-->

SOSYAL HAKLAR BAĞLAMINDA ÖDEV-GÖREV İKİLİĞİ ÜZERİNE NOTLAR

 

Giriş

Muhalefet partileri tarafından seçimler yaklaşırken parlamenter sisteme dönüş amacıyla yeni bir anayasa önerisi yakın zamanda kamuoyuna duyuruldu.[1] Ancak bilindiği üzere 2017 değişikliklerinden beri geçtiğimiz yaklaşık beş yıl içerisinde hem iktidar hem de  muhalefet bloklarından anayasa değişikliği üzerine düşünceler Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ın “ «Anayasa » sözünün bıkkınlık verecek kadar sık kullanıldığı başka bir toplum bulmak herhalde çok güç…[2]”  sözünü bir kez daha doğrulayacak kadar sık duyuldu.

Bu kısa çalışma ise güncel politik tartışmalara girmek ya da bütün anaysa değişikliği önerisini değerlendirmek iddiasında değildir.[3] Ancak anayasa değişikliği önerisinde kısaca ama sıkça tekrarlanan bir yapının, ödev kavramının ve bunun özgürlükçü bir anayasal düzen ile ilişkisinin üzerinde durmaktır. Anayasa değişikliği önerisinde birçok başlıkta ve maddede “ödev” kelimesinin kaldırılarak yerine “hürriyetler” dendiği görülmektedir. Örnek olarak Anayasa’nın “Temel Haklar ve Ödevler” başlığını taşıyan ikinci kısmının “Temel Haklar ve Hürriyetler” olarak değiştirilmesi önerildikten sonra gerekçe olarak anayasaya daha “hürriyetçi” bir ruh getirmek gösterilmiş ve “…hürriyetlerin ödev kavramıyla sınırlanması, otoriter bir anayasacılık anlayışının eseridir.[4] denilmiştir. Bu önermenin geçerliliğini sınamak anayasanın üzerine kurulu olduğu dinamiği ele almayı gerektirmektedir. Bu noktada belirtmek gerekir ki “hürriyetler” kavramının seçilmesi teorik bakımdan, aşağıda ele alınacağı üzere, 1789 Bildirisi’nde karşılaşılan liberal özgürlük anlayışına bir göndermeyi hatırlatmaktadır.[5]

Anayasamıza ödev kavramının girişini tarihsel süreç içerisinde incelemek gerekmektedir. 1924 Anayasası’na bakıldığında kişi hak ve özgürlükleri bağlamında ödev kavramının kullanıldığı birkaç örnek bulmak mümkündür. Anayasa, “Türklerin Kamu Hakları” başlıklı beşinci bölüm madde 69’da yasa önünde eşitlik kuralını getirdikten sonra yasaya uymayı tüm Türkler bakımından bir “ödev” olarak saymıştır. Yine aynı bölümde madde 87 kadın- erkek bütün Türkler bakımından ilköğretimden geçmeyi bir ödev olarak ele almıştır. Özellikle bu madde çalışmanın ikinci bölümünde ele alınacak olan ödev-görev ikiliği bakımından önem taşımaktadır. Ödev kavramının bizim ele alacağımız biçimiyle 196’de sosyal hakların ayrı bir bölüm olarak anayasaya girişi sonucu olmuştur. Bu bakımdan 1961 Anayasası ikinci kısmında “Temel Haklar ve Ödevler” başlığını getirmiş, bunun altında ikinci bölümde “Kişi Hakları ve Ödevleri”, üçüncü bölümde ise “Sosyal ve İktisadi Haklar ve Ödevler” düzenlemiştir. Bu noktada kavramsal bir açıklama yapılması gerekirse -aşağıda daha detaylı açıklanacaktır- 1961 Anayasası’ndan beri anayasalarımızda “devletin görevi-kişinin hakları ve ödevleri” ikiliğine rastlanılmaktadır.[6]

Bu bakımdan çalışma kapsamında özellikle ödev kavramının sosyal haklarla ilişkisi üzerinde durulacaktır. Öncelikle ödev kavramının anlamı genel hatlarıyla ele alınarak hak, özgürlük ve ödev üçlemesi ve kavramların birbiriyle ilişkisi ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Sonrasında ise sosyal haklar bağlamında ödev kavramının anlamı ve ödev-görev ilişkisi incelenecektir. Bu inceleme sonucunda ödev-görev ilişkisinden hareketle özgürlükçü bir anayasal düzen ile ödev kavramının ne ölçüde örtüştüğü ya da çatıştığını belirlemek ve anayasanın dinamiği içinde ödev kavramının özellikle sosyal haklar ile olan ilişkinin altını bir defa daha çizmek amaçlanmaktadır.

 

 

I. “Ödev” Kavramının İçeriğine Dair

 

Ödev kavramının ne olduğunu açıklamak öncelikle ödevin hak ile ilişkisini açıklamayı gerektirir. Bu bakımdan öncelikli soru hakkın ne olduğu sorusudur. Burada basit bir ilişkiden yola çıkmak gerekir. Hak bir açıdan özgürlüğün dışavurumudur. Başka bir deyişle hak bir kişi bir özgürlüğünü kullanmak istediğinde, bu özgürlüğü başkasına yönelttiğinde doğar. Ödev bu bakımdan ilk anlamıyla bir kişi özgürlüğünü hakka dönüştürdüğünde açığa çıkar ve diğer kişilere bir yükümlülük yükler; özgürlüğünü kullanan kişiye müdahale etmeme yükümlülüğü. Bir başka deyişle ödev, kişiyi içinde yaşadığı toplumdaki diğer kişilerden herhangi bir hakkını kullanırken gelecek müdahalelere karşı korur. Ödevin varlığı müdahale olasılığıyla ilgilidir. Eğer ortada bir müdahale ya da müdahale olasılığı yoksa Hohfeld’in tanımına göre bir ödevden değil ancak bir imtiyazdan bahsedilir.[7] Bu bakımdan kişilere yüklenen ödev, hakkı imtiyazdan ayırır ve bir bakıma insanın toplum halinde yaşamasının kaçınılmaz bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Toplum içinde yaşayan insan, haklarla donatıldığı gibi yine bu toplumsallığın sonucu olarak diğerlerine karşı da ödevler yüklenmiştir. Kişinin yüklendiği ödev hem toplumdaki diğer kişilerin haklarını hem de bu karşılıklılık ilişkisi içerisinde ödev yüklenen kişiyi korur. Bu bakımdan herkesin karşılıklı olarak bu ödevi yüklendiği toplumlarda, ödev bir güvencenin işaretidir.  

Ödevin ikinci yönü ise devleti ilgilendiren yönüdür. Gerçekten de anayasalar devletlere çeşitli konularda çeşitli görevler yüklemişlerdir. Bu görevler devletlere belirli yönde bir eylemde bulunma yükümlülüğü getirebileceği gibi tam aksine bir müdahale etmeme yükümlülüğü de getirebilir. Hak ve özgürlüklerin korunması bakımından devletin görevi, bireylerin çatışan çıkarları arasında uyumu ve herkesin hak ve özgürlüklerden toplumsal bir yaşam içerisinde en yüksek biçimde yararlanmasını sağlamak olarak görülebilir. Devlete yüklenen hak ve özgürlükleri koruma görevi aslında tarihsel gelişim süreci içerisinde birinci kuşak haklar ya da kişisel ve siyasal haklar olarak ele alınan haklar bakımından geçerli olan bir negatif yükümlülüğü belirtir. Klasik liberal bir yaklaşımın yansıması olan bu anlayışta devletin temel görevi bireylerin hak ve özgürlüklerine müdahale etmemektir. Aynı zamanda bu durum, eşitliği yalnızca hukuki bakımdan yasa önünde eşitlik olarak kabul eden ve 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin altıncı maddesine yansıyan anlayışın eseridir. 1789 burjuva devriminin doğal sonucu olan bu yaklaşım, eşitliğin sosyal yönünü dışlamakta başka bir deyişle “soyut özgürlük” anlayışını yansıtmaktadır.[8] Devlet açısından ödevin sınırlarının genişlemesi ile soyut özgürlük anlayışının değişmesi bir sonraki kısımda sosyal hakların gelişimi bakımından ele alınacaktır.

 

 

II. Sosyal Haklar Bağlamında Ödev-Görev İlişkisi

 

Yukarıda ele alınan soyut özgürlük anlayışının dönüşümünü açıklamak ve ödev-görev ilişkisini somutlaştırmak için öncelikle sosyal hakların gelişimine kısaca değinmek gerekmektedir. Fransız İhtilali sonrası 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ile liberal anlayışın hukuki-politik alana yansıması bireyler bakımından dokunulamaz, devredilemez ve mutlak doğal hakların tanınması olmuştur. Bunun ekonomik alandaki yansıması ile de kuşkusuz yine bir doğal hak olarak tanınan özel mülkiyetin korunması ve devletin müdahale etmediği ekonomik alanda girişim özgürlüğü ve sözleşme serbestisi anlayışı olarak karşılaşılmaktadır.[9] Fransız İhtilali sonrası Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan işçi sınıfı ve devamında gelişen hak talepleri toplumun dezavantajlı kesimini oluşturan bu büyük kütlenin 1789’un soyut özgürlük anlayışı sonucunda uygulamada yararlanamadığı hakların işler kılınması ve onlara insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlanması için sosyal hakların tanınması ve korunması gerekmiştir. Bu aynı zamanda soyut, bireyci özgürlük anlayışından kişiyi içinde yaşadığı toplumun bir parçası olarak ele alan anlayışa geçişin göstergesidir.[10] 

Sosyal hakların anayasalara girişi ise 1848 Fransız Anayasası ile başlamıştır. Bu bakımdan ödev kavramını açıklamak için 1848 Anayasası’nın giriş bölümüne bakmak yerinde olacaktır. Giriş’in altıncı maddesi, yurttaşların ve Cumhuriyet’in karşılıklı ödevlerinin onları birbirine bağladığını belirtmektedir.[11] 1848 Anayasası, 1789’un soyut özgürlük anlayışını “kardeşlik” ile tamamlamayı amaçlamıştır. Yurttaşların ödevleri ve devletin görevleri formülü bu ilkenin ya da başka bir deyişle toplumsallaşmanın bir yansımasıdır aynı zamanda. Bu bakımdan çalışma hakkı tanımlanırken 1848 Anayasası, devletin yurttaşa karşı görevini de ilk biçimiyle ortaya koymuş, özellikle dezavantajlı kesimler için devletin olanakları ölçüsünde bu kişiler için iş imkanları yaratmaya çalışacaktır.[12]

Bu noktada tarihte biraz ileri giderek II. Dünya Savaşı sonrasına, sosyal haklardan sosyal devlete gelmek yerinde olacaktır. Sosyal devlet konumuz bakımından en yalın haliyle amacı toplum içinde yaşayan kişinin maruz kaldığı eşitsizlikler bulunduğunu kabul eden ve bu eşitsizlikleri azaltmak için kamu gücünü kullanan devlet olarak tanımlanabilir.[13] Bu açıdan Luchaire’in şu tanımı önem taşımaktadır: “Sosyal Cumhuriyet bireye birtakım haklar tanır, devlete bir takım görevler yükler ve bir takım olanaklar sağlar.[14] Buradan hareketle ödevin yalnızca bireyi ilgilendiren bir kavram olmadığı aksine konu sosyal ve ekonomik haklar olduğunda doğrudan devleti, devletin görevlerini belirten bir yapının parçası olduğunu söylemek mümkündür.

Sosyal haklar ya da başka bir deyişle ikinci kuşak haklar ile liberal, birinci kuşak haklar birbirini tamamlayan haklardır. Lütfü Duran’ın da belirttiği gibi bu tamamlama ilişkisi özellikle Türkiye gibi ekonomik bakımdan az gelişmiş ülkeler için insan haklarının uygulamaya yansıması için önem taşımaktadır.[15] Doktrinde hak ve özgürlüklerin bütünlüğü olarak adlandırılan bu anlayış açısından eşitliğin yalnız hukuksal yönüyle sınırlı kalmaması, sosyal ve ekonomik eşitliğin de sağlanması ve herkesin özellikle de toplumda dezavantajlı grupların da insan haklarından tam anlamıyla yararlanmasını sağlamayı amaçlamaktadır.[16]

İşte bu noktada devletin görevi-kişinin hakları ve ödevleri ilişkisi kendisini göstermektedir. 1961 Anayasası’nın Temsilciler Meclisi’ndeki görüşmeleri sırasında devletin görevlerinin sosyal haklarla ilişkisi şu şekilde tanımlanmıştır: “Tasarının tanzim ettiği ve ferde tanıdığı sosyal haklar, diğer taraftan Devletin bu safhadaki ödevleri olarak meydana çıkmaktadır.[17]Devletin görevi-kişinin hakları ve ödevleri diyaloğunu daha açık bir biçimde göstermek için 1982 Anayasası’ndan iki örnek verelim.[18] 1982 Anayasası madde 42 eğitim-öğretim hakkı ve ödevine yer vermektedir. Madde gerekçesinde bu durum şu şekilde tanımlanmıştır:

“Öğrenim hakkı, genel bir sosyal hak olarak nitelendirilmiştir. Bu hakkın temel gerçekleşme yeri ilköğretimdir, bu sebeple maddenin 6 ncı fıkrasında ilköğretim mecburî kılınmıştır. Anayasa ile yüklenen ilköğretim mecburiyetinin gereği olarak Devlet okullarında parasız öğretim ilkesi kabul edilmiştir. Kız ve erkek vatandaşlar arasında fark gözetilmemesi gereğine özellikle işaret edilmiştir[19].”

Çalışma hakkı ve ödevini düzenleyen madde 51 gerekçesi ise ödev-görev ilişkisini aşağıdaki gibi ele alınmıştır:

“Çalışmak, eskiden olduğu gibi hak ve ödev olarak düzenlenmiştir. Çalışmanın hak ve ödev olması, sadece ulusal planda Devletin çalışmak isteyenlere iş temin etmek için gereken tedbirleri alacağını ve çalışanların da ancak çalışmak suretiyle gelir temin edeceklerini ifade etmekle kalmaz; ferdî plânda da çalışmanın bir hak ve ödev olarak telakki edilmesini gerektirir[20].”

Görüldüğü üzere eğitim yalnızca bir hak olarak kişilere tanınmasının yanında aynı zamanda bir ödev niteliği taşıması devlete bu ödevin yerine getirilebilmesi için okullar açmak ve bu okullarda parasız eğitimi sağlamak görevi yüklemektedir. Çalışma hakkı ve ödevi de yine aynı şekilde hakkı bir ödeve dönüştürürken devlete kişilerin istihdamını sağlamak, iş alanları yaratmak ve işsizliği azaltmak için harekete geçmeye zorlamakta, aktif bir biçimde ekonomik hayatı düzenlemesini hatta gerektiğinde doğrudan bu alanda yer almasını devlete bir görev olarak yüklemektedir.

Kaynağını işçi sınıfının hak mücadelesi sonucu tarihsel süreç içinde 1848 Anayasası’nda bulan ve 1961 Anayasası madde 10 ile 1982 Anayasası madde 5’te ifade edilen “özgürleştirme anlayışı” devletin yurttaşların önündeki sosyal, ekonomik ve siyasi engelleri ortadan kaldırma görevi bu bakımdan kişinin ödevleri ile sıkı bir ilişki içerisindedir.[21]

Sonuç Yerine

Bu açıklamalar ışığında söylemek mümkündür ki hakkın kaynağının toplumsallaşması bireye içinde yaşadığı topluma ve toplumdaki diğer insanların haklarına karşı ödevler yüklemektedir. Ancak bunun da ötesinde Anayasanın beşinci maddesi bağlamında devlete kişiyi özgürleştirme görevi yüklemektedir. Sosyal hakların geçerliliği bu ödev-görev ilişkisinin tam anlamıyla işler kılınması sonucunda gerçekleştirilebilecektir.

Bu noktada tekrar belirtmek gerekir ki, sosyal hakların anayasaya girişi ve 1961 Anayasası ile “Temel Haklar ve Ödevler” formülünün benimsenmesi devletin ekonomik politika tercihlerini doğrudan yansıtıyorsa “Ekonomik ve Sosyal Haklar ve Ödevler” başlığından kavramın çıkartılması da hukuki açıdan “özgürlükçü” bir tutumu yansıtma amacının yanında devletin ekonomik alanda daha özgürlükçü ya da başka bir deyişle “liberal” politikalar izlemesi istemini dışa vurmaktadır. İlk aşamada söyleme yansıyan bu istemin sosyal devlet olgusunun neoliberal politikalar sonucunda giderek daha fazla aşındığı göz önüne alındığında özellikle toplumun çalışan kesimleri üzerinde yaratabileceği olası olumsuz etkiler göz önünde bulundurulmalıdır. Yaşamın içerisinde her gün karşılaşıldığı üzere bir anayasada “hürriyet” sözcüğünün bulunması anayasaya hürriyetçi bir nitelik kazandırmadığı gibi aynı metinde devleti “sosyal bir hukuk devleti” olarak tanımlamak da uygulamaya taşınmadığı sürece 

 

Dipnotlar

[1] Bu önerinin tam metni için bkz.: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi, 28.11.2022, Bağlantı: https://www.evrensel.net/files/uploads/altili-masa-anayasa-teklifi.pdf, Erişim Tarihi: 05.12.2022.

[2] SOYSAL, Mümtaz, Dinamik Anayasa Anlayışı Anayasa Dialektiği Üzerine Bir Deneme, Ankara, 1969, s. 1.

[3] Bu konuda yapılan bazı değerlendirmeler için bkz.: GÖZLER, Kemal, “Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisi Güçlendirilmiş Parlâmenter Sistem Mi, Yoksa Yarı-Başkanlık Sistemi Mi Getiriyor?”, anayasa.gen.tr, 02.12.2022, Bağlantı: https://www.anayasa.gen.tr/altili-masa-ado.htm, Erişim Tarihi: 03.12.2022,  GÖZLER, Kemal, Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisi Hakkında Eleştiriler-1, Bağlantı: https://www.anayasa.gen.tr/amado-1.htm, Erişim Tarihi: 06.02.2022, GÖZLER, Kemal, Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisi Hakkında Eleştiriler-2 (Biçime ve İçeriğe İlişkin Gözlemler), anayasa.gen.tr, 08.12.2022, Bağlantı: https://www.anayasa.gen.tr/amado-3.htm, Erişim Tarihi: 08.12.2022, ŞİRİN, Tolga, Altılı Masa Anayasa Değişikliği Taslağına eleştiriler, T24, 06.12.2022, Bağlantı: https://t24.com.tr/yazarlar/tolga-sirin/altili-masa-anayasa-degisikligi-taslagina-elestiriler,37725, Erişim Tarihi: 06.12.2022.

[4] Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi, s. 16.

[5] Bu kavramsal tercih için bkz.: KAPANİ, Münci, Kamu Hürriyetleri, Ankara, 2013, s. 13-14.

[6] Daha sonra detaylı olarak ele alınacak bu gelişim için bkz.: AKAD, Mehmet, Teori ve Uygulama Açısından 1961 Anayasasının 10. Maddesi, İstanbul, 1984, s. 22-23.

[7] ŞAHİN CEYLAN, Şule, Hak Kavramı: Toplumdan Bireye Doğru, İstanbul, 2021, s. 21-24.

[8] GÖZE, Ayferi, Liberal Marxiste Faşist Nasyonal Sosyalist ve Sosyal Devlet, İstanbul, 2016, s. 13.

[9] GÖZE, s. 209.

[10] GÖZE, s. 210-211, TANÖR, Bülent, Anayasa Hukukunda Sosyal Haklar, İstanbul, 2022, s. 51-54.

[11] Constitution de 1848, Bağlantı: https://www.conseil-constitutionnel.fr/les-constitutions-dans-l-histoire/constitution-de-1848-iie-republique, Erişim Tarihi: 06.12.2022.

[12] AKAD/ VURAL DİNÇKOL/ BULUT, s. 283.

[13] LUCHAIRE, François, Etat Social et Etat Socialiste, Çağdaş Anayasalarda Ekonomik ve Sosyal Haklar ve Ödevler (Uluslararası Seminer), İstanbul, 5-6-7 Şubat 1982, ss. 311-326, s. 313.

[14] Bu tanımın alıntılandığı Luchaire’in orijinal tebliğinde “devletin görevleri” olarak aktarılan kısımda “un ceratin nombres de devoirs” ifadesi kullanılmaktadır. Bkz.: LUCHAIRE, s. 313. Tebliğin Türkçe metninde ise bu ifade “devlete bir takım ödevler yükler” şeklinde çevrilmiştir, bkz.: LUCHAIRE, s. 329. Ancak çalışmamızın “Giriş” bölümünde ifade edildiği üzere ödev-görev ikiliği “devletin görevi-kişinin ödevi” kavramsallaştırması bağlamında ele alındığı için ilgili alıntıda devlet bakımından “ödev” yerine “görev” kavramının kullanılması tercih edilmiştir.  

[15] DURAN, Lütfü, Prof. J. Rivero’nun Tebliği Üzerine Yorumlar, Çağdaş Anayasalarda Ekonomik ve Sosyal Haklar ve Ödevler (Uluslararası Seminer), İstanbul, 5-6-7 Şubat 1982, s. 50-51.

[16] Hak ve özgürlüklerin bütünlüğü ilkesi hakkında daha detaylı bilgi için bkz.: AKAD, Mehmet/ VURAL DİNÇKOL, Bihterin/ BULUT, Nihat, Genel Kamu Hukuku, İstanbul, 2022, s. 298.

[17] T.C. Temsilciler Meclisi, Tutanak Dergisi, Otuz Dördüncü Birleşim, 30.03.1961, s. 369

[18] 1982 Anayasasında madde metinlerinin güncel hali ve anayasanın hazırlanış sürecinde Danışma Meclisi ve MGK tarafından hazırlanan madde gerekçeleri ile günümüze kadar yapılan değişiklikler ve gerekçeleri için bkz.: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Gerekçeli), Yay. Haz.: Yunus Emre Yılmazoğlu/ İsmail Emrah Perdecioğlu, Ankara, 2021.

[19] Gerekçeli Anayasa, s. 242.

[20] Gerekçeli Anayasa, s. 277.

[21]  AKAD/ VURAL DİNÇKOL/ BULUT, s. 282

Paylaş