15 ARALIK 2020 TARİHLİ RESMİ GAZETE’DE YAYINLANAN UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARINA İLİŞKİN NOTLAR

Ar. Gör. Atakan Uzun

 

I. İdari İşlemde Organik Unsur Ve Özel Hukuk Kişilerinin İşlemleri

- Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/401, K. 2020/631 sayılı kararı

5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu 8. madde uyarınca büyükşehir içindeki alt yapı hizmetlerinin eşgüdüm içinde yürütülmesi amacıyla alt yapı koordinasyon merkezleri (AYKOME) kurulmuştur. Bu Kanunun 8. ve 9. maddelerine uygun olarak hazırlanan Yönetmeliğin (15.06.2006 tarihli ve 26199 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan Büyükşehir Belediyeleri Koordinasyon Merkezleri Yönetmeliği) 7. maddesinde AYKOME’nin diğer üyeler yanında “Belediye altyapı hizmetlerini etkileyecek derecede yatırım yapan ve belediye tarafından belirlenen özel kuruluş temsilcisinin, katılımından” oluşacağı düzenlenmiştir. AYKOME’nin bütçesinde davacı adına tahakkuk eden 70.240.404,00 TL bedelin belediyenin ilgili hesabına yatırılması istenmiştir. Davacı, işlemin iptali ve borçlu olmadığının tespiti istemiyle adli yargıda dava açmıştır. Uyuşmazlık Mahkemesi dava konusu işlemi, idari işlem olarak kabul etmiş ve idari yargıyı yetkili bulmuştur. Uyuşmazlık Mahkemesi organik kriteri yıl içindeki kararlarında çok dar bir şekilde yorumlarken bu kararında diğer kararlarından farklı bir değerlendirme yapmıştır: “organik ölçüt tek başına yeterli olmamaktadır. Yani idarenin her işlemi İdarî işlem olmadığı gibi, bütün İdarî işlemlerin kamu tüzel kişileri tarafından tesis edilmesi de söz konusu değildir. Bu açıdan, İdarî karar alma yetkisi ve gücüyle donatılmış olmalarına karşılık, gerek statüleri ve gerekse teşkilatlanmaları ve yönetimleri bakımından özel hukuk tüzel kişisi olup da, kamu hizmeti gören kuruluşlar, bu hizmetleri yerine getirirlerken kamu makamı gibi hareket etmekte ve işlemleri de idare hukuku kurallarına tabi olmaktadır.” (Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/401, K. 2020/631 sayılı kararı.)

Uyuşmazlık Mahkemesi 2020 yılı içinde; Lisanssız güneş enerjisi santrali bağlantı başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle (Uyuşmazlık Mahkemesinin 27.1.2020 tarihli ve E. 2020/39, K. 2020/47 sayılı kararı.), lisanssız olarak güneş enerjisiyle elektrik üretimi yapmak amacıyla davalı kuruma yapılan başvuruların zımnen reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle (Uyuşmazlık Mahkemesinin 28.5.2020 tarihli ve E. 2020/47, K. 2020/314 sayılı kararı.), davacının EBYS yetkili elektrikçi giriş sistemine girişinin kapatılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle (Uyuşmazlık Mahkemesinin 22.6.2020 tarihli ve E. 2020/343 K. 2020/406 sayılı kararı.) ve davalının hukuka aykırı ve haksız surette hareket ederek davacının donatını olduğu geminin batmasına ve tam zayi olmasına sebebiyet verdiği iddiasıyla oluşan zararın tazminine karar verilmesi istemiyle (Uyuşmazlık Mahkemesinin 24.2.2020 tarihli ve E. 2019/738, K. 2020/161 sayılı kararı.) açılan davalarda görevli yargı yerini tespit etmiştir. Davanın hangi yargı kolunun görev alanında olduğu incelenirken sadece davalının özel hukuk kişisi olup olmadığı değerlendirilmiştir. Kararlara konu olaylarda kullanılan yetkinin niteliği, yürütülen faaliyetin kamu hizmeti olup olmadığı, kamusal usuller takip edilip edilmediği tartışılmamıştır. Uyuşmazlık Mahkemesi bu kararında ise kamu hizmetinin maddi yönüne vurgu yapmıştır: “Yasama organı tarafından özel faaliyetler için söz konusu olmayacak bir ayrıcalıklar ve yükümlülükler rejimine tabi tutulan ve sorumluluğu ile denetimi son tahlilde bir kamu otoritesi tarafından üstlenilen faaliyetler, kamu hizmeti olarak kabul edilmektedir. Kamu hizmeti yerine getirilirken sahip olunan ayrıcalıklara dayanılarak, tek yanlı irade beyanıyla tesis edilen, hukuk düzeninde değişiklik yapan, başka bir deyişle, kişilerin hukukî durumlarında değişiklik meydana getiren etkili ve yürütülmesi zorunlu işlemler iptal davasına konu edilebileceği gibi, bu işlemler nedeniyle uğranılan zararların tazmini için tam yargı davası açılması da mümkündür.” (Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/401, K. 2020/631 sayılı kararı.)

Uyuşmazlık Mahkemesi organik unsuru arka plana atmış gibi görünse de AYKOME’nin kurullarında özel hukuk kişilerinin bulunmasının kurulları doğrudan özel hukuk tüzelkişisi haline getirmediğinin göz önüne alınması gerekir. Bu kurulların kanunla kurulup yönetmelikle düzenlendiği, kamu hizmeti niteliğinde faaliyetler yürüttüğü ve kamusal yetkiler kullandıkları dikkate alındığında özel hukuk tüzelkişisi olarak kabul edilmeleri mümkün değildir. İlk bakışta Uyuşmazlık Mahkemesinin kamu hizmeti ve kamu gücü kriterlerinden hareket ettiği izlenimi uyanmaktadır. Ancak bu yaklaşım hem Uyuşmazlık Mahkemesinin kendi içtihadına uygun bir görüş değildir hem de AYKOME’nin organik ölçütü karşılamadığı gibi bir kabulden hareket eder. Bu kararın içtihat değişikliğinin işareti mi yoksa gerekçede organik unsura ilişkin tespitlerin karar açısından ikincil öneme mi sahip olduğu zaman içinde görülecektir. Uyuşmazlık Mahkemesinin organik kriteri kamu gücünü takip edecek şekilde genişletmesi kamu gücünün kullanımı kaynaklı zararların tazminini kolaylaştıracak, idarenin güdümünde olan özel hukuk tüzelkişileri aracılığı ile idarenin sorumluğunun aşındırılması engellenecektir.

II. Vakıf üniversitesi ile akademik personel arasındaki uyuşmazlıklar

- Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve 2020/479 E., 2020/626 K. sayılı kararı

Uyuşmazlık Mahkemesi, vakıf üniversitelerinde çalışan akademik personelin iş ilişkisinin sonlandırılması hakkındaki işlemlerin iptali için açılan davalarda istikrarlı bir şekilde görevli yargı kolu olarak idari yargıyı göstermektedir. ( Uyuşmazlık Mahkemesinin 2.7.2012 tarihli ve E. 2012/178, K. 2012/174 sayılı kararı; Uyuşmazlık Mahkemesinin 5.11.2012 tarihli ve E. 2012/189, K. 2012/234 sayılı kararı; Uyuşmazlık Mahkemesinin 5.11.2012 tarihli ve E. 2012/190, K. 2012/235 sayılı kararı.; Uyuşmazlık Mahkemesinin 24.12.2012 tarihli ve E. 2012/223, K. 2012/282 sayılı kararı.; Uyuşmazlık Mahkemesinin 24.12.2012 tarihli ve E. 2012/273, K. 2012/289 sayılı kararı. ). Vakıf üniversitelerinin kamu tüzelkişiliğine sahip olması ve kamu hizmeti yürütmeleri uyuşmazlıkların idari yargı koluna taşınmasındaki temel gerekçeler olarak görünmektedir. Özeti aşağıda verilen kararda istihdam ilişkisinin sonlandırılması nedeniyle doğan zararların tazmini talebi için de idari yargı kolu görevli bulunmuştur. Uyuşmazlık Mahkemesine göre: davacının sözleşmesinin feshine ilişkin idari işlemden kaynaklanan tazmin isteminin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. Maddesinin b fıkrasında belirtilen; “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerinde görülmesi gerekmektedir.” ( Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/479, K. 2020/626 sayılı kararı., Aynı yönde: Uyuşmazlık Mahkemesinin 28.5.2020 tarihli ve E. 2020/92 K. 2020/312 sayılı kararı., Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/485 K. 2020/578 sayılı kararı., Uyuşmazlık Mahkemesinin  23.12.2019 tarihli ve E. 2019/783 K. 2019/876 sayılı kararı.,  Uyuşmazlık Mahkemesinin 23.12.2019 tarihli ve E. 2015/36020 K. 2019/2831 sayılı kararı., Uyuşmazlık Mahkemesinin  10.4.2017 tarihli ve E. 2017/15 K. 2017/203 sayılı kararı. )

Bu karar, vakıf üniversiteleri ile akademik personeli arasındaki istihdam ilişkisinden doğan uyuşmazlıkların hepsinin idari yargıya tabi olduğu anlamına gelmemektedir. Örnek olarak: “vakıf yükseköğretim kurumunda istihdam edilen davacının akademik güvenceleriyle ilgisi olmayan; eksik ödenen sigorta primlerinin Kuruma ödenmesi talebinin, 5510 sayılı Kanun ve İş Kanunu’ndan kaynaklanan haklardan olduğu dikkate alındığında, uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.” (Uyuşmazlık Mahkemesinin 27.1.2020 tarihli ve E. 2019/816, K. 2020/24 sayılı kararı.)

İstihdam ilişkisinin sonlandırılmasından kaynaklanan tazminat talepleri üzerine ise Uyuşmazlık Mahkemesinin birbiriyle çelişen kararları da bulunmaktaydı. Bu kararlar Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin “Öğretim elemanları” başlıklı 23. maddesinde yer alan “Vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alacak olan akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 Sayılı Kanunda devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir. Bu personelin aylık ve diğer özlük hakları bakımından ise 4857 Sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır.” ibaresinin yorumlanmasındaki farklardan kaynaklanmaktadır. 2020 yılı içerisinde ücret ilişkisinden kaynaklanan bazı uyuşmazlıklarda adli yargı yetkili bulunmuştur: Maaş, harcırah, yolluk ödemelerindeki eksikliklerin tazminine ilişkin uyuşmazlıkta, “İcra ve İflas Kanunu’nun değişik 67. maddesine göre açılan itirazın iptali davasının görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.” (Uyuşmazlık Mahkemesinin 27.4.2020 tarihli ve E. 2020/221 K. 2020/246 sayılı kararı.; Uyuşmazlık Mahkemesinin 27.1.2020 tarihli ve E. 2019/750 K. 2020/33 sayılı kararı.; Uyuşmazlık Mahkemesinin  9.5.2016 tarihli ve E. 2016/228 K. 2016/271 sayılı kararı.) İstihdam ilişkisinin sonlandırılmasına bağlı tazminat talepleri hakkındaki davalarda Uyuşmazlık Mahkemesinin kararları 2020 yılının ilk dönemine kadar istikrar kazanmamıştır. Son dönemde yayınlanan kararlar ışığında 2020 yılının ikinci dönemi itibariyle bu davaların idari yargının görev alanında olduğu kabul edilmelidir. Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 23. maddesindeki hüküm ve Uyuşmazlık Mahkemesi içtihadı bir arada okunduğunda İş Kanunundan doğan bir uyuşmazlığın idare mahkemelerinin denetimine verildiği görülmektedir. Ayrık kararların bulduğu çözümde ise istihdam ilişkisinin sonlandırılması ve bundan doğan tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlıklar farklı yargı kollarının görev alanında kalacaktır. Anayasa 130. madde Türkiye’de yükseköğretimin bir kamu hizmeti olduğunu tereddüte yer bırakmayacak şekilde düzenlemiştir. Dolayısıyla bu alan serbest değil kanundan alınan yetkiyle hareket edilen bir alandır. İş Kanununa yapılan genel atıf anayasal çerçeve karşısında soru işaretleri doğurmaktadır. Devlet ve vakıf üniversitelerinde çalışan personelin çalışma koşullarında ne gibi farklılıklar olduğu veya olması gerektiği yasa koyucu tarafından daha açık bir şekilde ifade edilmelidir. Sadece ücretin belirlenmesi konusunda vakıf üniversitelerine esneklik sağlanması isteniyorsa daha açık bir şekilde belirtilmelidir.

III. 5510 sayılı Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıklar

- Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/502, K. 2020/575 sayılı kararı 

5510 sayılı Kanunun 101. maddesi “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür.” şeklindedir. Ancak Kanunun Geçici 4. maddesi 5434 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri öngörmüştür. Uyuşmazlık Mahkemesi buradan hareketle görevli yargı kolunu belirlemiştir: “5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ve tam yargı davaları kapsamında bulunan, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce devredilen T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü iştirakçisi olarak kamu görevi yürüten ve 5434 sayılı Kanun kapsamında kendisine aylık bağlanan davacının, astsubay sınıf okullarında 18 yaş altında geçirdiği sürelerin fiili hizmet süresine dahil edilerek emekli keseneğinin buna göre hesaplanması talebiyle bağlantılı olarak idarece hesaplanan borç tutarının iptali/borcu bulunmadığının tespiti istemleriyle açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.” Uyuşmazlık Mahkemesi’nin aynı yönde kararları bulunmaktadır. (Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/533, K.2020/576 sayılı kararı; Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/530, K. 2020/634 sayılı kararı.)

IV. Sıra cetveline ilişkin idari işlemler

- Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve 2020/425 E., 2020/612 K. sayılı ile 26.10.2020 tarihli ve 2020/539 E., 2020/611 K. sayılı kararları 

İflas idaresinin, sıra cetveline yapılan itirazlara ilişkin işlemleri iflas idare memurlarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından atanması halinde idari işlem olarak kabul edilmektedir: “sıra cetvelini düzenleyen iflas idaresini oluşturan iflas idare memurlarının Fon tarafından atanması nedeniyle, iflas idaresince düzenlenen sıra cetvelinin, idarenin kamu gücüne dayalı ve tek yanlı olarak tesis ettiği idari işlem niteliğinde olduğu değerlendirilerek, alacağın sıra cetveline kayıt ve kabulü istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.” (Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/425, K.2020/612 sayılı kararı.; 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/539, K. 2020/611 sayılı kararı.) Eğer iflas idaresinin üyeleri icra tetkik mercii tarafından atanmış ise adli yargı görevli kabul edilmiştir. (Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/552, K. 2020/584 tarihli kararı. Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/413, K. 2020/636 sayılı kararı.)

V. İdari para cezaları

- Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2020 tarihli ve E. 2020/536, K. 2020/606 sayılı kararı

Uyuşmazlık Mahkemesi idari para cezalarına karşı başvurulacak kanun yollarına ilişkin istikrar kazanmış içtihadını takip etmektedir. Bu çerçevede: “Dava, 655 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28. maddesi uyarınca düzenlenen, Taşıma İşleri Organizatörlüğü Yönetmeliğinin 21. maddesi uyarınca verilen idari para cezasının iptal edilmesi istemiyle açılmıştır.” “İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 655 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği, Kararname uyarınca düzenlenen idari yaptırımların uygulanmasına ilişkin hususlarda, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerinin uygulanacağının ilgili Yönetmelikte belirlendiği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, dava konusu idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.”

İdari rejimin benimsendiği hukuk düzenimizde, aksi yönde bir hüküm yoksa, idari işlemlerin iptali için açılan davalarda idari yargı yetkili olmalıdır. Ancak haklı neden ve kamu yararı varsa kanun ile bu alanda bir istisna getirilebilir ve idari uyuşmazlık adli yargının görev alanına bırakılabilir. Kabahatler Kanunu bağlamında idari rejime getirilen istisnadan nasıl bir kamu yararı elde edilebileceği bu alanda adli yargının görevli kılınmasının ne şekilde gerekçelendirilebileceği Anayasa Mahkemesi tarafından ortaya konulmuştur. “Ceza hukukundaki gelişmelere koşut olarak, kimi yasal düzenlemelerde basit nitelikte görülen suçlar hakkında idari yaptırımlara yer verildiği görülmektedir. Daha ağır suç oluşturan eylemler için verilen idari para cezalarına karşı yapılacak başvurularda konunun idare hukukundan çok ceza hukukunu ilgilendirmesi nedeniyle adli yargının görevli olması doğaldır.” ( Anayasa Mahkemesinin 1.3.2006 tarihli ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararı ). Anayasa Mahkemesi denetlenecek işlemlerin içeriklerine ve hukuki niteliklerine vurgu yapmış, idarenin verdiği para cezalarının bazılarının idari işlem bazılarının ise hafif nitelikte suçlar için öngörülmüş yaptırımlar olduğunu tespit etmiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesi, Kabahatler Kanununun 3. Maddesinin “Bu Kanunun; İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, uygulanır” hükmünü idari rejimin bir istisnası olarak yorumlamaktadır.  Böyle bir yorumun Anayasaya uygunluğu Kabahatlar Kanununun 3. maddesininin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararında değerlendirilmiştir: idare hukuku esaslarına göre tesis edilen bir idari işlemin, sadece para cezası yaptırımı içermesine bakılarak denetiminin idari yargı alanından çıkarılarak adli yargıya bırakılması olanaklı değildir. Bu durumda, itiraz konusu kuralla diğer yasalardaki kabahatlere yollama yapılarak, yalnızca yaptırımın türünden hareketle ve idari yargının denetimine tabi tutulması gereken alanlar gözetilmeden, bunları da kapsayacak biçimde başvuru yolu, itiraz, bunlara ilişkin usûl ve esasların değiştirilmesi, Anayasa’nın 125. ve 155. maddelerine aykırıdır, Kural’ın iptali gerekir.” ( Anayasa Mahkemesinin 1.3.2006 tarihli ve E. 2005/108, K. 2006/35 sayılı kararı.) İptal edilen hüküm sonrası yeni düzenleme yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi, düzenlemeyi öncekinden farklı bir kural getirdiği düşüncesiyle Anayasaya uygun bulmuştur: “Söz konusu düzenleme, Anayasa Mahkemesinin 1.3.2006 günlü, E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararında yer alan gerekçe doğrultusunda ve ilgili kanunlarda idari yargı mercilerinin görevli olduğunun belirtildiği idari yaptırımlardan doğan uyuşmazlıklarda Kabahatler Kanunu hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmek suretiyle bu uyuşmazlıkların çözümünde idari yargı yerlerinin görevli olması kabul edilmiş ve bu anlamda idari yargının denetimine tabi tutulması gereken alan gözetilmiş bulunmaktadır. Bu nedenle, kural, daha önce iptal edilen düzenleme ile özdeş nitelikte değildir.“ (Anayasa Mahkemesinin 11.6.2009 tarihli ve E. 2007/115, K. 2009/80 sayılı kararı.) Anayasa Mahkemesinin ikinci kararında öngördüğü farklı uygulama gerçekleşmemiş ve Uyuşmazlık Mahkemesinin ilgili kanunlarda idari yargıyı yetkili gören açık hüküm araması nedeniyle maddi anlamda idari işlem niteliğindeki idari yaptırımlar için idari yargı kolu istisnai hale gelmiştir.

İlk bakışta Uyuşmazlık Mahkemesinin bu içtihadı, davacıların işlemin maddi bakımdan ceza yaptırımı mı idari işlem mi olduğu gibi kuramsal bir sorunla karşı karşıya bırakılmaması açısından olumlu görünebilir. Şu aşamada idari rejime ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uygunluğu tartışmaya açık bu içtihadın sadece idari yaptırım ve kabahatlerin niteliğine ilişkin kuramsal bir sorun olarak mı kalacağı yoksa ilgili işlemlerin maddi özelliklerine uygun olmayan ve yargısal denetimi kısıtlayan bir uygulamanın mı doğacağı zaman içinde görülecektir.

 

Paylaş