Çocukların Korunması İçin Yeni Bir Vizyona İhtiyaç Var!

Prof. Dr. Bilgehan Çetiner

 

Anayasamızın 41. maddesi “Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma… hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır” hükmünü amirdir. Buna rağmen maalesef ülkemiz gündeminin en önemli başlıklarından biri halen çocuk gelinler, çocuk istismarı ve çocuğa karşı şiddettir.

Bir toplumun gücü, toplumun en savunmasız kesimleri ile nasıl başa çıktığıyla kendini gösterir. Özellikle korunmaya muhtaç bir grup olarak çocuklara nasıl davranıldığı bunun en önemli göstergelerinden biridir. Türkiye, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesini 1990 yılında imzalayıp 1995 yılında yürürlüğe koymuş olmasına ve 2010 yılında Anayasa’nın 41. maddesinde çocukların korunmasını devletin görevleri arasına almasına karşın, bugün ülkemizde hâlâ çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda etkin bir sistemin kurulamamış olması kendimize bazı soruları sormamızı gerektirmektedir. Bunların başında hiç şüphesiz şunlar gelmektedir: Çocukları koruma sisteminin geliştirilmesi için nasıl bir yeni bakış açısı geliştirilmelidir? Çocuk koruma sistemi nasıl profesyonelleştirilebilir ve etkinliği ile kalitesi artırılabilir? Gelecekte çocukların korunması hangi uygulama ve politikalarla desteklenmelidir?

Tüm bu soruların cevaplanabilmesi için mevcut sistemin yapısının ortaya konmasında fayda vardır. Öncelikle belirtelim ki çocukların korunmasına dair düzenlemeler birçok kanuna yayılmış, dağınık bir görünüm arz etmektedir. Bunlar arasında en önemlileri Sosyal Hizmetler Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve Türk Medeni Kanunudur.

Sosyal Hizmetler Kanunu engelliler, ihtiyacı olan yaşlılar ile bakıma ve yardıma muhtaç diğer kişiler yanında “korunma ihtiyacı olan çocuklara” yönelik sosyal hizmetleri belirlemektedir. Kanun “korunmaya ihtiyacı olan çocuğu” ise anasız ve/veya babasız, anası ve/veya babası belli olmayan yahut bunlar tarafından terkedilen, ana veya babası tarafından ihmal edilip; fuhuş, dilencilik, alkollü içkileri veya uyuşturucu maddeleri kullanma gibi her türlü sosyal tehlikelere ve kötü alışkanlıklara karşı savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenen çocuklar” şeklinde tanımlamaktadır (madde 3/b). Aynı Kanunun 22. maddesi uyarınca korunmaya muhtaç çocuğun bu Kanunla belirtilmiş sosyal hizmet kuruluşlarında bakılabilmesi, yetiştirilebilmesi ve meslek sahibi edilebilmesi için Çocuk Koruma Kanununa göre yetkili ve görevli mahkemece tedbir kararı alınmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Çocuk Koruma Kanunu ise öncelikle korunma ihtiyacı olan çocuk ve suça sürüklenen çocuk ayırımı yapmaktadır. Kanun kapsamında alınabilecek koruyucu ve önleyici tedbirler kanunda “çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya yönelik danışmanlık, eğitim, bakım, sağlık ve barınma konularında alınacak tedbirler” olarak belirlenmektedir (madde 5). Burada da yine çocuklar hakkında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı; çocuğun anası, babası, vasisi, bakım ve gözetiminden sorumlu kimse, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen çocuk hâkimi tarafından alınabileceği öngörülmektedir (madde 7). Derhâl korunma altına alınmasını gerektiren bir durumun varlığı hâlinde ise çocuk, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından bakım ve gözetim altına alındıktan sonra acil korunma kararının alınması için Kurum tarafından çocuğun Kuruma geldiği tarihten itibaren en geç beş gün içinde çocuk hâkimine müracaat edilir ve acil korunma kararı alınmalıdır.

Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 1. maddesinde polisin görevleri arasında yardıma muhtaç çocuklara yardım da sayılmıştır. Ayrıca 11. maddesinde polisin sözle veya herhangi bir şekilde çocuklara sarkıntılık edenleri, kötü alışkanlıklara ve her türlü ahlaksızlığa yönelten ve teşvik edenleri herhangi bir müracaat veya şikâyet olmasa bile engelleyeceği ve gerektiğinde sevk edeceği düzenlenmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nin 1. maddesinde de korunmaya muhtaç halde olan, ihmal veya istismara maruz kalan, dışarıda bulunan, evden ya da kurumdan kaçan, mülteci, refakatçisi olmayan, sokaklarda yaşayan ya da çalışan, oturduğu yeri bildirmekten aciz olan, hakkında koruma, ıslah veya tedavi önlemleri alınan, suça maruz kalan, suç şüphesi altında bulunan, kimliği belirlenemeyen çocuklara yönelik hizmetlerin polisin görev alanında olduğu belirtilmektedir.

Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 1. maddesinde kanunun amaçları arasında şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan çocukların korunması da sayılmaktadır. Aynı Kanunun 3. maddesi uyarınca mülki amir tarafından yahut gecikmesinde sakınca bulunan hallerde verilecek bir kararla uygun barınma yeri sağlanması, hayati tehlikelerinin bulunması halinde geçici koruma altına alınmaları şeklinde tedbirlerin alınması mümkündür. Ayrıca hâkim tarafından söz konusu durumdaki çocukların bulundukları konuttan yahut yerden uzaklaştırılmaları; şiddet uygulayanın, korunan çocuklara, bu çocukların bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması, korunan çocukların bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması gibi önleyici tedbirlerine yönelik karar alınması da mümkündür (madde 5). Bu tedbirler gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk amirlerince de alınabilecektir (madde 5/f. 2).

Nihayet Türk Medeni Kanunu m. 346’da çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri yetmezse hâkimin çocuğun korunması için uygun önlemleri alacağı düzenlenmektedir. Bu kapsamda çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk edilmiş hâlde kalırsa çocuğu ana ve babadan alarak bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirebileceği gibi (TMK m. 347), çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hâkim belirli hâllerde velâyetin kaldırılmasına da karar verebilecektir (TMK m. 348).

Yukarıda kısaca özetlediğimiz çocukların korunmasına yönelik mevzuatta ilk bakışta göze çarpan husus, aynı yahut benzer içerikteki tedbirlerin birçok kanuna yayılmış biçimde düzenlendiği ve bu tedbirlere ilişkin karar verecek olan kişi, kurum ve mahkemelerin farklılıklar gösterdiğidir. Örneğin yok hükmündeki bir evlilik görüntüsü altında yahut yaşadığı aile içinde sistematik cinsel istismara uğrayan bir çocuğun tespiti halinde alınacak idari tedbirlere ilişkin aynı anda polis, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (yeni durumda bu kurumun devredildiği Aile Bakanlığı ve Bakanlığa bağlı il müdürlükleri), mülki amirler yahut kolluk amirlerinin yetkilendirildiği; hâkim kararı ile alınabilecek tedbirler bakımından ise bazen çocuk mahkemeleri bazen aile mahkemeleri bazen de genel mahkemelerin görevli kılındığı görülmektedir. Bu çok başlılık, çocuk koruma sisteminin etkinliğini önemli ölçüde azalttığı gibi kurumlar arası koordinasyonda yaşanmakta olan aksaklık ve eksiklikler çocuğun mağduriyetini daha da artırmaktadır.

Bu sebeple kanaatimizce ilk yapılması gereken, birçok ülkede olduğu gibi tek bir kanun içerisinde (örneğin Çocuk Koruma Kanunu) korunma ihtiyacı olan çocuklara yönelik alınacak tedbirlerin ve bunların uygulanmasının usul ve esaslarının düzenlenmesidir. Yine çocuğun korunması hususunda yalnızca bu konu ile iştigal edecek, yalnızca bu konuda uzmanlaşmış Bakanlık bünyesi dışında bağımsız bir idari kurumun oluşturulması şarttır. Aile, yaşlılar, engelliler ve diğer bakıma ve korunmaya muhtaç kişiler ile birlikte ayrıca çocukların korunması ile de görevlendirilen Aile Bakanlığının çocukların korunması bakımından etkin bir sistem kurup uygulayamadığı artık yaşanan sorunlar neticesi ortaya çıkan bir gerçektir. Bu sebepledir ki kanunlarda mülki amirler, kolluk amirleri, polis vb. idari kurumlar da ayrıca gerekli önleyici ve koruyucu tedbirleri almakla görevlendirilmek durumunda kalınmıştır. Bu ise çocuk koruma sisteminin yapısına ve bu alanda hâkim olan temel ilke ve esaslar ile bağdaşmamaktadır, zira söz konusu kurumların öncelikli iştigal konusu bu olmadığı gibi bu alanda bir uzmanlık geliştirmeleri de kendilerinden beklenemez. Tek bir kurumun yetkili olması bu konuda gerekli uzmanlaşmayı sağlayacağı gibi ihtiyaç duyulan bütçe bakımından da önemli avantajları beraberinde getirecektir.

Son olarak alınacak tedbirler konusunda hâkimin rolünün azaltılması ve kurulacak Kuruma daha çok görev ve yetki verilmesi korumada hayati öneme sahip zaman kayıplarının önüne geçecektir. Uygulamada herkesçe bilindiği üzere hâkimin yetkili kılındığı durumların tamamında ilgili idareden (çoğu zaman Aile Bakanlığı) gelen raporlar doğrultusunda karar verilmektedir. İşin tabiatı gereği gerekli zaman, personel ve uzmanlığı olmayan çocuk mahkemesi, aile mahkemesi yahut genel mahkeme hâkiminin gerekli önleyici ve koruyucu tedbirlerin alınmasında söz sahibi olabilmesi imkânı bulunmamaktadır. Özellikle önleyici ve destekleyici tedbirlerde tek söz sahibinin Kurum olması bu tedbirlerin zamanında alınabilmesi bakımından büyük önem taşır. Bu konuda BM Çocuk Hakları Sözleşmesi Ülke Raporlarında özellikle övgüyle bahsedilen İskandinav ülkeleri çocuk koruma sistemleri incelenerek ülkemizde de model alınması söz konusu olabilir.

Çocukların güvenliğinin olmadığı, vücut bütünlüğünün korunmadığı, kötü şartlarda yaşadığı bir ülke görüntüsünde kurtulmak istiyorsak, çocuk koruma sistemimizi tamamen yeni bir yaklaşımla tekrar ele almamız ve revize etmemiz acil bir ihtiyaç. Bu konuda yasa koyucu, akademi, idare, yargı ve uygulamanın her kesimi güçlü ve etkin bir çocuk koruma sisteminin kurulması için bir arada çalışmak ve çözümler üretmek zorundadır. Hem de hiç zaman kaybetmeden!

 

Paylaş