulunmayışı gibi, kendisi gibi tekerli sandalyeye bağımlı olan tutulan kişiler için yetersiz imkânlardan ötürü şikâyetçi olmuştur. AİHM, başvuranın Kumkapı Yabancı Kabul ve Barınma Merkezi’nde tutulduğu koşullar nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele yasağını konu edinen 3. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir[10]. AİHM, başvuranın bir yatakta uyuma ve yabancıların yardımına ihtiyaç duymaksızın gerektiği sıklıkta tuvaleti kullanabilme gibi, medeni bir yaşam sürmek için gerekli olan asgari ihtiyaçların karşılanmadığı koşullarda tutulmasının, insanlık onuruna aykırı olduğunu ve nispeten kısa bir süre için tutulmuş olmasına bakılmaksızın, keyfi olarak tutulmasının neden olduğu manevi ıstırabı ağırlaştırdığını değerlendirmiştir. AİHM bu koşullar altında, başvuranın aşağılayıcı muameleye maruz bırakıldığına karar vermiştir.
 
TİHEK’in Kararı’nın değerlendirilmesinde ikinci husus olarak, başvurucunun kendine özgü ihtiyaç veya tercihleri nedeniyle bireysel talepte bulunmadığı anlaşılmaktadır. Görme engelli bir avukat olduğunu belirterek, tüm görme engelli bireylere yönelik erişilebilirliğin sağlanmasını talep etmektedir. Bu nedenle, Karar’da erişilebilirlik üzerine yoğunlaşması gerekirken, TİHEK’in makul düzenlemeye odaklanması isabetsizdir ve ne yazık ki bu yaklaşım Karar’ın sonucunu etkilemektedir. Karar’da geçen bir durumu baz alarak örneklemek gerekirse, başvurucu görme engelli olması sebebiyle dokunmatik kontrol panelli asansörleri kullanamadığını, Braille etiketli tuşların konulması gerektiğini belirtmiştir. Bu durumda, devletin erişilebilirliği sağlamak hükümlülüğü kapsamında, zaten erişilebilir olmayan asansörleri tercih etmemesi, var olanları tespit etmesi ve düzeltmesi gerekmektedir. Yani görme engelli bireylerden talep gelmese bile idare bu tedbiri yerine getirmeliydi. Ancak başvurucu Braille okuyamadığını belirterek, sesli menünün yer aldığı bir kontrol paneli talep etseydi, öncelikle kendisinin bu bireysel talebi kapsamında idareden makul düzenleme talep etmesi ve idarenin de bunu değerlendirmesi gerekecekti. Görüldüğü gibi, başvurucunun belirttiği hususlar erişilebilirlik kapsamından çıkartılarak, isabetsiz bir şekilde makul düzenleme kapsamına dahil edince, idare tarafından hali hazırda alması gereken tedbirler olmaktan çıkıp talep halinde değerlendirilmesi gereken talepler haline gelmektedir. Erişilebilirliğin değerlendirilmemesiyle Karar’da meydana gelen eksikliği, TİHEK’in başka bir kararından yapılacak bir alıntıyla göstermek mümkündür. “Somut olayda bireysel bir talepten ziyade engellilere yönelik gerçekleştirilen bir sınav hakkında yapılan duyurunun görme engelli bireylere erişilebilir şekilde yapılmadığı iddia edildiğinden öncelikle erişilebilirliğe ilişkin ilkelerin ortaya koyulması gerekmektedir”[11].
 
Üçüncü olarak, dijital erişilebilirlik açısından da Karar yetersizdir ve değerlendirmeler eksiktir. Karar’da Bakanlık tarafından, başvurucunun taleplerine karşılık, E-Duruşma sisteminin bir video konferans sistemi olması ve ekranda gösterilen görüntü ve duruşma zaptı içeriğinin canlı bir video olması nedeniyle mevcut yapı kapsamında sistemde ekran okuyucu özelliğinin olmadığı ve bu konuda halihazırda yürütülen bir çalışmanın da bulunmadığı ifade edilmiştir. TİHEK’in eski kararlarında olduğu gibi Komite’nin erişilebilirliğe ilişkin 2 Nolu Genel Yorumu’na atıfta bulunarak, bu durumu eleştirmesi beklenirdi. Şöyle ki engelli bireylerin topluma tam ve eşit katılımını sağlamak için yeni teknolojiler kullanılabilir; ancak bunların erişilebilirliği sağlayan biçimde tasarlanmış ve üretilmiş olmaları gerekir. Yeni yatırım, araştırma ve üretim yeni engeller yaratmamalı ve eşitsizliği ortadan kaldırmaya katkıda bulunmalıdır. Bu nedenle, 9. maddenin 2 (h) paragrafı, Taraf Devletlere erişilebilir bilgi ve iletişim teknolojileri ve sistemlerinin, bunlardan asgari maliyetle yararlanılabilmesi için erken aşamada tasarlanmaları, geliştirilmeleri, üretilmeleri ve dağıtılmalarını teşvik etme görevi vermektedir (2 Nolu Genel Yorum Paraf: 22).
 
Komite, F. v. Austria başvurusunda[12] bilgi ve iletişim teknolojisinin özellikle engelli kişiler gibi yetersiz hizmet alan veya dışlanan nüfuslar için, mevcut hizmetleri dönüştürme ve bilgiye erişim için daha fazla talep yaratma olanağından dolayı önemli olduğuna dikkat çekmiştir[13]. Bu doğrultuda çeşitli hizmetlerin sunumunda yeni teknolojiler kullanan kamu kurumu ya da özel sektör kuruluşları tarafından bu hizmetlerin erişilebilir biçimde tasarlanması, sunulması, yeni yatırım, araştırma ve üretimlerin yeni engeller yaratmamasına özen gösterilmesi gerekmektedir.
 
    AYRIMCILIK YASAĞI VE EŞİTLİK
 
İnsan haklarına ilişkin uluslararası ve ulusal düzenlemeler mutlaka ayrımcılık yasağını ve eşitliği içerir ve ayrımcılık yasağı ve eşitlik bu düzenlemelerin omurgasını oluşturur. BM’nin bu konudaki tüm birikimini içeren Engelli Hakları Sözleşmesi, "Engelliliğe dayalı ayrımcılık"a ilişkin şu tanımı içermektedir: “siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni veya başka herhangi bir alanda insan hak ve temel özgürlüklerinin tam ve diğerleri ile eşit koşullar altında kullanılması veya bunlardan yararlanılması önünde engelliliğe dayalı olarak gerçekleştirilen her türlü ayrım, dışlama veya kısıtlamayı kapsamaktadır. Engelliliğe dayalı ayrımcılık makul düzenlemelerin gerçekleştirilmemesi dahil her türlü ayrımcılığı kapsar.” 6701 sayılı Kanun’un 2/(d) hükmü uyarınca ise, doğrudan ayrımcılık, "bir gerçek veya tüzel kişinin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden karşılaştırılabilir durumdakilere kıyasla eşit şekilde yararlanmasını bu Kanunda sayılan ayrımcılık temellerine dayanılarak engelleyen veya zorlaştıran her türlü farklı muameleyi" ifade eder. 6701 sayılı Kanun’un “Ayrımcılık yasağının kapsamı” başlıklı 5’inci maddesine göre ise, "Eğitim ve öğretim, yargı, kolluk, sağlık, ulaşım, iletişim, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler, sosyal yardım, spor, konaklama, kültür, turizm ve benzeri hizmetleri sunan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri, yürüttükleri faaliyetler bakımından bu hizmetlerden yararlanmakta olan veya yararlanmak üzere başvurmuş olan ya da bu hizmetler hakkında bilgi almak isteyen kişi aleyhine ayrımcılık yapamaz. Bu hüküm kamuya açık hizmetlerin sunulduğu alanlar ve binalara erişimi de kapsar.”  Görüldüğü üzere, pozitif düzenleme, yargı hizmetinin erişilebilir sunulmamasını doğrudan ayrımcılık kapsamında değerlendirmektedir. Keza aşağıda yer vereceğimiz kararlar da bu doğrultuda yorumlamaktadır.
 
AİHM'nin Türkiye'ye yönelik erişilebilirliğin sağlanmaması nedeniyle ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iki kararı dikkate alınabilir[14]. AİHM, Cam v. Türkiye Kararı'nda[15], Devlet üniversitesine ait konservatuarların açmış olduğu giriş sınavını kazanan görme engelli bireyin, okul yönetimince başvuranın görme engelli olduğu ve okulun yapısının uygun olmadığı sebebiyle kaydı yapılmamıştır. AİHM tarafından verilen kararda, demokratik temelde eğitim hakkının insan haklarının gerçekleşmesinde vazgeçilmez olduğu, devletin engellilere yönelik pozitif yükümlülük altında bulunduğu ve bunun için gerekli altyapıyı oluşturmakla yükümlü bulunduğu vurgulanmış olup; yalnızca görme engelli olması nedeniyle objektif ve makul bir gerekçe olmaksızın başvuranın eğitim hakkının engellenmesinin AİHS’nin  Ek 1 No'lu Protokol'ün 2. maddesi ile birlikte AİHS’nin 14. maddesini ihlal ettiğine karar verilmiştir. Bir diğer karar ise, AİHM Enver Şahin v. Türkiye Kararı'nda[16], başvuranın, üniversite birinci sınıfı okurken trafik kazası sonrasında belden aşağısı felç kalmıştır. Eğitimine devam edebilmek için üniversite yerleşkesinde gerekli düzenlemelerin yapılması talebinde bulunmuştur. Rektörlük, bütçe ve zaman kısıtlamalarını gerekçe göstererek başvuranın talep ettiği düzenlemelerin kısa süre içinde mümkün olmadığını, başvurana üniversite sınırları içinde yardımcı olacak birini tahsis etmeyi önermiştir. AİHM, başvuranın eğitim hakkını diğer öğrencilerle eşit düzeyde kullanması için hükümetin ve üniversite yetkililerinin gerekli özenle eyleme geçtiklerini ortaya koyamadığına hükmetmiştir. Çatışan çıkarlar arasında adil bir denge kurulamamıştır ve Mahkeme, AİHS’nin 14. maddesiyle birlikte AİHS’nin 1. Protokolünün 2. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir.
 
TİHEK'in erişilebilirliğin sağlanmamasının doğrudan ayrımcılık olduğuna ilişkin kararlarına da değinmemiz, bu karardaki anlaşılamaz farklılığı ve isabetsizliği daha net ortaya koyacaktır. TİHEK'in 2021/253 nolu kararında, görme engelli bir birey, Milli Kütüphane tarafından yayınevi eserlerinin görme engellilerin hizmetine sunulmasının 6279 sayılı Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu ile hüküm altına alınmasına rağmen bazı basılı kaynaklara ulaşamadığını belirterek kültürel yaşama katılma hakkını kullanmada erişilebilirliğin sağlanmadığı iddiasında bulunmuştur. Kararda, makul düzenleme yapma yükümlülüğü söz konusu olduğunda yükümlü idare açısından söz konusu düzenlemenin idareye ölçüsüz veya aşırı bir yük getirmesi halinde yükümlülüğün yerine getirilmemesi gündeme gelebilecekken somut olaydaki erişilebilirliğin hayata geçirilmesi hususunda hiçbir gerekçenin muhatap idare açısından haklı kabul edilemeyeceği hususuna yer verilmiştir. Bu çerçevede başvuranın engelli olmayan bireyler gibi istediği eserlere ulaşamamasının engellilik temelinde doğrudan ayrımcılığa yol açtığına ulaşılmıştır. TİHEK'in 2020/182 nolu kararında ise, başvuran, valilik kararı ile geniş bir alanın yaya ve araç trafiğine kapatılmasının %50 oranında engelli bir birey olarak en yakın ve zahmetsiz ulaşım araçlarını kullanamadığı için, alternatif oluşturmadan yapılan uygulamanın engelli kişiler bakımından dolaylı ayrımcılık oluşturduğu iddiasında bulunmuştur. Kararda engellilerin seyahat hakkından tam ve etkin olarak yararlanabilmesi için tüm alanlarda kesinti olmaksızın erişilebilirliğin sağlanması vurgulanarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ve muhataba idari para cezası uygulanmasına hükmedilmiştir.
 
            SONUÇ
 
            Engelli bireylerin adalete erişimi, toplumun her bireyinin eşit haklara sahip olduğu ve adaletin herkes için erişilebilir olması gerektiği temel prensiplerine uygun olarak sağlanmalıdır. Bu prensipler doğrultusunda, engellilerin yargı sistemine erişimi kolaylaştırılmalı, yargı süreçlerinde kendilerini ifade etmeleri için gerekli ortam ve araçlar sunulmalıdır. Ayrıca, engelli bireylerin çalışma hakkını ihlal edecek, adalet sistemindeki erişilebilirlik sorunları ortadan kaldırılmalı, herkes için eşit bir istihdam ortamı sağlanmalıdır. Bunlara ilave olarak, engelli bireylerin yargı sürecinde maruz kaldıkları ayrımcılık ve hak ihlalleri de ciddiye alınmalı ve gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır. TİHEK’in incelediğimiz bu kararı, adalet sistemimiz içerisindeki ayrımcı uygulamaların ve şartların tespiti ve çözümleri üzerinde tartışılması için önemli bir adım niteliğinde olacakken, yukarıda da irdelediğimiz gibi, TİHEK’in diğer kararlarıyla ve AİHM içtihatlarıyla bağdaşmayan, pozitif düzenlemelere aykırı bir karar olarak hükme bağlanmıştır. Tüm bu içtihat ve düzenlemeleri dikkate alan bir idari yargılama süreci sonunda, Karar iptal edilerek, yeni bir kararın yazılması sağlanacaktır kanaatindeyiz. Engelli bireylerin adalete erişimi konusunda yapılan her türlü gelişme, toplumsal adaletin ve insan haklarının daha da güçlenmesine katkı sağlayacaktır.
 
 
 Dipnotlar
 
[1] Jay, Martin, Must Justice Be Blind? The Challenge of Images to the Law, Filozofski Vestnik, volume 17 1996, (sayfa: 97-112), S. 98.
[2] TİHEK 2021/253 Ssayılı Kararı Paraf: 21 ve devamı; TİHEK 2020/182 Sayılı Kararı Paraf: 46.
[3] RG T: 7/7/2005 S: 25868
[4] 2 Nolu Genel Yorum için Bkz. https://digitallibrary.un.org/record/812025 Türkçe çevirisi için Bkz. https://www.esithaklar.org/2017/10/birlesmis-milletler-engelli-haklari-komitesi-genel-yorum-no-2/
[5] Flynn, Eilionóir/Moloney, Catríona/Butora, Janos Fiala/Echevarria, Irene Vicente, Final Report Access to Justice of Persons with Disabilities, December 2019, S. 10.
[6] Nitekim Komite 2019 yılında hazırladığı nihai gözlem raporunda Türkiye'ye adalete erişim kapsamında şu önerilerde bulunmuştur: "Avukatlar ile iletişim kurma imkanları ve bilgi kaynakları gibi hizmetler aracılığıyla, engelli bireylere erişilebilir ve uygun maliyetli adli yardım sunan insan kaynakları ve mali kaynakların temin edilmesi; erişilebilir ulaşım hizmeti dahil, engelli bireylerin, polis karakollarına, mahkemelere ve savcılığa erişimini sağlamak amacıyla yargı sistemi içinde zaman çizelgesi ve kıstas noktaları olan bir plan geliştirerek, gerekli kaynakların tahsis edilmesi; tüm engelli bireylerin, hakim, tanık, şikayet sahibi ya da davalı olarak, adalet sistemine etkili katılımına imkan veren ve kolaylaştıran yasal tedbirlerin alınması." (Paraf: 28)
[7] RG T: 20/4/2016 S: 29690.
[8] Belirttiğimiz bu hususlar, Karar’a karşı oy vermiş üyenin karşı oy yazısında da isabetli bir şekilde yer almaktadır.
[9] Başvuru No. 43875/09, 15.04.2014
[10] AİHM'nin benzer kararları için Bkz. Price / Birleşik Krallık 10.07.2001, Vincent / Fransa 24.10.2006, Z.H. / Macaristan 8.11.2011, Arutyunyan / Rusya 10.01.2012
[11] TİHEK 2023/63 nolu Karar Parag: 17
[12] CRPD/C/14/D/21/2014
[13] TİHEK 2023/63 nolu kararında, Komite’nin bu kararına atıfta bulunurken, incelediğimiz bu kararı değerlendirirken bu kararı dikkate almamıştır.
[14] Karar özetleri için Bkz. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Engellilik Temelinde Ayrımcılık, Ayrımcılık Temelleri Serisi No: 4, https://www.tihek.gov.tr/engellilik-temelinde-ayrimcilik-el-kitabi
[15] Başvuru No: 51500/08, Karar Tarihi: 23.02.2016
[16] Başvuru NO: 23065/12 Karar Tarihi: 30.01.2018

Paylaş