Mantık ve Hukuk

Ar. Gör. Yavuz Can Aslan

 

Mantık, düşünmeyi belli kurallara tabi kılarak hatadan soyutlamayı amaçlar. Her ne kadar Yunan filozofu Aristo tarafından sistematize edildiği için önceleri felsefenin bir alt dalı olarak nitelendirilmiş olsa da günümüzde matematiğin de bir dalı olarak kabul edilmektedir. Gerçekten de Aristo da mantığı  ayrı bir bilim olarak kategorize etmemiş; fakat herhangi bir bilimsel faaliyet esnasında tatbik edilmesi gereken bir metot olarak vasıflandırmıştır. Bu sebeple mantık ilkelerini incelediği eserine de alet anlamına gelen Organon ismini vermiştir (İbrahim Emiroğlu, Mantık, TDV İslam Ansiklopedisi, 2003, çevrimiçi: https://islamansiklopedisi.org.tr/mantik; Hüseyin Batuhan, Teo Grünberg, Modern Mantık, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi, Yayın No: 71, 2. Baskı, Ankara, 1977, s. 1).

Matematiğin bir dalı olarak ise mantık; kümeler teorisi ve kategori teorisi gibi bazı diğer alt dallarla birlikte matematiğin temelleri altında sınıflandırılır. Bu niteliği icabı, yalnız matematik uygulamalarında değil akıl yürütme gerektiren her türlü faaliyet bakımından temel taşı niteliği taşır.

Hukuk ile mantık arasındaki ilişki incelenirken yukarıdaki tespitler göz ardı edilmemelidir. Bir tasnife göre matematik, doğayı anlamayı ve modellemeyi amaçladığından, doğa bilimlerinin yanında, temel bilimlerin ikinci türünü teşkil eder. Hukuk ise insan ve toplum yapılarını incelediği için, ekonomi ve siyasal bilimlerle birlikte, sosyal bilimlerin bir alt dalı olan analitik bilimler arasında sayılır (Yavuz Aksoy, Matematik [ve] Tarihi, Cilt I, İstanbul, 1999, s. 9). Dolayısıyla bir disiplinin bilim sınıflaması içindeki yeri, onun konu olarak incelediği meselelere göre belirlenir. Yoksa  bir sosyal bilim olan ekonomide,  temel bilimlerden sayılan  biyolojiye kıyasla, ileri matematik tatbikine duyulan ihtiyaç sıradandır. Bu sebeple hukuk sorunlarına çözüm üretirken de matematik lojik uygulamalarına başvurulması yadırganmamalıdır (Hüseyin Batuhan, Teo Grünberg, s. VI). Bilakis, bir takım hukuki tartışmaları daha net şekilde çözümlemek amacıyla matematiksel mantığın kullanılması zorunlu da olabilir.

Hukuk alanında kullanılan mantık dallarının başında önermeler mantığı (propositional logic) yahut sıfırıncı derece mantık gelir. Önermeler mantığı, mantık bağlaçlarıyla bir araya getirilen yeni önermelerin doğru olup olmadığını inceler. Önermeler mantığı, Aristo tarafından geliştirilen klasik mantığın devamı olarak görülebilir (Ali Nesin, Önermeler Mantığı, 6. Basım, İstanbul, 2010, s. 1). Aristo mantığının en temel ispat araçlarından olan tasımlar (syllogism), tümel önermelerden tikel sonuçlar çıkaran yapılarıyla, hukuki düşüncenin de çehresini çizmiştir.  Kanunlarla getirilen normların somut olaylara uygulanması bir bakıma tasımlar vasıtasıyla tümden gelimin tatbiki olduğundan,  Kıt’a Avrupası hukuk sistemlerinde en sık kullanılan ispat metodu da tümden gelim (deduction) olarak olarak sayılabilir.

Herhlade önermeler mantığında kullanılan tek ispat metodu tümden gelim değildir. Cahit Arf’ın tabiriyle, bir kümenin bazı elemanları arasında geçerli olan bir ilişki, diğer bazı elemanların eklendiği başka bir alt küme için de geçerli ise, tüm alt kümeler için bu ilişkinin geçerli olması gerekir. Bu çıkarım metoduna tüme varım (induction) denir. Tüme varım, özellikle içtihada göre karar verilecek durumlarda hukuk alanında uygulama bulur. Özellikle İngiliz hukukunun ekseriyetle içtihat üzerinden tatbik edilmesinden dolayı tüme varıma daha çok başvurulur. Yine de Kıt’a Avrupası sistemlerinde tüme varımın hiç kullanılmadığı da kanaatimizce söylenemez.

Tüme varım ve tümden gelim, hukuk kurallarının somut olaylara doğru tatbik edilmesi için başvurulan akıl yürütme metotlarıdır. Ancak, hukuk pratiğinde somut olayın ne şekilde gerçekleştiğinin aydınlatılması da ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkar. Çoğu zaman mevcut olan bilgiler, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini kesin şekilde ortaya koymak açısından yeterli değildir. Dolayısıyla, mevcut olan verilerden yola çıkarak bilinmeyen olgular hakkında bir karar verilmesini sağlayacak ayrı bir metoda ihtiyaç duyulur. Bu metot geriçıkarım yahut dışaçekim (abduction) olarak adlandırılır. Örneğin, bir yük gemisinin ambarında çıkan yangından sonra burada bir sigara izmariti bulunduğu için, yangının atılan sigaradan kaynaklandığı yönünde bir çıkarım yapılırsa bu bir geriçıkarımdır. Tabi ki geriçıkarım mutlak bir ispat sunmaya yeterli değildir. Yalnız hayatın olağan akışı olarak ifade edilen, günlük tecrübelere ilişkin istiatistiksel veriler çerçevesinde, olayları olasıklar dahilinde izah etmeye çalışır. Yukarıdaki örnek çerçevesinde, ambara atıldıktan sonra sönen bir sigaranın üzerine yük boşaltımış; daha sonra yolculuk sırasında elektrik kontağından çıkan bir arıza sebebiyle yangın çıkmış olması herhalde mümkün olan diğer bir ihtimaldir. Her ne kadar, kesin bir sonuç sunmak bakımından yetersiz kalsa da bir hüküm verilmesinin zorunlu olduğu ve fakat somut olayı mutlak şekilde aydınlatmanın imkansız olduğu durumlarda geriçıkarım hukukçunun elinde bulunan tek enstürmandır.

Geriçıkarıma, somut olayın tam olarak ortaya konulduğu durumlarda ihtiyaç kalmaz. Somut olayın tam olarak ortaya konamadığı hallerdeyse, ortaya atılacak yeni vakıalar yani önermeler, geriçıkarımla varılacak sonucu değiştirebilir. Bu durum mantık disiplininde önem arz ettiğinden özel olarak incelenmiştir. Şöyle ki, yeni önerme getirmenin mümkün olmadığı yahut yeni önermenin sonucu değiştirme ihtimali olmayan modeller, mantıkta monotonik olarak nitelendirilir (Jaap Hage, Studies in Legal Logic, Springer, 2005, s. 8 vd.). Hukukta hüküm vermek için, geriçıkarım metodunun vardığı sonuçlarının doğru farz edilmesi, akabinde tümden gelim vasıtasıyla kanun düzenlemelerinin tatbiki (yahut tüme varımla benzer içtihat doğrultusunda karar verilmesi) safhasına geçilmesi gerekir. Bunun için yargılamanın belli bir aşamasında sonra tarafların yeni vakıalar ileri sürmesini egellemek lazımdır. Bu amaçla usul hukukunda teksif ilkesi kabul edilmiştir. Böylece, monotonik bir model üzerinden mantıksal çıkarımlarla hüküm vermek mümkün olabilir.

Her ne kadar önermeler mantığı, hukuki düşüncenin metodik temellerini oluştursa da hukuki olayları modellemek için tek başına yeterli olmaz. Zira, hukuk düzenleri öznelerin gerçekleştirdiği eylemlere sonuç bağladığından ve önermeler mantığında kullanılan semboller ve yapılar, bu tür ilişkileri ifade etmeye yetmediğinden, genişletilmiş bir sisteme ihtiyaç duyulur. Dolayısıyla birinci derece mantık olarak da adlandırılan yüklemler mantığı (predicate logic) gibi daha karmaşık modellerin hukuk alanında kullanımına ihtiyaç vardır (Hüseyin Batuhan, Teo Grünberg, s. 167). Ayrıca özneler ile yükümlülük, sorumluluk, yasak ve meşruluk getiren normlar arasındaki ilişkileri modelleyip inceleyen ödev mantığı (deontic mantık) da hukuki olayları modellemek için kullanılır.

Mantık kurallarının hukuk alanında tatbiki yapay zeka uygulamaları alanında en yoğun şekilde söz konusu olabilir. Bir yandan, yapay zekanın hukuk sorunlarını çözmesi için geliştirilecek algoritmalarda matematiksel mantık kullanımına gerek duyulacaktır. Ayrıca, yapay zekanın hukuk sorunlarını mantık diline dökerek, hukuki meselenin tam olarak ne olduğunun yalın şekilde ifade edilmesi bakımından büyük katkısı olabilir. Zira hukuk sorunlarını sembolik mantık diline dökmek dikkat ve uzmanlık gereken bir uğraşı olduğundan yapay zekadan bu faaliyette faydalanmak da mümkündür. Sonuç olarak, mantık dilinin hukuk alanında kullanımı önümüzdeki süreçte daha yaygın hale gelebilir.

 

 

Paylaş